Kimsenin haddine değil ama Millet İttifakına oy vereceğiz diye Ülkücülüğümüz, Kılıçdaroğlu’na oy vereceğiz diye Müslümanlığımız sorgulanır oldu maalesef!

Neden? Ülkücünün yeri MHP imiş!

Neden? Bir Sünni Müslüman asla bir Alevi’ye oy vermezmiş!

Her iki iddia ve itham konusunda tarih ve ahirette Yüce Mevla hükmünü verecektir elbette, O Allah ki hüküm verenlerin en hayırlısıdır! Gerisini kendinden şüphesi olanlar düşünsün…

Millet İttifakı’na oy verme sebebim her türlü siyasi mülahazanın üzerindedir. O Millet İttifakı ki bir hedef üzerinde bu milleti müşterek bir iddiada buluşturdu, hangi partili olduğum teferruattır.

Birbirine benzemez altı partinin, Türkiye’yi yeniden parlamenter sisteme döndürme hedefi, her türlü dünyevi ideoloji, görüş ve parti mensubu olmanın çok çok üzerinde ve çok çok anlamlıdır benim için.

Kaldı ki bir partiye gönül vermenin, bir davanın peşinde koşmanın anlamlı olması için derhal parlamenter sisteme dönüş olmazsa olmazdır. Çünkü bu ucube sistemde parti tutmanın ve partiler arası mücadele etmenin hiç mi hiç anlamı yoktur.

Siyaset yapacak bir mecra bulamadıktan sonra kimin ne olduğunun ne önemi var.

Tut ki futbolcusunuz, futbola bayılıyor, top oynamak istiyorsunuz ama oynayacağınız rekabete açık, futbol kurallarının tam manasıyla uygulandığı bir alan yok. Bundan keyif alır mısınız?

Çocukluğumu hatırlıyorum da ilkokul dördüncü sınıfa kadar Yalova’da bulundum. En önemli hastalığımız top oynamaktı. Lakin top o yıllarda ulaşılmazdı, herkeste olmazdı. Top sahibi de inadına şımarık, bencil, egosu yüksek bir şerefsiz olurdu.

Kasap kedisi gibi evinin önünde bekleşirdik beyefendinin keyfi yerine gelsin de topunu alıp çıksın diye. Nihayet çıkardı ama takımları o kurardı, en iyi oyuncuları kendi takımına alırdı, kuralları o koyardı, gol mü değil mi o karar verirdi, maçın ne zaman biteceği de onun keyfine bağlıydı.

Şimdi kim bu şekilde top oynuyor olmaktan dolayı mutlu olur? Hiç kimse. Ama çaremiz yoktu.

Mevcut ucube sistem de buna benziyor. Takımları oluşturmuşuz, maç yapacağız, birbirimize rakip olacağız, birbirimizle mücadele edeceğiz ama bir bakıyoruz ki Futbol Federasyonu bir takımın uhdesinde, Merkez Hakem kurulu emrinde, sahaya çıkan hakemler o takımın fanatik taraftarı gibi davranıyor, gol olup olmadığına kimin galip geleceğine bile o karar veriyor. Bundan keyif alır mısınız?

İşte Millet İttifakı da bunun için var.

Altılı benzemezler Demokratik kurallar işlesin, siyaset yapabileceğimiz bir mecra oluşsun sonra biz yine birbirimizi yeriz diyor. Bunda bir beis var mı?

Herkes partisine bağlı, ideolojisine sadık, kimse yanaşma değil, kimse ötekileşmiyor ve onlar yine altı benzemez ama tek dertleri siyasi rekabet ortamı oluşsun, siyasi partilerin bir anlamı olsun talebi…

Bu sizi neden rahatsız ediyor?

Efendim o masanın altında şu varmış, külliyen yalan da hadi sizin masanın bileşenlerine bakalım; HÜDAPAR…

Hizbullah ne demek, tanım olarak, Allah’ın hizbi yani partisi…

HÜDAPAR kısaltmasının anlamı ne? Hüda’nın partisi…

Fikri zikri de sözde İslami yani şeriat rejimine uygun bir Kürdistan kurmak…

Yani şimdi Marksist PKK bölücü tu kaka da sözde İslami bölücü parti cici mi?

Herkes biliyor ki bu ülkede kaka veya cici olmanın tek ölçüsü AKP ve yandaşlarına oy verip vermeyeceğindir. Dolayısıyla bugün HDP ve PKK ‘vaz geçtik, biz de Cumhur İttifakı’nı destekliyoruz’ deselerdi, biz bugün iktidarın ve yandaş basının HDP ve PKK güzellemelerini dinliyor olacaktık, yalan mı?

Nitekim bugün HÜDAPAR güzellemeleri izlemiyor muyuz?

Peki, bir soru daha; Milletin yıllardır umurunda olmayan şu marjinal partileri bugün tartışıyor ve adam yerine koyuyor olmamızın sebebi ne ve sorumlusu kim?

Elbette ki bu ucube sistem ve onun mucidi değil mi?

Bu da tek başına bu ucube sistemden kurtulmamız için başlı başına bir gerekçe değil mi?

Kendi icat ettikleri sistem marjinal partileri parlatıyor ve sistem yeter ki yaşasın diye marjinal partilere muhtaç kalıyorlar ama kendilerine destek verirse o marjinal parti kıymetli, başkasına destek verirse kötü, öyle mi?

İşin trajikomik tarafı biz bu ucube sisteme koalisyonlardan kurtulacağız diye geçtik değil mi?

Ama sonuçta en marjinal en kıytırık partilerle iş birliği yapmak ve onları Meclis’e taşımak, Meclis’te de onların sandalyesine muhtaç kalmak büyük bir garabet değil mi?

Şu ülkede kim kime yanaşmış, kim kiminle ortak hareket ediyor konusunu tartışacak ve eleştireceksek, her şeyden ve herkesten önce MHP’nin AKP’ye yanaşmasına mantıklı bir izah getirmek zorundayız.

Getirebiliyor muyuz? Hayır.

E o zaman neyi tartışıyoruz?

Alevilik konusuna gelince…

Kılıçdaroğlu kolay lokmaydı iktidar için, çantada keklikti. Yeter ki o aday olsun diye az uğraşmadılar.

Kılıçdaroğlu ‘voltran’ oluşturamaz, muhalefeti birleştiremez, kaldı ki o Alevi, onun Alevi olmasını kullanır iki dakikada pilini bitiririz sandılar.

Öyle olmadı. Muhalefet birleşti, yıllardır farklılıklarıyla tokuşturulup birbirine düşman edilen muhalif partiler ‘yeter ki parlamenter sisteme geçilsin’ müşterek noktasında, halk da ‘Alevi’yse Alevi, hırsız değil ya’ söyleminde buluştu.

Haliyle oyun kurucular tutuştu.

Nitekim aday olur olmaz, sözde yumuşak karnından vurmaya kalktılar.

Kemal Kılıçdaroğlu da ““Ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslümanım. Allah’ın verdiği bir canım var, kul hakkı yemem. Harama el uzatmam. Kimliklerimiz bizi biz yapan varlığımızdır, onurla sahip çıkmamız gerekir, onları seçemeyiz. Onlarla doğarız, büyürüz ve yaşarız. Ancak hayatta seçebileceğimiz çok önemli şeyler var. İyi bir insan olmayı, dürüst olmayı, ahlaklı olmayı, vicdanlı olmayı, erdemli ve adil olmayı seçebiliriz. Daha iyi bir yaşamı özgür ve zengin bir ülkede yaşamayı seçebiliriz, bu seçimlerimiz hem bizi hem içinde bulunduğumuz toplumu hızla değiştirebilir” deyince ve açıklaması toplumda geniş bir karşılık bulunca ne yapacaklarını şaşırdılar.

Şimdi de ‘Aleviyse Alevi, bize ne bundan’ söylemlerine başladılar ama nafile… Oyun bozuldu.

Bu seçmen, ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bizi temsil etmesini istediğimiz, maaşını bizim verdiğimiz bir siyasetçide biz hangi özelliklere bakmamız gerekiyor’ sorusunun cevabını buldu.

Daha önceleri ‘iyi adam ama Alevi işte’ diye burun kıvıranlar bugün ‘Alevi ama olsun, çünkü dürüst, hakkaniyetli, harama el uzatmayan, erdemli bir siyasetçi’ demeye başladı.

Demem o ki; siyasette her söz bir bumerang gibidir, ne kadar uzağa fırlatırsanız fırlatın gelir sizi bulur, döndüğünde tutabilirseniz ne ala ama tutamazsanız ağzınızı burnunuzu dağıtır…