Dünya Epstein sapıklığı ile çalkalanıyor.

İddialara göre bizi de ilgilendiren iğrenç bir olay ama bizden sadece Meral Akşener’in radarına takılmış olması size de garip gelmiyor mu?

Malumunuz her deprem sonrası ‘kayıp çocuklar’ gündeme getirilir ve sonra unutulur.

Ama bizim unuttuğumuz o çocuklar bugün Epstein’in sapık organizasyonu ile gündeme geldi.

Biz meseleye sadece organ ticareti yönünden bakardık, ancak anlıyoruz ki işin bir de fuhuş boyutu varmış. 

Kayıp çocuklar, 6 Şubat Depremi’nde de gündeme geldi.

Lakin iddialar yetkililerce hiç ciddiye alınmadı.

Hatta bu iddiayı gündem getirenler toplumda infial yaratarak hükümeti yıpratmayı amaçlayan teröristler olarak suçlandı.

Peki, Hollanda’da bir çocuğumuzun sokakta tek başına dolaşırken bulunması?

Tek kelime Felemenkçe bilmeyen çocuğun 6 Şubat Depremi’ni yaşadıktan sonra da kendini Hollanda’da sokakta bulması, diğerleri gibi kayıtsız kalınacak, üstü örtülecek, iktidarı yıpratmak için düzenlenen mizansenden sayılacak sıradan bir olay mı?

Kayıp çocuklarla ilgili belki de korkunç bir organizasyonu ortaya çıkarabilecek bir ipucu yakalama şansı varken, neden germezden geliniyor?

Sadece İYİ Parti Genel Başkanı olma vasfıyla değil, bir anne hatta babaanne sıfatıyla ama biraz da iç işleri eski bakanı olması hasebiyle Meral Akşener, bu önemli olayı gündemimize taşıdı.

Bakın neler söyledi;

1999 depremini bizzat yaşamış bir insan olarak Kahramanmaraş merkezli depremlerin sonrasında deprem bölgesine yaptığım ziyaretlerde kayıp çocuk olaylarının yaşanması riskine karşı devleti yönetenleri ısrarla uyardım. Bu endişemi önemsemeyenler hatta eleştirenler bile oldu. Nitekim geçtiğimiz dönemin Aile Bakanı Derya Yanık da çıktı ve dedi ki ‘Çocukların önemli bir kısmının sağlık kuruluşlarında olduklarını varsayıyoruz…’ Evet, yanlış duymadınız; ‘varsayıyoruz’ dedi. Yani böylesi kritik bir konuda yaptığımız uyarı umursamazlıkla karşılandı.

Geldiğimiz noktada ise yeni Aile Bakanı Mahinur Özdemir, kayıp çocuklar konusunda yaptığı son açıklamada; ‘1912 çocuğumuzdan bir tanesinin bile kayıp olması durumunun söz konusu olmadığını tekrar ilan ediyorum. Bu çocukların kimlik tespitleri; devletin bütün birimleriyle, titizlikle yapıldı’ dedi. Ancak geçtiğimiz günlerde yaptığımız Aksaray ziyaretimizde gördük ki karşımıza çıkan depremzede ailelerimiz hâlâ gözleri yaşlı, çocuklarını arıyor.

Sayın Bakan; madem çocuklarımızdan bir tanesinin bile kayıp olmadığını iddia ediyorsunuz, o zaman, söyleyin; Kahramanmaraş’ta Yeşilada Apartmanı’nda yaşayan 6 yaşındaki Talha Demirel nerede? Söyleyin, Ebrar Sitesinde yaşayan Alya Kılınç nerede? Söyleyin; Antakya Rönesans Rezidans’ta yaşayan 3 yaşındaki Mustafa Kemal Koşar, 1 yaşındaki Mehmet Akif Koşar nerede? Söyleyin, Adıyaman’daki, Arzıklar Apartmanı’nda yaşayan 9 yaşındaki Muhammed Enes Demir nerede? Söyleyin; 7 yaşındaki ikiz kardeşler Elif ve Esma Yapar, 17 yaşındaki Şükran Yapar nerede?

Deprem bölgesinde toplamda bine yakın çocuğun kayıp olduğu iddiası var. Sadece Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği’ne 142 kayıp çocuk başvurusu yapılmış. Madem bu çocuklar kayıp değil; o zaman neden ailelerinin bundan haberi yok? Madem bütün çocuklarımızın kimlik tespitleri yapılmış; o zaman neden yüzlerce aile hâlâ çocuklarını arıyor?

Kimlik tespitleri nerede yapıldı? Otopsi savcıları enkazdan çıkan her bir cenazeyi otopsi yaptıktan sonra mı kaldırdı? Defin için kanuni süre olan 15 gün beklendi mi yoksa Adalet Bakanlığı emriyle “bir gün içinde defin” mi yapıldı? Her birinin DNA’sı alındı mı? Her biri fotoğraflandı mı? Çıkın, açıklayın! Sözünü ettiğiniz tespitler çocuklarımızın hayatta olduklarını mı yoksa öldüklerini mi gösteriyor? Eğer öldülerse mezar yerleri nerede? Ve aileleri bunu neden bilmiyor?

Depremden sonra gümrük kontrolüne girmeden bölgeye giriş-çıkış yapan araçlar oldu mu? Eğer ki olduysa bunlar hangi uluslararası yardım görünüşlü kuruluşlarının logolarını taşıyorlardı?

Ve son olarak 2016 yılına kadar kayıp çocuklarla ilgili düzenli olarak veri açıklayan TÜİK tam da sığınmacı akınının da etkisiyle rekor artışların yaşandığı bu dönemde neden bu veri akışını durdurdu? Kimden, neyi saklıyorsunuz?

Bu kadar çok soru işaretinin olduğu böyle bir konuda eğer ki iktidar bu sorulara cevap veremiyorsa, çocuklarımızın nerede olduğunu bilmiyorsa, ailelere bir açıklama yapamıyorsa; milletine karşı sorumluluğunu yerine getiremiyor demektir! Ve böyle bir iktidar da devlet yönetme kabiliyetini tamamen kaybetmiş demektir.”

Daha daha önemlisi, Akşener bu iğrenç olayın siyasi boyutlarının da olduğunu ve bu iğrençliğe bulaşan pek çok siyasetçinin tehdit ve şantaj marifetiyle kontrol altına alındığının altını da çizdi.

Akşener, bu görüntülerin bu dönemde ortaya saçılmasını da manidar bulmuş. Olayın İsrail’in Gazze'deki katliamlarını örtmek için kullanıldığını ve büyük ülkelerin yöneticilerinin tehdit ve şantaja maruz kaldığını iddia ediyor.

Ve uyarıyor;

“Türkiye’de İsrail'e karşı bağırılıyor, çağrılıyor ama tık yok, bebekler, kadınlar öldürülmeye, soykırım devam ediyor. Niçin Natenyahu'ya göz yumuluyor. Bütün bu okuduklarımdan sonra Türkiye'de de zaafı, problemi, çeşitli alanlarda zayıflığı olanların bu tür şantajlara açık olabileceğini, bu tür problemlerin içine düşürülebileceklerini aşırı derecede dikkat edilmesi gerektiğini anladım. Koskoca ABD'yi yönetenlerin bu adamla fotoğrafları var. Bu dünyanın ekonomisini yönetenlerin fotoğrafları var. Onun için Gazze'de herkes kafasını gömüyor. Devleti yönetenleri uyarıyorum. Bu konunun ciddiye alınması gerekir. Ülkemizde de bu tür kullanılışlı durumların olmaması için dikkat edilmesi gerekir.”