Dün aktardım; Ülkemizde kuduz aşısı dahi bulunamıyor.

Sebeplerini dün kısmen aktardım, bugün devam edelim.

Üretmeyi sevmeyen, ithal etmeye bayılan bir iktidarımız var.

Üretim merkezlerini bile isteye atıl bırakıp sonra kapatan ve bizi her konuda dışa bağımlı kılan bir iktidar…

İşte Cumhuriyetimizle yaşıt Hıfzıssıhha böyle kapatıldı.

Bu konuyu bir Yılmaz Özdil arşivinden hatırlatmakta yarar var;

“Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk sağlık bakanı oldu.

Birinci Milli Türk Tıp Kongresi'ne başkanlık yaptı.

Devletin sağlık teşkilatını kurdu.

Sosyal devlet anlayışıyla “halk sağlığı” kavramını kurumsallaştırdı.

“Türk hekimleri köylere sadece sağlık hizmeti götürmekle kalmayacak, uygarlıkla ilgili rehber görevi de üstlenecek” diyordu.

Hıfzıssıhha Enstitüsü'nü kurdu.

Serum üretimi başlattı, sadece bir yıl içinde ülkenin ihtiyacını karşılamayı başardı, serum ithalatına gerek kalmadı.

Verem, çiçek, kuduz aşısı üretimi başlattı, ithalata gerek kalmadı.

Yunanistan'a Suriye'ye Irak'a serum, Çin'e aşı ihraç etti.

Numune hastanelerini açtı. Heybeliada Sanatoryumu'nu açtı.

Türk kadınının eczacılık yapması yasaktı, kız öğrencilerin eczacılık mektebi'ne kaydedilmesini sağladı.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından bölgesel inflüenza merkezi olarak tanınan İnflüenza Laboratuvarı'nın temelini oluşturdu.

Türkiye'de koruyucu hekimliğin mimarı oldu.

Tıp bilimini şeffaflıkla özdeşleştirerek “Saydam” soyadını bizzat Atatürk verdi.

Kızılay Başkanlığı yaptı.

Başbakan oldu. Refik Saydam… GATA mezunuydu.

Milli mücadele ruhuyla, ömrünü topluma vakfetmeyi, çağdaş Türkiye ülküsü için mücadele etmeyi, uygarlıkla ilgili rehber görevini, hekimlik onurunu, GATA'daki eğitimiyle benimsemişti.

E, şimdi bakıyoruz… Başbakanlık lağvedildi. Hıfzısıhha Enstitüsü kapatıldı. Numune hastanesi kapatıldı. Heybeliada Sanatoryumu kapatıldı, diyanete verildi.

Aşı ihraç ettiğimiz Çin'den aşı ve test kiti ithal ediyoruz.

Halk sağlığında sosyal devlet anlayışından vazgeçildi, hastaneler yandaş işadamlarına verildi, “hasta”lar “müşteri” haline getirildi.

Şefkat Kızılay'ı şirket Kızılay'ına dönüştürüldü.

Ve, GATA'ya bakıyoruz… İsmi değiştirildi. Tarikatçılar cemaatçılar dolduruldu.

İmam nikahlı çok eşliliği savunan, hastanede pantolon yerine entariyle dolaşmak isteyen, hekimden çok meczup görüntüsü veren bir başhekim yardımcısı tarafından yönetiliyor.

Refik Saydamları yetiştiren Türkiye'nin gözbebeği eğitim ve sağlık kurumlarından birini getirdikleri nokta, bu.

Uygarlıkla ilgili “rehber” görevini üstlenen, topluma “çağdaş rol model” olan Türk hekimliğini soktukları kılık, bu.

“Asrın ülkesiyiz dediler, ülkeyi bir asır geriye götürdüler” dersem, Abdülhamid'e haksızlık etmiş oluruz.

Çünkü, bu memleketin sağlık vizyonu, GATA'nın kurulduğu tee 122 yıl öncesinde bile yobazların tesirinden uzak tutulmuş, tarikatların cemaatlerin eline bırakılmamıştı.”

İşin özeti bu…

Ve aynı zamanda Cumhuriyetimizin 100. Yılında 100 geriye gittiğimizin göstergesi…

Bugün kuduz aşısı dahi bırakın üretmeyi tedarik etmekte zorlandığımızın resmi…

Geçtiğimiz Kasım ayında, CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde bir sokak hayvanı tarafından ısırılan ve kuduz aşısı olmak için üç hastane dolaşmasına rağmen tek doz aşı bulamayan vatandaşın yaşadığı mağduriyeti Meclis gündemine taşımış.

Başevirgen, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi vererek ülkede son 6 ayda görülen kuduz vaka sayısını, kuduz aşısı stok durumunu ve bu stokların illere göre dağılımını sormuş.

Diyor ki “Geçtiğimiz aylarda Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde sokak köpeklerinin saldırdığı bir çocuğa kuduz teşhisi konmuş, fakat tedaviye geç başlanması ve zamanında aşı yapılamaması nedeniyle çocuğumuz hayatını kaybetmişti. Anlaşılan Sağlık Bakanlığı bu durumdan ders çıkarmamış. Manisa’da dört gün önce bir sokak hayvanı tarafından ısırılan vatandaşımız, kuduz hastalığına karşı aşı olmak için Turgutlu Devlet Hastanesi, Manisa Şehir Hastanesi ve Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi olmak üzere üç hastaneye başvurmasına rağmen bir doz bile kuduz aşısı bulamadı. 1,5 milyondan fazla nüfusu olan Manisa’da kuduz aşısı yok ama sorun sadece Manisa ile ilgili değil. Yüzyılın Türkiye’sinde neredeyse hiçbir şehirde kuduz aşısı bulunamıyor”

Ve CHP’li Başevirgen’den önemli ve yüz kızartıcı bir tespit;

“ABD’nin “Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi internet sitesinde, ülkemize seyahat etmeyi düşünen vatandaşlarına yapmış olduğu uyarıyı da ‘Türkiye'de kuduz köpeklere çok sık rastlanıyor. Türkiye'deyken bir köpek veya başka bir memeli tarafından ısırılır veya tırmalanırsanız, kuduz tedavisi sınırlı olabilir veya hiç olmayabilir. Faaliyetleriniz köpeklerin veya vahşi yaşamın etrafında olacağı anlamına geliyorsa, seyahatinizden önce kuduz aşısını düşünün’ ifadeleri yer alıyor.”

Haklı olarak isyan ediyor; “Bizi dünyaya düşürenlere yazıklar olsun!”

Evet, maalesef hemen her konuda 100 yıl geriye yani 1923’e döndük.

O mesele değil de asıl derdim başımızda bir Mustafa Kemal ve o eski Gazi Meclis yok!