MÜLTECİ SIKINTISINA ÇÖZÜM OLABİLECEK Mİ?

Malumunuzdur, geçtiğimiz yıl Ankara Altındağ ilçesinde mülteci kaynaklı bir toplumsal sıkıntı yaşanmış, yoğun tepki üzerine Hükümet bir çözüm getirileceğini söylemişti.

Biz ‘çözüm’ sözünden sığınmacı ve mültecilerin ülkelerine gönderileceği anlamını çıkartmıştık amma öyle değilmiş. Çözüm diye önümüze gele gele yoğunluğu azaltma ve ‘seyreltme’ çıktı.

Yani mültecilerin yoğunlaştıkları ve gettolaştıkları yerleşim birimlerini kısmen ferahlatmak için, yine ülke içinde yer değiştirmelerini çözüm diye önümüze koydular.

İlk adım Altındağ olaylarından sonra atılmış, İç İşleri Bakanı Soylu’nun açıkladığına göre Altındağ ilçesinden 4 bin 500 kişilik bir grup başka illere dağıtılmıştı.

Soylu, “Bazı bölgelerde yüzde 25’in üzerinde Suriyeli nüfusu var. Bu ölçeğe göre bir daha buraya ikamet almama sınırı koyduk. Sadece Suriyeli değil hiçbir yabancı almıyoruz” demişti ki anlaşılan pilot uygulanama Altındağ’da başlamış. Şimdi bütün ülkeye yayılacak, mültecilere kota koyulacak falan…

Göç İdaresi Başkanlığı’nın bilgilendirmesine göre “Başta 10 binden fazla yabancının bulunduğu illerde sosyal tansiyonun ve güncel gelişmelerin hızla takip edilebileceği mekanizmalar kurulmakta, mahalle düzeyinde belirlenen oranların üzerinde yabancı yerleşiminin tespit edilmesi halinde çeşitli araçlarla gerekli teşvikler sağlanarak rızaya dayalı yer değişikliklerinin gerçekleşmesi sağlanmaktadır. Pilot çalışma Altındağ ilçesinde başlatılmış olup edinilen saha tecrübesi ve alınan başarılı sonuçlar gözetilerek uygulamanın tüm illerde yaygınlaştırılması hedeflenmektedir” deniliyordu.

İşte o uygulama 16 ilde başlatıldı. İçlerinde Sakarya da var.

Sakarya'nın da aralarında bulunduğu 16 il Suriyeliler için kayda kapatılacak. Yani yeni göçmen alınmayacak.

Gerekçe?

Bizzat Bakan Soylu’nun ifadesiyle ‘Suriyelilerin Türkiye’de nüfusun demografik yapısını bozması!’

Peki bu çözüm mü? Değil…

Çözüm ne?

Başta Suriyeliler olmak üzere ne kadar mülteci, göçmen, sığınmacı varsa ülkelerine geri dönmeleri…

Oraya koyalım, orası şişti buraya koyalım türü tedbirlerle bir yere varamayız.

Ülkemizin demografik yapısını koruyamayız.

Hepimiz biliyoruz ki, bizim sığınmacıların çoğu, Avrupa’ya kapağı atmak için ülkelerinde yaşanan savaşı fırsat bilerek geldiler.

Ve bir kısmı fırsatını bulup Avrupa’ya geçerken, büyük bir kısmı da ‘ulan burası cennet, ekmek elden su gölden yaşıyoruz, gitmesek de olur’ dediler, kaldılar.

Savaş bitti mi? Bitti…

Bu mülteciler artık turist oldu, turist…

Öyle ki canları istediği zaman ülkelerine dönüyor, istedikleri kadar kalıyor ve hasret giderip ülkemize dönebiliyorlar.

O zaman, geri dönüşü önlemek, kalın orada demek hakkımız değil mi?

Sair ülkelere akıyorsun, sığınmacı toplamı bizim Antep kadar değil…

Yani biz enayiyiz de onlar akıllı mı?

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği öyle istedi diye, koskoca ülkemiz çadır kampı muamelesi görüyor.

Aman bize bulaşmasınlar, verelim paralarını Türkiye’de kalsınlar istediler, biz de havada kaptık.

Sonuçlarını da hep birlikte yaşadık. Gettolaşma, çeteleşme, görüntü ve gürültü kirliliği dahil her melaneti yaşadık.

Yeter artık!

Ben böyle diyorum da mülteciseverler benimle aynı fikirde değil elbet…

Kimi olaya ümmet gözüyle bakıyor, hikaye anlatıyor…

Kimisi de sığınmacılar giderse ucuz emekten olacağız diye bir yerlerini yırtıyor.

Seyreltme’ projesiyle yerlerinden edilen göçmenler ekonomik ve sosyal sorunlar yaşayacakmış, zaten onlar genellikle ucuz işgücü olduklarından iş bulabilecekleri sanayi siteleri etrafındaki ilçelerde yoğunlaşmış, yer değiştirmeleri ekonomimizi de vuracakmış, falan…

Yani benim insanlarım, sen ucuz işçi çalıştıracaksın diye hem bu trajediyi yaşayacak hem de sen ucuz işçi buldum nasılsa diye emeği ucuzlatacak ve daha fazla para kazanacaksın, öyle mi?

Yağma yok! Evli evine, köylü köyüne…

ÇÖZÜM ÖYLE DEĞİL BÖYLE OLUR!

Bu konuda en etkin isim VATAN Partisi genel başkanı Ümit Özdağ’dır, onu tek geçerim.

Bakın görüşlerini nasıl aktarmış;

2011 sonrasında ülkemize 6 milyon 200 bin sığınmacı gelmiştir. Bu sayı Türkiye nüfusunun % 8’ine eşittir. Bu sayının 3.8 milyonu kayıtlı Suriye vatandaşlarından, 1.5 milyona yakını ise kayıtsız Suriyelilerden oluşmaktadır. 900 bin sığınmacı ise Afgan, Iraklı, İranlı başta olmak üzere değişik ülkelerden gelmektedir. Söz konusu olan Türkiye’ye basit bir göç değil, Türkiye’nin demografik, kültürel ve sonuçta siyasal yapısını değiştirecek bir örtülü istila, bir kavimler göçüdür.

Bir kavimler göçünün bir coğrafyanın kaderini nasıl değiştirdiğini en iyi bilmesi gerekenlerin başında bir Türkler gelmekteyiz. 1071 sonrasında Anadolu’ya tekrar gelişimiz ile Anadolu son kez Türkleşmiş, kaderi sonsuza değin değişmiştir. 1774’den sonra Türk olan coğrafyalardan Türklerin göçe zorlanması ile Kırım ve daha sonra bugün Yunanistan diye adlandırılan coğrafya, Bulgaristan gibi Türklerin çoğunlukta olduğu veya nüfusunun tamamını oluşturduğu coğrafyaların nasıl Türksüzleştirildiği ve bir başka etnik-milli kimlik kazandığını Türk milleti yaşamıştır. Keza çok yakın bir tarihte göçler ile Kerkük başta olmak üzere birçok Türkmen coğrafyasının bu kimliğini büyük ölçüde yitirdiğini bugün yaşayan nesiller görmüştür.

Özetle, İngilizcesi “weapons of mass migration”, Türkçesi “kitlesel göç silahı” diye bir kavramın uluslararası ilişkiler literatüründe yoğun olarak kullanılmaya başlandığı bir dönemde Suriye ve Orta Doğu’nun değişik bölgelerinden gelen kavimler göçünü “İnsani yardım politikası” çerçevesinde görmek milli bir körlüğün çok ötesinde bir yanlıştır. Suriye’den kitlesel göç ile emperyalizm Orta Doğu’da Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan haritayı yeniden çizmeye çalışmaktadır.

Orta Doğu’dan gerçekleşen bu kavimler göçüyle, Suriye’nin kuzeyi boşaltılarak Türkiye’ye nüfus aktarılmakta, Arap nüfusun boşalttığı alana ise bir PKK’istan kurulmaya çalışılmaktadır. Özetle, Suriyeli sığınmacılar meselesi bir muhacir-ensar meselesi değil, Türk ve Suriye halklarına karşı kurulmuş bir emperyalist komplodur.

Suriyeli sığınmacılar onların düşünce ve iradelerinden bağımsız olarak Türkiye’de emperyalizmin müdahale edeceği bir gayri nizami harp zemini oluşturmaktadır. Diğer bir ifade ile Suriyeli sığınmacılar, Irak ve Suriye’de iç savaşlar ve müdahaleler ile Kürdistanlar ortaya çıkarıldıktan sonra Türkiye’den de bir Kürdistan için çıkarılması hedeflenen iç savaşın benzin bidonu olacaktır. Özetle, Suriyeli sığınmacılar vatanlarına geri dönmeleri hem Suriye hem Türkiye’ye karşı kurulmuş bir komplonun çöpe atılmasıdır. Bu bir tercih değil, Türkiye’nin ve Suriye’nin yaşamsal çıkarları açısından bir zorunluluktur.

Türk halkı birçok konuda ne yazık ki, ayrışmıştır. Erdoğan’ın geren, ayrıştıran hatta düşmanlaştıran politikaları milli birliğimizi zayıflatmıştır. Buna rağmen Türk halkı hangi partiye oy verirse versin bir konuda hemfikirdir. Bu konu Suriyelilerin Suriye’de vatanlarına dönmesidir. Değişik çalışmalar Suriyelilerin vatanlarına dönmelerini isteyen Türklerin oranının % 85 civarında olduğunu göstermektedir. Üstelik Suriyelilerin bir çoğu da anlatılan masalların aksine vatanlarına dönmeyi arzu etmektedirler.

Suriye iç savaşı ile başlayan Suriye’den göç, Türkiye dışında Lübnan (944.613), Almanya (698.950), Ürdün (660.393), Irak (253,672), Mısır (132,281), İsveç (122.087) olmak üzere değişik ülkelere dağılmıştır. AB ülkelerine giden Suriyeli sığınmacı sayısı Türkiye’ye gelenlerden çok daha az olmasına rağmen Avrupa Birliği ülkelerinde sığınmacılar ciddi politik depremlere neden olmuşlardır. Çünkü Batı demokrasilerinde kamuoyu kontrolsüz göçlerin verebileceği zararlara karşı çok daha uyanık ve tepkili davranmıştır.

  1. sığınmacıların vatanlarına dönmelerini sağlamak için yapılabilecek, yapılması gereken çok şey vardır. Bunlardan bazılarını aşağıda sıralayalım. Ancak öncelikle aklımızdan çıkarmayalım. Her Türk vatandaşı bu konuda hem dedelerine hem de çocuklarına ve torunlarına karşı sorumludur. Ülkemizin bir iç savaşa sürüklenmemesi ve parçalanmaması için Aziz Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” anlayışı ile nerede olur isek olalım, hangi konumu temsil edersek edelim, ne iş yaparsak yapalım, elimizdeki bütün imkanlar ile Suriyelilere Türkiye’de vatandaşlık değil, Suriye’de vatanlarını geri vermenin mücadelesini yapmalıyız. Birçok insanımız haklı olarak “Ben ne yapabilirim?” sorusunu sormaktadır. Herkesin yapabileceği bir şey elbette vardır.

Suriyeli sığınmacılar meselesi sürekli gündemde tutulmalıdır. Suriyeli sığınmacılar oy kaynağı olarak gördüğü için onlara vatandaşlık vermek isteyen AKP, sürekli baskı altında tutulmalıdır. Suriyeli sığınmacılar konusu AKP’nin aşil topuğudur. AKP yöneticileri, AKP seçmeninin de Suriyelilerin geri dönmesini istediklerini bilmektedir. Bundan dolayı AKP, Suriyeli sığınmacılar meselesinin tartışılmasını istememektedir. Oysa demokratik her toplumda toplumun geleceğini ilgilendiren bu çapta bir konu kapsamlı şekilde tartışılır. Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesinin yaratacağı sonuçların neler olacağını topluma anlatmanın yolu konuyu gündemde tutmaktır. Bu arada AKP’ye oy veren, destek veren seçmenler de AKP yöneticilerine Suriyelilerin vatanlarına dönmeleri konusundaki taleplerini çok daha güçlü şekilde gündeme getirmelidirler.

AKP, Suriyeli sığınmacılar konusunun tartışılmasını engellemek için konuyu gündeme getirenleri Suriyeli düşmanı olmakla, ırkçılıkla suçlamaktadır. Oysa Suriyelilere ayrılmak zorunda kaldıkları vatanlarını geri vererek emperyalizmin kazdığı tuzağı bozmak isteyenler Suriyelilerin gerçek dostlarıdır.

AKP’nin açık kapı politikasını terk etmesi ve sınırlarımızda güvenliğin artırılması için kamuoyu oluşturulmalıdır.

Suriyeli sığınmacılar meselesinin gerçek niteliğinin büyük Kürdistan projesinin Suriye ayağının gerçekleştirilmesi olduğu, Türk halkına her vesile ile anlatılmalıdır. Esasen artık bu husus herkes tarafından kabul görmüştür. AKP’nin yarı-resmi yayın organı olan Yeni Şafak gazetesinde Hasan Öztürk de 21 Nisan ve 23 Nisan 2019’da yazdığı makalelerde bu gerçeği tespit etmiştir.

Türk halkına, şimdiye değin Suriyeli sığınmacılar için harcanan 40 milyar Dolar harcanmasaydı, Türkiye’nin sürüklendiği büyük ekonomik krize bu kadar erken ve derin sürüklenmeyeceği hatırlatılmalıdır.

Suriyelilere her an geçici olduklarını, misafir olduklarını hatırlatmalıyız. Allah kimsenin başına Suriyelilerin başına gelen türden bir felaket vermesin. Ancak bu felaketin çözümü, Türkiye’yi ve onları başka bir felakete sürükleyecek emperyalist bir projenin parçası yapmak değil, vatanlarına dönmelerini sağlayarak, emperyalizmin kurduğu projeyi tarihe gömmek olmalıdır.

Suriyeli sığınmacılar konusunda toplumsal/siyasal tepkiyi canlı tutmalıyız. Sığınmacıların Türkiye’de kalmasını sağlamaya yönelik psikolojik atmosferi sağlamak amacı ile Türk halkına yönelik gerçekleştirilen psikolojik operasyonların etkisini bilgi harekatı ile kırmalıyız.

Sığınmacılar/mülteciler üzerinden para kazanan akademisyenler ve sözde STO’ları Türk halkına teşhir etmeliyiz. Bu kişi ve kuruluşlar emperyalizmin yerli işbirlikçileri, Türk Milletinin düşmanlarıdır.

Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmeleri için yapılacak çalışmalara sivil toplum örgütleri daha etkin katılmalıdır. STÖ’ler Suriyeli sığınmacılar konusunda çalıştaylar, konferanslar ve paneller düzenlemelidir.

Üniversiteler, Suriyeli sığınmacılar gibi Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu çok önemli konuya büyük ölçüde ilgisiz. Akademisyenlerin Suriyeli sığınmacılar konusunda bilimsel araştırmalar yapması teşvik edilmelidir. Sığınmacılar ve geri dönüşleri konusunda yüksek lisans ve doktora tezlerinin yazılması teşvik edilmelidir. Keza benzer göç deneyimi yaşamış ülkelerin deneyimleri konusunda akademik araştırmalar için fon oluşturulmalıdır.

  1. sığınmacılar konusunu geniş kitlelerin daha kolay anlamasını sağlamak için sanal alemi çok daha etkili ve sistemli şekilde değerlendirmeliyiz. Yapılması gereken kızgınlık, öfke ve nefret uyandırıcı çalışmalar değil, aksine bilgilendirici ve ikna edici çalışmalar olmalıdır. Suriyeli sığınmacılar ile ilgili araştırma yapmak isteyenlerin kolay araştırma yapabileceği bilgi kaynakları oluşturulmalıdır. TED Talks, videolar, araştırma siteleri konuyu halka izah etmek açısından çok etkili olacaktır.

Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmeleri, Suriye’nin toprak bütünlüğünü muhafaza etmesi, aynı zamanda Türklerin vatanlarını kaybetmemeleri ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruması meselesidir. Bu meseleyi önemsemeyen bir tutum ve davranış biçiminin bedelini Türk Milleti olarak çok ağır ödemek zorunda kalırız. Türk Milleti, devletinin ve kendisinin güvenliğini AKP’nin politikalarına terk edemez. Her politika düzeltilebilir ancak 5 milyon Suriyelinin Türkiye’ye yerleşmesinin düzeltilmesi mümkün değildir.