Dün dediğim gibi; “Bunları, bir gazeteci olmaktan öte, aynı durumda iki evlat sahibi bir baba olarak yazıyorum.”
OECD ülkeleri içinde gençleri en çok ‘boşta gezen' ülkeyiz…
Ve dünyada birincisiyiz. Bizi İtalya, Kolombiya, Meksika ve Kosta Rika izliyor.
Genç işsizliğin en düşük olduğu ülkeler ise, şu bizi yönetenlerin bizi kıskandığını iddia ettikleri; Lüksemburg, İzlanda, Hollanda, İsviçre, İsveç, Norveç, Almanya gibi ülkeler.
Ülkemizde, ilk Meral Akşener dillendirdi ama Dünya ‘NEET’ diye tanımlanan ‘evde oturan gençler’ sorunu tartışıyor ve çözüm arıyor.
Biz, -elbette ki utancından- evde oturan gençler oranında Avrupa’da birincisiyiz.
Bu oran Avrupa Birliği’nde yüzde 13, Türkiye’de ise yüzde 30...
Bütün bunların sebebi artan nüfus olabilir mi sizce?
Bence değil ki bu ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı sürekli en az 3 çocuk önerisi yapıyor.
Demek ki Türkiye nüfusun üç katını daha rahatlıkla besleyebilecek, istihdam yaratabilecek seviyede ki ‘üç çocuk” tavsiyesi yapılıyor.
Peki, bırakın üç katını, Türkiye mevcuduna niye bakamıyor, neden istihdam yaratamıyor ve neden genç işsizlik bu kadar yüksek?
Bazı iktidar yanlılarının dediği gibi ‘iş mi beğenmiyorlar” da evde oturuyorlar?
Tembel oldukları için mi evde oturup ebeveynlerine muhtaç bir halde yaşıyorlar?
Elbette ki değil.
Biz, önce imkan ve fırsat sonra da liyakat konusunda eksiğiz…
Bunu, sair ülkelerde yaşayan Türk gençlerinin, kendilerine fırsat verildiğinde ne büyük işler başardıklarından anlıyoruz.
İmkan ve fırsat denilince, geçmişte müthiş örneklerimiz ve başarı hikayelerimiz var bizim…
Bu ülkeyi, bilmem kaçıncı padişahın bilmem kaçıncı oğlu değil, Selanikli yetim Mustafa kurdu mesela…
Ve kendinden sonra gelenlere de o fırsatı ve o imkanı sağlayacak bu sistem sayesinde Isparta İslamköylü Çoban Sülü Cumhurbaşkanı oldu.
Recep Tayyip Erdoğan bir balıkçı babanın oğluydu…
Abdullah Gül bir kundura tamircisinin…
Hiçbirisi padişah, paşa, bey çocuğu değildi…
Bunun siyasette ve bürokraside, mühendislik, tıp, temel bilimler, spor, iş dünyası gibi her alanda binlerce örneği var.
Ve fırsat verildiğinde neleri başarabileceğini tüm dünyaya gösteren, Mardin Savurlu, 8 çocuklu bir ailede eğitimsiz anne babanın büyütüp okuttuğu Aziz Sancar…
Dediğim gibi, Türkiye Cumhuriyetini de padişah çocukları değil, Osmanlı coğrafyasında değişik yerlerden gelip, askeri okullarda buluşan, subay olup, kurmay olup cepheden cepheye koşan idealist gençler kurdu.
Ve onların kurdukları Türkiye’de, ülkenin en ücra köşesindeki bir çocuk bile, okuyup büyüyünce, “Cumhurbaşkanı olacağım, Genelkurmay Başkanı olacağım, profesör olacağım” hayalleri kurabiliyordu.
Bu hayaller, bütün eksik gediklerine rağmen eğitim ve liyakat sistemimiz sayesinde kurulabiliyordu…
Bugün yaşanan genç işsizliğin en temel sebebi, gençlerimizin tembelliği falan değil, eğitim ve liyakat sistemiyle oynanmasıdır.
Maalesef ki bu ülkeyi yönetenler kendi ideolojilerine göre “ideal nesil” yetiştirme gayretiyle eğitim sistemine çomak soktular.
Öbür taraftan da, insanların yeteneklerine, kapasitelerine göre ilerlemesini ve yükselmesini sağlayan liyakat sistemi yerine, eş dost akrabanın, siyasi ve ideolojik yandaşın ilerlemesini ve yükselmesini sağlayan “Nepotizm”i tercih ettiler.
İşte o “Nepotizm” yüzünden, torpilli gençler bir hatta birkaç yerden maaş alabilecekleri işler dahi bulurken, bizim çocuklar evde oturuyorlar.
Artık bu ülkede bizim çocuklar fırsat eşitsizliği nedeniyle okula ayak bastıklarında “Cumhurbaşkanı olacağım” gibi büyük hayaller kuramıyor, “Nepotizm” sebebiyle diplomalarının karşılığı bir işe giremiyorlar.
Şimdi, referansı İslam olduğunu iddia eden ve buna ancak içki ve sigara ile mücadele konusunda hissedebildiğimiz bu hükümetten, içki ve sigaradan çok daha ağır vebali olan “Nepotizm” ile mücadele etmesini beklemek hakkımızdır.
Çünkü İslâm kamu hukukunda ‘Nepotizm’ en ağır günahtır ve unutmayın ki İslam dininde şiar hısım, akraba, yandaş kayırmak değil ‘Emaneti ehline vermektir!’