Bu köşeden sık sık ‘dindar kesim Atatürk’ü niçin sevmez’ içerikli yazılar yazıyorum.

Özellikle de milli bayramlara denk gelmesi tesadüf değil çünkü bu kesimin Atatürk düşmanlığı, özellikle de milli bayramlarda depreşiyor.

26 Ağustos anmalarında da bunu sık sık yaşadık.

Yine ve yeniden, en önemli sorunumuzun milli birlik sorunu olduğunu, bunu aşamadıkça diğerlerinin çözüme kavuşmasının mümkün olmadığını bir kez daha gördük.

Bir 26 Ağustos vesilesiyle daha Büyük Taarruz mu yoksa Malazgirt mi arasında sıkışıp kaldık.

Dini ve milli bayramlarımız, istenildiği takdirde milli birliği ve beraberliği sağlama noktasında önemli bir fırsattır oysa.

Lakin değerlendiremiyoruz.

Neden? Bilinçaltlarına yerleştirilen Atatürk düşmanlığından vazgeçemiyorlar da ondan…

Atatürk’ten söz etmeleri gerektiğinde, bunu bir zorunluluktan yaptıkları, isteksizlikleri, yarım ağız konuşmaları ve yapılması gerekenleri mutlaka eksik bırakmaları hep bu yüzdendir.

Milli birliğimizin en önemli dayanaklarından birisi de dindir.

O din de maalesef resmi kurumlar sayesinde milli varlığımızın en önemli unsuru Atatürk ile kavgalıdır.

Eskiden bu milleti Türk müsün Müslüman mı tercihine zorlayan siyasal İslam bugün de olayı kısmen Atatürk mü Peygamber efendimiz mi noktasına getirdi maalesef.

Hepimiz farkındayız ki Anayasa ve yasalar ile siyasal İslam arasında sıkışıp kalan Diyanet İşleri de Atatürk konusunda sürekli takiye halindedir.

Takiye nedir?

TDK'ya göre Takiyye kelimesinin üç farklı anlamı vardır:
İlk Anlamı: İnsanın kendisini ya da yakın çevresindeki kişileri koruması ve buna uygun hareket etmesi
İkinci Anlamı: Kişinin tehlike anında dini inancını ya da mensup olduğu mezhebi gizlemesi
Üçüncü Anlamı: Tehlike arz eden durum geçene kadar kalpte olanı gizlemek

Haliyle takiyye yapmak, kalben inandığın bir şeyi dil ile inkar etmek demektir.

İşte Diyanet Kurumunun Atatürk’ü gerekmedikçe anmaması gerektiğinde de yarım ağız anması bu sebeptendir.

Sizin anladığınız din ne der bilemem ama benim iman ettiğim din bana Yaradan’a şükretmek kadar Atatürk gibi vatana ve millete hizmet edenlere de teşekkür etmeyi emrediyor.

Diyanet teşkilatını Atatürk kurdu, onun sayesinde maaşlarınızı alıyorsunuz gibi klişe eleştirilere girmeden sorayım; Siz, hala Atatürklü Türkiye ile Atatürksüz Türkiye arasındaki farkı fark edemiyorsanız, yazıklar olsun.

Bilmiyorsanız da öğrenin;

Birinci Dünya Savaşı'nın yorgun galipleri Türk milletinin kasaplığını yapma görevini Yunan ordusuna vermiş, kendisi ise arkadan desteklemişti. Bu kasap ordunun on binlerce Türk evladını işkenceler ile katlettiğini, binlerce Türk kadınına aşağılık şekilde tecavüz ettiğini okumadıysanız da, dedeniz nineniz mutlaka anlatmıştır.

Ama ne yazık ki Başkanınız, kurumunuzun ve ülkenizin kurucusu olan, Anadolu'nun harem-i ismetine tecavüz eden Yunan ordusunu yenip yurttan atana değil de bizzat ‘keşke Yunan galip gelseydi’ diyene ihtiram göstermişti.

Eğer maaşlarınız elden gitmesin endişesiyle sesinizi çıkartmadıysanız, yazıklar olsun!

Kurumunuzun başı, hal ve hareketleriyle Yunan ordusunun katlettiği insanlarımızın ruhlarını incitip, bununla da kalmayarak, tecavüz edilip işkenceler ile öldürülen Türk analarının, süngülenerek katledilen bebeklerimizin, adım adım çarpışarak şehit olan Mehmetçiklerin ruhlarını incitirken sesi çıkmayan, kabullenen her kim varsa öncelikle dinini gözden geçirmesinde yarar vardır.

Atatürk, 19 Mayıs, 23 Nisan, 26 Ağustos, 30 Ağustos, 29 Ekim sadece bu millet değil aynı zamanda ümmet içinde önemli, değerli bir başlangıç ve umudun sembolüdür.

Türk İstiklal Harbi, Türk milletinin yok edilmeye karşı direnişidir.

Türk İstiklal Harbi cereyan ederken dünyada 300 milyon Müslüman vardır. Bu 300 milyon Müslümanın Sakarya ve Aras arasına sıkışan 10 milyonu, Türk milleti bağımsızlık mücadelesi verirken 290 milyonu emperyalizmin egemenliği altında yaşamaktaydı.

Bu anlamda Türk İstiklal Harbi sadece Türk milletinin değil bütün İslam dünyası ve mazlum milletlerin de emperyalizme karşı isyanıydı.

Şimdi benim dinimin mensupları ve dinimi temsil iddiasındaki kurumlar ve yöneticileri, bu savaşı, bu mücadeleyi kavrayamamış ve bu şanlı direnişle birlikte, kurtuluşun ve yeniden kuruluşun anlam ve önemini kavrayamamışsa, yazıklar olsun…