Gündem CHP Kurultayı olunca Merhum Ecevit’in ölüm yıldönümünü kaçırdık. Hiç değilse bugün onu rahmet ve minnetle anmak babından birkaç kelam edelim.

Biz Ülkücüler onu 57. Hükümet döneminde gayet yakından tanıma ve tanıdıkça da hakkındaki olumsuz düşüncelerimizi değiştirme fırsatı bulmuştuk. Bu helalleşme anlamında da önemliydi bizim için, hiç değilse kul hakkından kaynaklanan günahlarımızın yükünden kurtulmuş olduk.

Ama bazıları hala günah defterini kabartma konusunda birbiriyle yarışıyorlar. Tanıdıkları, bildikleri için değil sırf şeyhleri, önderleri, liderleri, reisleri öyle istiyor diye günahlarını katlıyorlar.

Merhum Ecevit’e dair bir yazıma ‘Dinsiz, donsuz adamı savunmak sana mı kaldı’ yorumu gelmişti.

Malumunuz, hakim mahkeme esnasında Enver Sedat’ın katiline sorar; Niye öldürdün?

Katil kendinden emin cevaplar; Çünkü, o laikti!

Hakim yine sorar; Peki, Laiklik ne demek?

Mahkumun cevabı hem ibretlik hem de günümüzdeki din istismarına örnek teşkil eder; Bilmiyorum!

Günümüzde de bilmeden, tanımadan kişi ve kurumlara saldıranlar az değil,banayorum gönderen arkadaş gibi…

Millete Allah’a tapınma dersleri veren bu tiplerin, Allah’ı bildiğini hatta iman ettiğine pek sanmam. Hatta bu tiplerin Allah niyetine pek çok canlı cansız putlara tapındıklarına da eminim.

Öyle ya bu arkadaş ve bu arkadaşlar Allah’a gerçekten tapan birileri olsalar veya Allah için, O’nun rızası için çaba sarf eden kimseler olsalardı, işe ‘Bakara makara’ diyen Egemen Bağış’tan başlarlardı değil mi?

Üç kuruşluk siyasi rant için Allah’ı kullananlardan başlarlardı.

Allah’tan ziyade şeyh, şıh, başkan, lider ve reis tapınıcısı bu arkadaşlar, bundan bir süre önce reislerinin; ‘Onlar Fatiha bilmez’ sözlerine iman edip Ülkücülere saldırıyorlardı. Reisleri Ülkücülerle kol kola girince birden bakış açıları değişti.

Şimdi reisleri CHP ile ittifak yapıyor olsaydı eminim ki onların nezdinde CHP en imanlı partilerden birisi olarak kabul görürdü.

Nitekim taptıkları partileri ve partilileri Apo güzellemesi yaparken de bu arkadaşların bebek katilini ‘Mesih’ ilan etmelerine ramak kalmıştı.

Dolayısıyla bu tipler iman ve iradeleriyle değil, iman ve inançları gereği de değil tamamen yönlendirme ile hareket eden yaratıklardır.

Şu Ülkücü kimliğimle çok iyi biliyorum ki CHP’liler yıllardır Allah’ı bilmediklerinden değil, Allah’ı günlük siyasete alet etmedikleri ve kutsal kavramları istismar etmedikleri için suçlanıyorlar.

Bugün bir örnekle şu dinsiz, donsuz, imansız dedikleri Merhum Ecevit’i tanımalarına yardımcı olmak isterim.

Osmanlı döneminde Suudi Arabistan’da kutsal toprakların koruyucusu olarak görev yapan Mekke Şeyhülislamı Hacı Emin Paşa Bülent Ecevit’in anne tarafından büyük dedesiydi.

Görev yaptığı sürede 5 vakıf, 2 medrese ve çok sayıda kütüphaneden oluşan büyük bir külliye kuran Hacı emin Paşa’nın koruması altındaki bölge, Hicaz’da ihrama girilen yerden Kâbe’ye kadar uzanıyordu.

Toplam 110 bin metrekarelik alana yayılan külliye için Bülent Ecevit ve yakınları İstanbul Şişli Sulh Hukuk Hâkimliğinde 1992 yılında açılan davayı 2005 yılında kazandı.

Ecevit tek mirasçı olduğu için diğerlerine göre yüksek pay almıştı.

Dinsiz, imansız(!) Ecevit kararı öğrenince dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i ziyaret ederek mirastan kendi payına düşen kısmını Diyanet İşleri Başkanlığına bağışlamak istediğini söyledi.

Tek şartı vardı; arazi Türk hacılarının hizmetinde kullanılacaktı.

Sezer, dönemin Diyanet işleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu arayarak konuyu iletti. Bardakoğlu, Ecevit’le görüşmesi için yardımcısı Mehmet Görmez’i görevlendirdi.

Görmez Ecevit ile görüştü, yol haritası oluşturuldu. Buna göre Suudi yetkililerle görüşülecek ve arazi Türk hacılarının konaklayacağı yer haline getirilecekti.

Bağışın üzerinden yıllar geçti. Görmez Diyanet İşleri Başkanı oldu. Ama ne Diyanet ne Dışişleri adım atmadı. Bu kutsal miras adeta unutuldu.

Anlaşılan, hâlâ ‘sol’u dinsizlik gibi göstermeye çalışanlar, bir sol parti liderinin dindar kesimde sıcak duygular uyandıracak bağışını sumen altı etmeyi tercih ediyorlar.

İnsan sormadan edemiyor; O araziyi Ecevit bağışladığı için mi gereken çaba gösterilmedi…

O arazi sol değil de sağ bir siyasetçinin olsaydı, Mesela Erbakan bağışlasaydı, Özal bağışlasaydı, Gül bağışlasaydı… Veya bu iktidara yakın olan, bu iktidarın sevdiği biri bağışlasaydı, acaba ne olurdu?

Üstüne ismi yazılarak Türk hacıların hizmetine sunulur muydu? Kuşkusuz!”

O arazi o saydıklarından birisine ait olsaydı, bırakın bağış yapmayı çatır çatır yerdi.

Bundan 2 yıl önce HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu konuyu TBMM’ye taşıdı.

Ecevit’in vefatından kısa bir süre önce Diyanet Vakfı’na bağışladığı Mekke’deki arazisinin akıbetini sordu.

Halen bir cevap alınabilmiş değil.

Anlaşılan o ki Suudisever iktidar konunun kapatılması için elinden geleni yapıyor.

İşte Ecevit buydu…

Şimdi bu tipe ve bu tiplere sormadan geçemeyeceğim: Ulan siz kendiniz çok mu dinli/donlusunuz?

Gerçekten Allah’a mı yoksa şehy/şıh/önder/lider/reislerinize mi tapıyorsunuz?

Ecevit’i bu vesile bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum…