Sevgili okurlar,
Şu bizim “çileli meslek gazetecilik” ile ilgili birçok haber, bir olgu, birçok haksızlık, sizlere kadar yansıyor!..
Bu mesleğin son kurbanlarından biridir Sedef Kabaş!
Elleri ile tırnakları ile yırtarak, bir yerlere gelen, “mevcut iktidarın, düzen bozukluklarını, istismarları, suistimallerini dillendiren bir meslektaşımızdır” elbette, Sedef Kabaş!
Tele 1 TV’de, yine bir meslek duayeni olan Uğur Dündar’ın Arena programında, o “Çerkez atasözünü” tekrarladı, seslendirdi diye, hakkında geceyarısı yakalama kararı çıkartıldı!. Alel –acele, ifadesi alında ve hapse atıldı!..
Kısacası,” Senin yerin burası”dendi!..
Güç gösteriminde bulunuldu..
Devletin gücü,mazluma uygulandı!
Bu uygulamalar, yeni değil elbet?
Biz bunların alalarını, FETÖ kumpasları ile görmedik mi, yaşamadık mı?

SİLİVRİ ZİNDANLARI?
O Silivri zindanlarında yankılanan seslerle, yüreğimiz “cız “ etmedi mi?
“Haksızlıklar, kanunsuzluklar karşısında, hayatlarına son verenlerin dramlarına” şahit olmadık mı?
Öyleyse, neyi anlatmaya çalışıyoruz?
Bir kere, hakkı teslim edelim!
Sedef Kabaş’a, devletin en tepesinden sataşmalar olmadı mı?
Niye rahatsız olundu ki?
Eleştirilmeyecekler mi var, bu ülkede?
Hakarete, elbette herkes karşı!
Ya kanunlar, kurallar, etik değerler?
Hedef göstermeler, itibarsızlaştırmlalar, yargıya yol veremeler?
Ayaklar altına mı alalım?
Yani, perşembenin gelişi, çarşambadan belliydi!..
Sedef Kabaş olayı, Türk basın tarihinin, yüz karası olaylarından biridir elbette, anlayana?
Söylenen sözü, ima yolu ile “ makama hakaret, şahsa hakaret” olarak değerlendirdik ve Sedef Kabaş’ı demir parmaklıklar arkasına attık!
Bunu başardık, vesselam!
Artık, kalplerimiz rahat uyuyabiliriz!
Peki özgürlük?
Peki demokratik değerler?

RIZASI VARDI?
“Allah kurtarsın” demekten başka ne söyleyebiliriz ki?
Türkiye’de hukuk,adalet anlayışı buraya kadar geldi..
Bu işin başına ise şimdi “çocuk istismarı” karşısında “ rızası vardı” diyen bir anlayış varsa, Allah gerçekten kolaylık versin!
Küçük çocukları “cinsel istismara” tabi tutmak?
Ölüme itmek,genç kızlarımızı?
Rızası vardı ya?
Bir kereden bir şey olmaz ya?

KÖPRÜLÜ GEÇİDİNİ AÇTIK HİZMETE?
Buradan memleketim Sakarya’ya gelmek istiyorum..
Sakarya’da bir geçit açılışı yapıldı..
Adına “Köprülü geçidi” denilen açılışta AK Parti’nin üst düzey yöneticileri, milletvekilleri ve elbette Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce hazır bulundu.
Öğrendik ki, bu açılışa, Sakarya’da bir sanal gazete çalışanları davet edilmemiş?
Niye ki?

LÜTFEN DERS ALALIM!?
Niye olacak, “bir kısım partililer eleştirilmiş de” ondan?
Bu konuda Hüseyin Cumali’nin açıklamaları 264 TV’de yankılandı. Arkadaşımız Nurettin Yılmaz’da ilgili haberi meslektaşları ile paylaştı..
Ülkede, eğer işi buraya kadar vardırırsak, bunun altından çıkamayız?
Gazeteciler, şunun,bunun adamı değillerdir!
Gazeteciler, şunun, bunun hizmetinde hiç değillerdir!
Gazetecileri, devletin imkan ve kabiliyetlerinin kullanıldığı resmi açılışlara davet etmeme hakkını kimse kendinde bulmamalıdır..
Bir kısım basın mensuplarına “dip mumlu davetiyeler,bir kısmını ötekileştirme anlayışı” ilkel bir anlayıştır..
Lütfen bu tür uygulamalardan, en azından yerelde vazgeçelim!..
Gazetecileri, basın ilan kurumu ilanları, toplantı  davetleri ve diğer devlet gücü ile lütfen korkutmayalım, ürkütmeyelim!..
Partizanlığı, ayrımcılığı buralara kadar indirgersek, altından kalkamayız!
Bakınız, Sakarya’da bu manada bazı arkadaşlarımızı, menfur bir cinayete kurban verdik!
Lütfen, “bu tür uygulamalara, ayrımcılıklara” fırsat vermeyiniz!
“Bunun bir unutma, bir ihmal olduğu noktasında” kalmak istiyorum”..
Değilse, çok yakışıksız bir durumdur!

ESKİ TÜRKİYE!?
Buradan Belçika’ya geçmek istiyorum..
Belçika’da Türkiye’nin üç büyükelçisi ve iki başkonsolosu var..
Ülkemiz böyle üç büyükelçi başka bir ülkede temsil edilmiyor..
O,” eski Türkiye” dedikleri yıllarda, bu üç büyükelçi ve iki başkonsolos, müsteşar ve ilgili diplomatların katılımı ile her ay,her ay olmazasa bile düzenli, sivil örgüt temsilcileri ile basın mensuplarının katıldığı toplantılar gerçekleştirildi.
Bu toplantıların baş konukları, katip edası ile gazetecilerdi..
AK Parti’nin ilk yıllarında da bu tür toplantılar yapıldı. Hatta Başbakan sıfatı ile Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel’e geldiğinde bu tür toplantılara katıldım ve dahası da gazetecilerin katılımı ile sabah kahvaltıları bile düzenlendi..
“Brüksel’den Türkiye nasıl görünüyor” sorusuna bu toplantılarda cevap aranırdı..
Ne oldu?

YUSUF BEY,MİLLET NEREDE?
Bu tür toplantıların köküne de kibrit suyu döküldü!
Brüksel’de,” AK Parti Temsilciliği, Yunus Emre Türk Kültür Merkezi, SETA, Belçika Türk Demokratlar Birliği, Belçika Maarif Vakfı, yardım kuruluşları ve Diyanet odaklı kurum ve kuruluşlar” esas alınarak, bu toplantılara son verildi..
Göstermelik yapılan toplantılara ise, sadece belli yandaş sivil örgüt temsilcileri davet edilirken, basın mensupları bu tür toplantılardan tamemen dışlandı!?..
Bu toplantılara,” kim katılır, ne konuşulur, ne istenir” bilen varmıdır bilmem?
Brüksel’de her ay düzenlenen toplantılardan birine davetliyiz! Büyükelçi Erkan Gezer, yanında zamanın başkonsolosları Ahmet Bigalı, İhsan Sakarya ve katipler var..
Büyükelçi ekibi ile salona girdi,baktı basın mensuplarından başka kimse yok!
“Yusuf Bey, bu millet nerede”diye seslendi?..
Ben de “ Büyükelçim devlet burada, millet evrde” diyerek gülüştük..

GÜZELLİKLER ISKALANDI?
Türkiye, bu güzellikleri ıskaladı ve bugünlere gelindi!..
Yine Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy, beraberinde Anvers Başkonsolosu Batu Kesmen ile birlikte Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Limburg Bölgesi yerleşim birimlerinden Heusden/Zolder ile Hauthalen’i ziyaret etti.
Burada Belçikalı yetkililer ile olduğu kadar Türk kökenli siyasetçiler ve vatandaşlarla görüştü..
Ama bu ziyaretlerden anlı, şanlı Türk basınının ve basın mensupların haberi ancak, paylaşımlardan oldu!..
Yin en azından bilgimiz oldu ya?
Eski Türkiye’de bu tür ziyaretler öncesi, mutlaka basına haber verilir, gelecekler bilinir ve Anadolu Ajansı, hatta TRT temsilcileri de bu toplantıları takip ederdi..
Bu yeni uygulama ile ne yapılmak istendiğini bir türlü anlamıyorum?
Basın mensuplarının katılmadığı toplantılar, açık ve net olarak bize ne tür bilgi verebilir ki?
Oysa, “4.Kuvvet” olarak bildiğimiz, açık ve şeffaf toplumun gereği, basın mensupları da orada hazır olsa ve konuşulanları, seslendirilen sorunları paylaşsa, çözüm için iyi olmaz mı?
İşte “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile nereye geldiğimizi, daha iyi anlamak için, bu verilen örneklere bakmanız ve bir ders çıkarmamız gerekmiyor mu?
Bir yere doğru sürükleniyoruz ya, bakalım nereye?
Yusuf Cinal yazıyor, 3 Şubat 2022 Brüksel