Cumhur iktidarının tartışmalı projelerine bir yenisi daha eklendi; İstanbul Finans Merkezi…

Tartışmalı derken işin uzmanlarının ‘yapmayın, etmeyin, bakın şöyle bir zararı olur’ türünden eleştirmelerini ve sonuçta sürekli haklı çıkmalarını kast ediyorum.

Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye'yi finans alanında bir üst lige çıkarak, 65 milyar liralık yatırım değeriyle ülkenin ve dünyanın en prestijli projesi, uluslararası sermaye akışını kolaylaştırarak yatırım çekme potansiyelimizi de artıracak” dediği projeye de tepkiler yağdı.

Finans uzmanı Dr. Murat Kubilay, İstanbul Finans Merkezi'nin ne kadar yanlış bir proje olduğunu ve sadece inşaat anlamına geldiğini açıkladı;

“Finans merkezi olmanın ilk koşulu, tıpkı banka kurarken olduğu gibi, sermaye sahibi olmaktır. Türkiye'de dış borç 459 milyar dolar ile rekor düzeyde. Ötesi Merkez Bankası'nın diğer ülkelerle swap yapabilmek için çırpınışlarından ve rezervlerinin halinden herkes haberdar.

Yani elde döviz yok. Peki itibar var mı, izaha gerek yok, o bu iktidarda hiç yok. Türkiye'nin ve İstanbul'un tarihsel olarak finansal merkez olma geçmişi de bulunmuyor. New York'u iten ABD ekonomisinin büyüklüğü idi, Londra'yı ise uluslararası ticaret, yani sömürgeler.

Tabii projeye başlandıktan sonra bu gerçeklerle yüzleştiler ve İslami finans merkezi olacağız dediler. Bu da mümkün değil. İktidarın çok sayıda teşvikine rağmen İslami usullere uygun katılım bankacılığının rolü yüzde 8'e ancak ulaştı. Yani toplumda rağbet görmüyor.

Zaten bu alandaki merkezler de belli. Bahreyn'in başkenti Manama ve Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur var. Bir de uluslararası finanstaki konumundan ötürü Londra. Özetle, İslami finans merkezi de olamayız. Peki böyle bir projeye gerek var mı?

Türkiye'nin en büyük 7 özel bankasının İstanbul'da kendilerine ait devasa modern binaları zaten var. İstanbul'un Avrupa yakasındaki Büyükdere Caddesi zaten fiilen ulusal merkezimiz. Hatta Borsa İstanbul da burada ve dev tesise sahip.

Ayrıca Ümraniye çevresinde de benzer kurum merkezleri bulunuyor. Burada sadece 3 büyük kamu bankası ile idari bir kararla İstanbul'a taşınacak olan TCMB, BDDK ve SPK olacak. Peki yabancı finans kurumları gelmez mi?

Bunun için öncelikle güçlü bir hukuk sistemi olması ve kuralların uygulanabilmesi şart. Birkaç ay önceki SPK'nın izlediği borsa manipülasyonunu kimse unutmamıştır. Ayrıca nitelikli insan kaynağı gücü de şart. Fakat gençler ülkeden kaçıyor ve eğitim kurumları gittikçe çürüyor.

Yani yabancı kurumların buraya gelmeleri için bir cazibe yok. Deprem riski, yoğun trafik, bozuk kentleşme gibi problemler de var. Yabancı kadın çalışanlarla LGBTİ bireylerin Türkiye'de yaşadığı baskılar da aşikar. Dubai'nin çok gerisinde kaldık. Devam edelim.

Ya finans dışı yabancı şirketler? Türkiye uzun süredir Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar'daki lider konumunu yitirdi. İtibardaki kayıp büyük. Ekonomik buhrandan ötürü iç pazar da yabancıları cezbetmiyor. Haliyle çok uluslu şirketler İstanbul'a gelmeyi planlamıyor.

Öyleyse bu proje tam olarak nedir? Diğer her konuda olduğu gibi inşaat; yani lüks konut, ofis, AVM ve otel projesinden ibaret. Tabii İstanbul'un depreme dair zayıflığı da gittikçe artmış olacak. Ülkenin sınırlı döviz kaynağı bu hatalı ve başarısız proje ile heba ediliyor.

Hepsi bu mu? Maalesef değil; bu ülkede binlerce üniversite öğrencisi barınma sorunu çekiyor, kiralar aldı başını gitti. Depremzedelere hala yeterli imkanlar sağlanamadı. İktidarın tercihi ise bu oldu. Yani halk değil rant; bir kez daha kalkınma değil, yandaşlara hizmet!”

Bir de usta gazeteci Mehmet Yakup Yılmaz’ın konuyla ilgili görüşlerini aktarayım;

“Bu binaların bitirilebilmesi için müteahhitlere, Varlık Fonu'ndan 1 milyar 670 milyon TL ödediğimizi hatırlıyor musunuz, bilmiyorum. İnşaatları tamamlamak için bu bedelin üzerine ne kadar harcandığını da henüz bilmiyoruz.

Erdoğan, yeteri kadar yüksek bina yapar ve adına "İstanbul Finans Merkezi" derse, İstanbul'un dünya ölçeğinde bir finans merkezi olabileceği ile ilgili bir kanıya sahip.

Ama işler öyle yürümüyor.

Global Finance Center Index isimli bir araştırma var, daha önce de bu köşede sözünü etmiştim.

Bu araştırmanın 33. Raporu geçtiğimiz mart ayında yayımlandı.

Buna göre İstanbul, bir önceki döneme göre 13 sıra gerileyerek 90. sıraya düşmüş bulunuyor.

Oysa bu hevesin Erdoğan tarafından dillendirildiği 2015 yılında, İstanbul bu raporda 42. sırada yer alıyordu.

Eski raporlarda çok gerilerde olan Atina bile İstanbul'un 6 sıra önüne geçebilmiş. İstanbul neden geriliyor sorusunun yanıtı, global finans merkezi olabilmek için aranan koşullarda yatıyor.

Birincisi yolsuzluk ve kanunların hakimiyeti konusu. Yolsuzlukları önleyemiyorsanız, kanunları herkese eşit olarak uygulayamıyorsanız, puan kaybediyorsunuz.

İkincisi vergi kanunları. Bunların basit, adil, öngörülebilir ve şeffaf olması aranıyor. O da bizde yok! Basit ve adil değil, öngörülemiyor ve vergi, hükümetlerin beğenmedikleri kişileri, şirketleri cezalandırdığı bir silaha dönüşmüş durumda.

Üçüncüsü insan kaynakları. Bilgili, iyi eğitimli ve yetenekli insan kaynağı gerekiyor. Türkiye, eğitimli işgücünü yurtdışına kaçırmaya başlayan bir ülke ve eğitim sistemimiz gelecek için alarm veriyor.

Altyapı yeterlilikleri, gelişmiş bir finans piyasasının varlığı, güvenlik gibi konularda da puanımız parlak olmadığı için İstanbul geriliyor.

Ekonomi ve sosyal gelişmişlik konusunda istediğiniz kadar pembe tablolar çizin, Türkiye'de yaşananlar dünyada bu işleri takip edenlerin gözünden kaçmıyor.

Bu yargı düzeniyle, bu kanunlarla, bu eğitim seviyesiyle ve asla önlenmek istenmeyen yolsuzluklarla varabildiğimiz yer bundan ibaret.

Sadece bina yaparak finans merkezi olunamıyor.”