ÖĞRETMEN SENDİKALARI EYLEMDE

İktidar, ben yaptım oldu anlayışıyla, taraflara sormadan, ortak bir mutabakat oluşturmadan belli mesleklere yönelik kanunlar çıkarmayı gelenek haline getirdi.

İşte bunlardan bir tanesi de Öğretmenlik Meslek Kanunu…

Söz konusu mesleğin mensupları hiç memnun değil hatta karşılar ama dinleyen kim?

Nitekim eğitim sendikaları da karşı…

Bir kısmı oturduğu yerden ama Eğitim-Sen ve Eğitim -İş bizzat alanlarda ve muhatabı TBMM önünde eylemdeydiler.

Eğitim-İş bir önceki gün Öğretmenlik Meslek Yasası Teklifi hakkında CHP ve İYİ Parti Genel Merkezlerini ziyaret etti.

Ertesi gün de TBMM kapısına dayandılar.

Haliyle polisle karşı karşıya geldiler.

Yaşanan arbedelerden sonra en azından bir basın açıklamasıyla meramlarını kamuoyuna aktarabildiler.

İstedikleri at değil, deve değil, makul talepler…

Ama maalesef, Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifinin geri çekilmesi talebiyle Meclis önünde yapmak istedikleri basın açıklamasına bile tahammülü olmayan bir iktidar ile karşı karşıyayız.

Ne gerek var bütün bunlara, ne hakkınız var ülkemizi bu görüntülerle hatırlatmaya?

Çalışanlar, en temel sendikal hak ve özgürlüklerden biri olan protesto hakkını kullanmasınlar mı?

Eğitim Çalışanları TBMM önünde yalnız bırakılmadı.

CHP ve İYİ Parti milletvekilleri polis ekipleriyle görüştüler. Zaman zaman gerginliklerin yaşandıysa da milletvekillerinin ısrarıyla basın açıklamasına izin verildi.

Ardından sendika temsilcileri milletvekilleriyle birlikte Meclis’e girerek topladıkları imzaları ve taleplerini ilettiler.

Diyorlar ki;

“Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla ve eğitim emekçilerinden görüş alınmadan apar topar hazırlanan Öğretmenlik Meslek Kanunu, bizlerin itirazlarına rağmen yine alelacele şekilde Meclis'teki komisyondan geçirilmişti. Şimdi aynı oldu-bitti taktiğini kanun teklifini Meclis'ten hızlıca geçirerek yapmaya çalışacaklar.

O yüzden bugün Meclis önünde son bir çağrı yapıyoruz.

Eğitim-İş olarak sadece 3 günde öğretmenlerden topladığımız on binlerce imzayı teslim ederek, Meclis'tekilere "bu utanca imza atmayın" diyeceğiz.

Milli Eğitim Bakanı, kanun teklifinin eğitimcilerden görüş alınarak hazırlandığını ve kanunla ilgili eğitimin paydaşlarında asgari düzeyde mutabakat olduğunu beyan etse de gerçek bunun tam tersidir. Bir teneffüs arasında hazırlanabilecek kadar basit olan 12 maddelik Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu, yandaş sendikalar bile okullarda açıkça savunamamaktadır.

Yani iktidar ve dernek maskesi takarak eğitime tebelleş olan tarikatları saymazsak, bu kanun teklifi kimsesizdir! Kamuoyuna bir müjde gibi sunulmaya çalışılan, bir teneffüs arasında bile hazırlanabilecek basitlikte olan 12 maddelik Öğretmenlik Meslek Kanunu, her şeyden önce muğlak ve çelişkilidir.

Milli Eğitim Temel Kanunu’nun bir uzmanlık mesleği diye tariflediği öğretmenlikte, uzmanlığın belirsiz kriterlerle kazanılan bir kariyer basamağı yapılmaya çalışılması kabul edilemez. Bu kanun, öğretmene öğretmen dememenin; ona yeni zorluklar çıkarmanın kanunudur.

AKP’nin kanun teklifinde, öğretmenler hakkında değerlendirme yapacak komisyonların yapısı, değerlendirme kriterleri, öğretmenlerin almak zorunda olduğu eğitim programlarının kimler tarafından hazırlanacağı ve içeriğinin ne olduğu gibi çok hayati sorular cevapsız bırakılmıştır.

AKP’nin kanun teklifi ayrıca, mevcut kanundaki öğretmenlerin Milli Eğitim Bakanlığı’nca seçilmesi gerektiği ifadesini kaldırarak, dernek maskesi takmış tarikatlara eğitimi şekillendirme konusunda yeni bir kapı aralamaya çalışmaktadır.

Kanun teklifindeki kariyer basamaklarından birinin adının “Başöğretmen” olarak belirlenmesi de kabul edilemez. Cumhuriyet kavramlarının içini boşaltmak için yapılan bu taktik de boşadır çünkü tartışmasız bir gerçek vardır: Bu ülkenin tek Başöğretmeni vardır o da Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’tür!

Özetle kanun teklifi bu haliyle, eğitim ve eğitim emekçisi için sadece daha karanlık günlerin haberini vermektedir. İktidarın öğretmenleri ayrıştırma ve öğretmenler odasını bir kez daha bölme planları, bu metinde vücut bulmuştur.

Asgari ücret bile alamayan binlerce ücretli öğretmeni, hak ettiği kadro için yıllardır bekleyen sözleşmeli öğretmenleri, atama bekleyen 1 milyona yakın öğretmen adayını, öğretmenlerin maddi, sosyal ve mesleki sorunlarını görmezden gelen bu kanun taslağı, tam olarak onu yazan ellerin zihniyetini yansıtmaktadır.

O yüzden Atatürk'ün "milletin egemenliğinin sembolü" diyerek taçlandırdığı Meclis önünden son bir kez çağrı yaparak "milletin ve ülkenin geleceğinin aleyhine bir karar almayın" diyeceğiz. Öğretmenliğin kıymetini ve öğretmenlerin emeklerini heba ettirmeyeceğiz!”

EĞİTİM SEN DE EYLEMDEYDİ.

Eğitim-Sen mensupları da hem TBMM önünde hem de çeşitli illerde basın açıklamalarıyla ilgili kanunun geri çekilmesi taleplerini ilettiler.

Peki ne istiyorlar?

Eğitim emekçilerinin ve eğitim bileşenlerinin bilgisi dışında, onlara danışılmadan bizzat iktidar tarafından hazırlanan bir meslek kanununun ne kadar kapsayıcı ve demokratik olduğu tartışmalıdır. Siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı bugüne kadar defalarca olduğu gibi, bir kez daha kendi bildiğini okumakta, masa başında hazırlanmış meslek kanunu ile eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını tek taraflı olarak düzenlemeye çalışmaktadır.

“Öğretmenlik Meslek Kanunu” düzenlemesi gündeme geldiği ilk günden itibaren tartışılmaktadır. Bu konudaki hazırlıklar, bugüne kadar geçen kısa sürede yürütülen tartışmalar ve ağırlıklı olarak iktidara yakın sendika, dernek ve çevrelerin talep ve önerileri doğrultusunda yapılmıştır. “Öğretmenlik Meslek Kanunu” gibi önemli bir düzenleme kapalı kapılar ardında, kanunun muhatabı olan öğretmenlerin ve sendikaların iradesi dışında, onların görüşleri, önerileri, hakları ve talepleri dikkate almadan hazırlanmıştır. Meslek kanununun hazırlık süreci ve gündeme getiriliş biçimi, içeriğinden bağımsız olarak son derece antidemokratiktir.

Bugün öğretmenlik mesleği açısından uluslararası düzeyde kabul gören en önemli belge 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından alınan “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”dır. Tavsiye kararı öğretmenlerin toplumsal statüsüne yönelik olarak bugüne kadar atılmış en önemli adımdır. Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdiği görevlerin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bu kararın altında Türkiye’nin de imzası bulunmasına rağmen, bu kararın hayata geçirilmesi için bugüne kadar hemen hiçbir somut adım atılmamıştır.

“Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı”, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. 145 paragraftan oluşan belge, öğretmenlik mesleğinde işe alınma, işe alınmada seçme ve formasyon, mesleğe hazırlık, değişik düzeydeki öğretmenlerin mesleki sorunları, iş güvencesi, öğretmenin hak ve sorumlulukları, disiplin işleri ve mesleksel bağımsızlık gibi konuları kapsamaktadır. Temel ücret, çalışma süreleri ve koşulları, özel izinler, araştırma izinleri, tatil, eğitim-öğretim yardımcı personelleri, sınıf mevcutları, öğretmen değişimi, uzak bölgelerde ve kırsal kesimde çalışan öğretmenlerle ilgili özel düzenlemeler, aile yükümlülükleri olan öğretmenlerle ilgili düzenlemeler, sağlık, sosyal güvenlik ve emeklilik gibi konuların da olduğu temel bir belgedir.

Siyasi iktidar ve MEB, gerçek anlamda bir meslek kanunu hazırlamakta samimi ise altına imza attığı “Öğretmenler Statüsü Tavsiye Kararı”nda yer alan başlıkları temel alan bir kanun hazırlamalıdır. MEB’in, mevcut kanunlarda ‘uzmanlık mesleği’ olarak ifade edilen öğretmenliği bir kariyer mesleği haline getirme girişimini onaylamak mümkün değildir. Geçmişte büyük tartışmalara neden olan uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik gibi, öğretmenleri birbiriyle rekabete sokacak kariyer sınavları üzerinden uygulanacak farklı ücret politikaları pek çok sorunu beraberinde getirecektir.

Kariyer sınavları öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı ortadan kaldıracak, çalışma barışını bozacak, eğitim emekçileri arasındaki güven ilişkisini zedeleyecektir. Aynı işi yapan öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak ve farklı ücret politikası uygulamak ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine temelden aykırıdır. Ayrıca öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenin saygınlığı, öğrenci ve velilerin farklı değerlendirmeleriyle polemiğe açılacak, öğretmenlik mesleği daha da itibarsız hale getirilmiş olacaktır.

Eğitim-Sen sadece öğretmenlerin değil, eğitim kurumlarında çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Nitelikli eğitim için öğretmenler kadar emeği olan idari ve teknik personel, yardımcı hizmetliler sınıfı ve 4-B statüsünde çalışan eğitim emekçilerinin hakları ve talepleri de dikkate alınmalıdır. Öğretmenler için düşünülen iyileştirmeler, tüm eğitim ve bilim emekçisi arkadaşlarımızın çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile birlikte ele alınmalıdır.

“Öğretmenlik Meslek Kanunu” hazırlanma biçimi ve içeriğiyle öğretmenlerin temel haklarını, ekonomik talepler ve iş güvencesi başta olmak üzere sosyal, demokratik ve özlük haklarını güvenceye almak zorundadır. Öğretmenlik mesleğinin tanımı, öğretmenlerin nasıl ve nerede yetiştirileceği, mesleğe kabul ve istihdam koşulları, öğretmenlerin güvenceleri, hakları ve sorumlukları ile mesleki yaşamları ve emeklilik konularında yapılacak düzenlemelerin muhataplarına sorulmadan yapılmak istenmesi kabul edilemez.

“Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile ilgili olarak eğitim emekçileriyle, sendikalar ve alandaki meslek örgütlerinin eleştiri, öneri ve talepleri dikkate alınmadan atılacak adımların karşısında olacağımız ve kazanılmış haklarımızı hiçbir koşulda tartışmayacağımız bilinmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığı, meslek kanunu konusunda samimiyse ve gerçekten öğretmenler lehine bir düzenleme yapmak istiyorsa ILO ve UNESCO tarafından 5 Ekim 1966’da kabul edilen ve Türkiye tarafından da imzalanan ‘Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı’na uygun düzenlemeler yapmalı; ekonomik, sosyal, mesleki, özlük haklarımızla ilgili taleplerimiz kabul edilmelidir.