Yazılı basını bir kenara bırakırsak, evlerimize görsel basından önce radyo girmiş. Sabahları saatler 06:30’u gösterene kadar İstiklal marşından önce kulakları son derece okşayan bir nağme ile uyanmayı heyecanla beklerdik. Saatler 09:40'ı gösterdiğinde ise arkası yarın olurdu... Hikayesinin uzunluğuna göre bazen 3 gün, bazen ise 9 gün olurdu ve ertesi gün aynı saati merakla beklerdik… Dinleyemediğimiz, okulda olduğumuz zamanlarda ise dinleyenlerden dinlerdik o bölümü… Eğitici ve öğretici programların yanında Türk Halk, Türk Sanat, Hafif Türk müziği ve klasik müzik programları kulaklarımızdaki pası temizlerdi her zaman… Dinlediğimiz şarkıların bir anlamı vardı, sözleri yaşantılarımızı besler, anlam katar, bazen de rehber olurdu. Demem o ki bizlere dokunan, içimize kadar işleyen müziklerdi o dönem müzikleri... Sözün özü o dönem televizyon evlerimize girdiğinde, kısıtlı yayınına rağmen keyifle izlerdik... Evimize ilk siyah-beyaz televizyon rahmetli dayım tarafından Almanya’dan getirilmişti. Annemin dayımla ara ara konuşması veya dayımın bizi arayıp “Bir isteğin var mı abla bu taraflardan?” şeklinde sorması yani aralarında bir iletişim kurulması ise o dönem büyük zorluklarla gerçekleşirdi.

…Alamancı Ali Ketenci dayının evi dolup taşıyor, herkes merakla bir şeyler soruyor, sunulan ikramlardan yiyerek bir köşeye oturuyorlardı…Ne yalan söyleyeyim, evde en çok duyduğum kelime Alamancı olmuştu.  Meraklı olan komşularımızın soru cevaplı sohbetleri uzadıkça uzamış, bense bavulun açılmamış olmasının ben de yarattığı merakla bir an önce eve gitmenin hesabını yapar olmuştum…

Nihayet sohbet arası Annem, bize müsaade Ali kardeşim der demez, teşekkürler Ali dayım diyerek elini öpmüş, bavulu yüklendiğim gibi soluğu evde bulmuştum… Kapının önünde ayakkabılarımı nasıl çıkardığımı, kuzinenin yanına nasıl o kadar hızlı geldiğimi ve bavulu açtığımı inanın hatırlamıyorum. Çocukluk işte… İçinden birkaç güzel elbise ile birlikte bir hediye paketi çıkmıştı. Annem elbiseleri eline almış ve duygulu bir yüz ifadesiyle Şunlara baksana Ekrem. Ne kadar güzeller değil mi? diyerek beğenisini ifade etmişti. Ben ise hediye paketini gözlerimle soymaya başlamıştım bile… Annem heyecanımı daha fazla dizginleyemediğimi anladığından hadi oğlum sen de hediyeni aç da bakalım Ali dayın ne getirmiş? diyerek paketi bana uzatmıştı. Paketi olanca hızıyla açmış ve evimizdeki radyoya benzer bir aletle karşılaşmıştım. Ancak bir fark vardı ki o da kaset çaları olmasıydı. Evde kasetimiz olmadığı için sadece radyosunu dinleyebiliyorduk… Bir süre sonra yanlış hatırlamıyorsam her hafta çarşamba günleri TRT Trabzon Radyosu tarafından sunulan “istek ve reklam” kuşağının “dinleyici istekleri” bölümüne yazdığım bir mektubum, tüm gönderilenler arasında çekilen kura ile hediye kazanmamı sağlamıştı ki bu hediye neydi biliyor musunuz? Bir kaset kazanmıştım. Hem de öyle bir kaset ki içindeki her bir şarkının başında benimle ilgili güzel dilekler ifade ediliyor, bu sayede memnuniyetim daha da katlanıyordu.

Annemle birlikte TRT Trabzon Radyosuna bir mektup yazarak mutluluğuma vesile oldukları için teşekkürlerimi dile getirmiştim. Köydeki eski evimde radyo kaset çalar hala durur ve hediye kasetimi, orada tıpkı eski günlerdeymiş gibi, o kaset çalarda dinlemek beni pek bir keyiflendirir…

Bu vesileyle, 1 Aralık günü 55. yaşgününü kutlayan TRT Trabzon Radyosu’na ve tüm çalışanlarına uzun yıllar diliyorum… Nice Yaşlara…