Görsel kirlilik, yaşamımızın büyük kısmında yer almaktadır…

Daha anlaşılır şekilde söylemek gerekirse, günümüzün önemli sorunlardan biri de görsel çevre kirliliğidir… Evinizin/apartmanınızın kapısından sokağa adım attığınızda ‘çevre’nizle merhabalaşırsınız… Bir sağa bir sola derken bir kez daha sağa baktığınızda görsel çevre kirliliği film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer… Sizin gördüğünüzü bazıları görmeyebilir. O bazıları, sizin görsel çevre kirliliği dediğiniz şeyi, çöple özdeşleştirebilir…

Halbuki çevre kirliliği aynı zamanda onun karşıtı olan estetik çevre algısını da gündeme getirmektedir…

Estetik çevre, bir çok alanda farklı şekilde görüşler ortaya koyulabilmekte ve görüşlerin içinde, estetik çevreyi etkileyen kavramlara da yer verilmektedir. Bazı kavramlar birincil derecede etkili olmakla birlikte başka sayısız nedenden bahsedilebilmektedir…

Tabiki burada herkes için gerekli olan çevre estetiği sanatçılar için yeterli olmayabilir. Sanatçılar ya da sanata daha duyarlı olanlar çevrede daha fazla sanat görmek ister…

Estetik çevre bilincinin gelişmesi için en etkili yollardan biri görsel sanatlar eğitimidir. Bunun yanısıra estetik çevrenin oluşumunda teknolojinin etkisini de unutmamak gerektiğini düşünüyorum…

Gelelim bizim asıl meseleye… Büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarına önerim, o makam araçlarıyla şehirden şehire gideceğinize, biraz halkın arasına karışınız. Sıcak bulduğunuz, o deri kaplı koltuklarınızdan bir zahmet kalkıp, hızlı trene mi, bölgesel trenlere mi, kent içi toplu taşımacılıkla (banliyö) mı, her ne ile ise, bir zahmet o araçların penceresinden eserimiz dediğiniz şehirlerinizde, neler olup bittiğine bir bakın!

Geçtiğimiz günlerde akademik çalışma için İstanbul’a gitmemiz gerekiyordu. Sağolsun kıymetli eşim, TCDD Taşımacılık A.Ş. Yüksek Hızlı Tren (YHT) ‘den 2. Vagondan önünde masa olan koltuklardan gidiş-dönüş olarak biletlerimizi aldı… 

Bilet almadan önce gündüz gözüyle gidelim, hem de etrafı da seyretmiş oluruz dedim. Saat 11,05’de 4 saat 20 dakika sürecek 622 km’lik Ankara -İstanbul Söğütlüçeşme yolculuğumuz başlamıştı… Kısa adı YHT, Yüksek Hızlı Tren… Adından da anlaşılacağı gibi yüksek hızla gidiyor. Hızlı trenimizin, zaman zaman saatte 230-250 km hızla gittiğine, bazı yerlerde de 30 ile 70 km arası hız yaptığına şahit olduk.. Ankara Polatlı’dan çıktıktan sonra tarım alanlarının ağırlıkta olduğu manzarayla görsel sevincimizi giderdik… Hızlı Tren rayları dışında kalan veya bırakılan, dönemin şartlarına göre ihtişamlı bir şekilde yapılan tren istasyonları sefil, etrafı dikenliklerde dolu garip, kimsesiz gibi duruyorlardı.. Bazılarının karşı tarafına yeni istasyonlar yapılmış, eski istasyon binasının yenisine, nasıl baktığını izah etmek o kadar zor değildir sanırım, anlayana…

Yolculuğumuz esnasında hep düşündüm, ana arterde bulunan eski tren istasyonlarını… Aslına uygun bir şekilde restore edilip, günümüze ve gelecek nesillere taşısalar olmaz mıydı? Yanlış hatırlamıyorsan bir istasyonda benzer çalışma yapılmış. Daha fazla yapılmasından yanayız… Ortala hızımız 210 cıvarındayken, demir raylara olan sürtünme sesleri yoğunlaşmış, trenin hızı düşmeye başlamıştı. Ne olduğunu merak ettim. Adı üstünde Yüksek Hızlı Tren… Saat 2 yönünde sağ üstümdeki yol bilgi ekranında, hızlı trenin hızının  30 km’ye kadar indiğini gördüm… Etrafa bakındığımda iş makinelerin yoğunluğunu görünce, güzergahta çalışma olduğunu düşündüm. Yanılmamıştım, yol kenarlarına konulan uyarı levhalarından.. Yol boyu o kadar çok gördüm ki burada anlatmaya kalksam, bugünkü gazetemizin 3.sayfasını doldurmuş olurum…

Bilindiği üzere Ankara-İstanbul YHT hatında 14 istasyon mevcut…Sırasıyla Ankara YHT Garı, Eryaman YHT Garı, Polatlı YHT Garı, Eskişehir Garı, Bozüyük YHT Garı, Bilecik YHT Garı, Arifiye, İzmit Garı, Gebze, Pendik, Bostancı, Söğütlüçeşme, Bakırköy ve Halkalı.. Hızlı Trenimiz, Bilecik’ten sonra Söğütlüçeşme’ye gidene kadar camdan dışarıya baktığımızda inanılmaz bir görsel şölenle karşılaştık. İnanın tadına doyamadık. Hiç bir ayrıntı atlanmamış! Unutulması mümkün olmayan görsel şöleni siz okuyuculara nasıl anlatsam bilmiyorum…

Bilecik- Söğütlüçeşme arasındaki güzergahta çok yüksek katlı olmamakla birlikte müstakil evler, apartmanlar, AVM’ler, farklı iş kollarında fabrikalar gördük.. Sıralı olan apartmanlar bir garip, görsel estetikten eser yok… Kimisi boyalı, kimisinin boyası / sıvası dökülmüş, kimisi de ya boyasız ya da sıvasız.Trenin penceresinden baktığımızda o kadar çirkin görünüyorlardı ki anlatamam. Rayların kenarları adeta çöplüğe dönmüş durumda. Arada bir denk gelmedik değil, dikili ağaca. Ağaç dallarında da renkli poşetler asılı kalmış. Asılı durduğuna göre, içinde çöpler mevcut…

Tekrar yineliyorum… Büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarına önerim, o makam araçlarıyla şehirden şehre gideceğinize, biraz halkın arasına karışınız. Sıcak bulduğunuz, o deri kaplı koltuklarınızdan bir zahmet kalkıp, hızlı trene mi, bölgesel trenlere mi, kent içi toplu taşımacılıkla (banliyö) mi, her ne ile ise, bir zahmet o araçların penceresinden eserimiz dediğiniz şehirlerinizde, ne olup bittiğine bir bakın! Tren yolunun geçtiği güzergahtaki bir iki ilçenin bazı yerleri hariç, görsel estetikten eser yok. Maalesef görsel kirlilik üretiyorsunuz…

Bu benim ayıbım değil, sizin ayıbınız! Ankara’dan gelen misafiriniz olarak, bir dahaki sefere şehrinizden geçerken uyku maskemi takarak geçeceğime garanti verebilirim...

Sabri Aslışen/ANKARA

26 Haziran 2024