O kadar kolay değildi.
Kütahya-Eskişehir Muharebesini kaybetmiştik. Ordunun da milletin de morali kalmamıştı. Hatta İnönü Atatürk’e “Her şey bitti” demişti.
Atatürk gülümsedi, “şimdiden kazandın” dedi. İnönü şaşkın…
Atatürk, “haritaları açın” dedi. Açtılar, inceledi ve “İsmet, orduyu Sakarya’nın gerisine çek” dedi.
İnönü itiraz edince “İsm et” diyerek sözüne başladı; “Bak İsmet, sen oraya çekilirken Papulas ne yapacak, seni takip edecek. Yani bizim vatanımızın içine girecek. Yani, ikmal hatları uzayacak. Halbuki ben, memleketimin içine çekiliyorum. Bırak gelsinler. 0nları vatanın harim-i ismetinde boğacağım.”
Nihayetinde ordu Sakarya’nın gerisine geri çekildi. Atatürk Papulas’a Mareşal Kutuzov’un Napolyon’a oynadığı oyunu oynamıştı.
Atatürk, Sakarya’ya geldiğinde muharebe başladı ve Türk birlikleri geri çekildi. Hatta o kadar çekildi ki kuzey-güney olan cephe, doğu-batı hattına döndü.
Niyeti cepheyi doğu-batı yapıp Ankara’ya yüklenip Türkleri Karadeniz’e atmak ve Anadolu’nun geri kalan kesiminin yolunu açmak olan Papulas buna çok sevindi.
Oysa geri çekilme de bir muhabere şekli, bir strateji…
Eylül ayında, harbin bitmesine 5-6 gün kala Mustafa Kemal, kırık kaburgalarıyla yatağındayken, İsmet Paşa da aynı odada sandalyede uyuklar. Bir binbaşı gelir, istihbarat raporlarını
okur: “Efendim bizim aldığımız raporlar şunlar, birlik hareketleri şöyle, bizim değerlendirmemiz,
Yunanlıların yeni birlikler getirdiği istikametinde ve harbi kaybediyoruz.”
Mustafa Kemal, “Bir dakika Binbaşım” der, “Bir kez daha okur musunuz?” Raporu bir daha okuyan binbaşıya, Atatürk, “Şimdi İsmet Paşa’yı uyandır ve zaferini tebrik et” emri verir.
Binbaşı, çok şaşırsa da İsmet Paşa’yı uyandırır, zaferini tebrik eder.
Ardından Mustafa Kemal, “Fevzi Paşa Hazretleri nerede?” diye sorunca “Çadırında efendim” yanıtını alır ve Fevzi Paşa’yı çağırtır. Paşa gelir, “Paşa Hazretleri neredeydiniz?” diye sorar Mustafa
Kemal. Fevzi Paşa, Mustafa Kemal’den rütbeli, fakat Fevzi Paşa’nın da isteğiyle başkomutan olmuştur Mustafa Kemal.
Fevzi Paşa “Çadırımdaydım, Kur’an okuyordum. Her şeyi kaybettik, Allah’tan sizi bize bağışlamasını niyaz ediyordum” der.
Bunun üzerine M.Kemal “Bir dakika, ortada bir yanlış anlama var” der ve şöyle devam eder: “Binbaşının bize getirdiği istihbarat raporlarını ben iki defa dinledim, değerlendirmeleri yanlış. Papulas birlik getirmiyor, mevcut birlikleri kaydırıyor, Yunanlılar geri çekiliyor.”
Fakat çadırdakiler Mustafa Kemal’e inanamaz. “Evet” der Mustafa Kemal, “Gelin anlatayım.”
Mustafa Kemal, zihninde bütün cephenin adeta haritasını çıkartmış durumda.
Binbaşı istihbarat raporlarını okurken Mustafa Kemal’in kafasında bütün cephe şekilleniyordu ve fark ediyordu ki Yunanlılar çekiliyor. Durumu diğerlerine de izah ediyor, herkes çok memnun Sonra Mustafa Kemal, “Yunanlıları burada durdurduk, yarın taarruza kalkacağız” der.
İsmet Paşa ise oturduğu yerden hiddetle kalkarak “Sen delirdin” diye bağırır, “Ne ile taarruz edeceğiz.
Subayların üçte ikisi şehit, ordunun yüzde kırk altısı firar etmiş, ne ile taarruz edeceğiz?”
Mustafa Kemal şöyle cevap verir: “İsmet, hiç mühim değil” işaret parmağını başına koyarak
“Papulas, savaşı burada kaybetti, şimdi üstünlük bizde.”
Ertesi gün Türk taarruzu başlar. Papulas bunu görünce, daha evvel yaptığı yanlış değerlendirmesini
bir adım daha öteye taşıyarak, Türklerin zannettiğinden daha kuvvetli olduğuna inanarak birliklerine Kütahya-Eskişehir hattına çekilmeleri emrini verir. Nihayetinde Yunan Ordusu, Büyük Taarruz’un
başlayacağı hatta kadar geri çekilir.
Bizimkiler olanlara inanamaz. Onlara göre “Bu bir mucize” dir.
Oysa bir mucize söz konusu değildir. Olay, karşındakini ve muhatap olduğun vaziyeti çok iyi
okuyabilmek, harp teorisini çok iyi bilmekle ilgilidir.
Papulas ve Atatürk harbiye okullarında aynı kitapları okudurlar, her ikisi de kurmay subay.
Ne Türklerde ne de Yunanlılarda büyük teorisyenler olmadığından harp teorisini Alman ve Fransız kitaplarından öğrendiler. Dolayısıyla Mustafa Kemal, Papulas’ın ne okuduğunu, kafasında ne
olduğunu biliyordu.
Papulas yetenekli olsa da nihayetinde sıradan bir asker ve çabuk asabı bozulan,fazla sabrı olmayan bir insan.
Üstelik karşısında bir dâhi var. Mustafa Kemal, kendi ordusunun erlerinin ne yapacağını, ne kadarının kaçacağını, ne kadarının kalacağını biliyordu, hesabını buna göre yapıyordu.
Oysa ötekiler öyle değil, kahraman Mehmetçik hesabındalar. Sakarya Meydan Muharebesi kaybedilip de ordunun yüzde kırk altısı firar edince, diğer komutanların psikolojisiyle Mustafa Kemal’inki aynı değildi.
Daha doğrusu bu durum, Atatürk’ün neredeyse umurunda değildi.
O bu durumun hesabını zihninde zaten yapmıştı ve bu yüzden de kaybetmedi, kazandı.