Asgari ücret konusunda iktidar toplumu manipüle ediyor, hedefi saptırıyor, algı operasyonundan medet umuyor.

Mesela diyorlar ki; "Açıklanan asgari ücreti beyefendiler beğenmiyor. 2002 yılında hükümete geldiğimizde asgari ücret 184 liraydı. Şimdi 11 küsür bin lira. Eline diline dursun ya, nereden nereye?”

Peki madem rakamlardan ve oranlardan konuşacağız, bakalım: İktidara geldiklerinde 184 liraymış öyle mi? Şimdi 11 bin küsür…

Kaç kat artmış? Yaklaşık 90 kat…

Ne büyük artış değil mi? Hatta muhteşem…

Peki bu 21 yılda en temel tüketim malları ne kadar artmış?

Mesela o günkü asgari ücretle kaç ekmek alınıyormuş da bugün kaç ekmeğe düşmüş?

Bunları sorduğunuz zaman kızıyorlar, köpürüyorlar...

Kızmak köpürmek yok. Bir emekçinin maaşı rakam ve oranlarla değil alım gücüyle ölçülür.

Siz iktidara geldiğinizde bir asgari ücret, ortalama bir ev kirasının yaklaşık 3 katıydı. Yani maaşın üçte biri kiraya gidiyordu.

Şimdi? Neredeyse ortalama bir ev kirasına eşit…

Siz iktidara geldiğinizde asgari ücret açlık sınırının yarısına yakındı. Ya şimdi?

TÜRK-İŞ Araştırmasının 2023 Ekim ayı sonucuna göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı)  13.684 TL’ye, gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlariçin yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 44.573,3 TL’ye, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 17.803,3 TL’ye yükseldi.

Yani asgari ücret, bırakın asgari geçim standardını açlık sınırının bile altına düştü.

Yani sizin asgari ücret artık karın bile doyurmuyor. 

Ya mutfak?

TÜRK-İŞ’in verilerine göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre % 2,62 oranında gerçekleşti.

On aylık değişim oranı ise % 68,30 olarak tespit edildi.

Son on iki ay itibariyle değişim oranı  % 84,29 oldu.

On iki aylık ortalamalara göre değişim oranı ise % 99,96 olarak hesaplandı.

Yani bir yıllık artış yüzde 100…

Peki siz asgari ücrete yüzde 100 artış yaptınız mı? Hayır…

Bu kez yüzde 100 verecek misiniz? Hayır…

E o zaman boş yapmayın. Milleti kandırmayın…

Maaş rakamla değil alım gücüyle ölçülür.

Ücretlinin maaşıyla alım gücü yerinde sayıyor veya artıyorsa, maaş bir anlam ifade eder. Aksi oluyorsa ücretliyi açlığa mahkum ediyorsunuz demektir, bu kadar basit.

Bir de, vatandaşı rakamlara ve terimlere boğuyorlar. Vatandaş bunları dinlediği zaman hiç bir şey anlamadığını belli etmemek için alkışlamak zorunda kalıyor çoğu kez…

Oysa ekonomi o kadar da bilinmez değil.

Bakın Murat Muratoğlu, en basit şekliyle anlatmış;

Ekonomi denilen nane ne işe yarar? İnsanın bir anlamda genel yaşam kalitesini ölçer... Ekonomi iyiyse, geniş kitleler zenginleşir daha iyi yaşarsın. Ekonomi kötüyse, halk fakirleşir zorluklarla başa çıkmaya çalışırsın. Olayın özeti budur!

İstatistik Kurumu’nun kasım ayına ilişkin verilerine göre, Tüketici Fiyat Endeksi yani enflasyon yıllık yüzde 61.98 artış gösterdi. Anlamı? Halk yine fakirleşti.

Açıklanan enflasyonun gerçek olmadığını, kırpıldığını hepimiz biliyoruz.

Neden insanların daha rahat yaşaması için imkanları zorlayamıyorlar? Onu da anlatayım.

Hazine ve Maliye Bakanı’nın “yapısal reform” dediği 80 maddelik torba yasada milyonlarca çalışan, ücretli Gelir Vergisi yükünün hafifletilmesini beklenirken, iktidar Kur Korumalı Mevduat sahiplerine, döviz kazançlarını ve varlıklarını yurt dışında tutanlara, döviz garantili Kamu-Özel İşbirliği projelerini üstlenen müteahhitlere destek çıkmayı tercih ediyor.

Kamudan ihale alan müteahhitlerin hak edişlerinden alınacak stopaj ve vergileri indirme ya da sıfırlama yetkisi de yine Cumhurbaşkanı’na veriliyor.

Yap-işlet-devret kapsamındaki ulaşım, altyapı, otoyol, tünel, köprü, şehir hastaneleri, enerji santralları, eğitim tesisleri vb. projeleri üstlenen müteahhitlere sağlanan milyarlarca liralık KDV istisnasının süresi 31 Aralık 2028’e kadar uzatılıyor.

Bundan 6 ay önce bu düzen devam etsin mi diye halka soruldu. Görünen o ki, halk memnundu. Demek sorun yoktu. Haliyle iktidarın mottosu durmak yok yola devam... Devam ediyor işte nefes aldırmadan.

Daha ne gördük ki? Yeni başlıyor. Seçimden sonra ise tam anlamıyla vatandaş için yol bitiyor.

Anayasa’nın vergi adaleti ve “az kazanandan az-çok kazanandan çok” vergi öngören en temel ilkesi yok sayılıyor. Çok kazanan kimler?
Bilen biliyor!

Mesela... Önceki Maliye Bakanlığı döneminde elektronik haciz uygulamasını yürürlüğe koyup, milyonlarca mükellefin hesaplarını bloke ederek büyük mağduriyetlere yol açan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, torba yasayla bunu daha da genişleterek “dijital haciz” dönemini başlatıyor.

Vatandaştan alacağına şahin kesilen ve 2024’te yüzde 58 gecikme faizi uygulayacağını ilan eden iktidar, bankalara kredi borcu olan finansal sıkıntıdaki batık şirketlere tanıdığı borç yapılandırma süresini 2 yıl uzatıyor.

İşin enteresanı TBMM’nin anayasal yetkisi ve görevi olan vergi salma hakkı, neredeyse Cumhurbaşkanı’na devrediliyor. Bari Meclis kapatılsın, masraf olmasın!