İmamoğlu’na kesilen cezadan maksat sadece Cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü kesmek için değil bence…
Cumhur İttifakı sadece İmamoğlu’nun adaylığını engellemekle seçimi kazanamayacağını bilmeyen kadar ‘ahmak’ değil.
Onlar da biliyor ki muhalefet ortalama bir adayla bu seçimi kazanır.
Bütün adayların bir şekilde önünü kesmek ve hatta mümkünse seçimi yaptırmamak gibi bir planları varsa ona bir şey diyemem.
Kaldı ki İmamoğlu’na yapılanların her türlü seçimde kendilerine olumsuz olarak şansıyacağını da biliyorlardır.
Bence mesele İstanbul ile sınırlı…
Çünkü kendi ifadeleriyle “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” tezi hala geçerli...
Bu seçime İstanbul bizde olarak girelim de yerel seçimlerde Allah kerim şeklinde düşündüklerini düşünüyorum.
Yolsuzlukların yılmaz dedektifi Çiğdem Toker de benim gibi düşünüyor,
“14 Aralık kararı ve İBB bütçesi’ yazısından aktarayım;
“İBB'nin 2023 yılı bütçe büyüklüğü, 115 milyar 250 milyon TL.
İSKİ ile İETT de dahil edildiğinde, toplam büyüklük 163 milyar TL'ye ulaşıyor.
Bütçenin gelir kısmı ise şöyle: İBB önümüzdeki yıl, 95 milyar 250 milyon TL belediye geliri tahmin ediyor. Bu tutar, güncel döviz kuruyla 5,1 milyar ABD Doları'na karşılık geliyor.
(Seçime giderken AKP iktidarına biraz rahatlama sağlasın diye Suudi Arabistan'ın bir hafta önce Merkez Bankası'na "yatıracağı" açıklanan paranın da 5 milyar dolar olduğunu anımsatalım.)
İBB, 2022 yılı bütçesinde de yani bu sene 35, 6 milyar TL gelir tahmin etmişti.
Şeffaf olarak yayımlanan bütçe cetvellerinde, gelir elde edilen kaynakların listesi 6 sayfa olarak listelenmiş. Otobüs biletlerinden, taşınmaz satışlarına, ÖTV'den bağışlara uzanan yüzlerce kalemden gelen gelirler tek tek izlenebiliyor.
Dünyanın sayılı metropolleri arasında yer alan İBB'nin bütçesi, sadece genel bütçeye katkısı bakımından değil ama politika üretmek, kaynak aktarım mekanizmaları kurmak ve ne kadarın nerelere, kimlere harcanacağına dair tercihleri açısından anlamlı bir büyüklük.
Bu büyük bütçeyi çok uzun yıllar AKP yönetti. Üzerinde tasarruf etti.
Bir taşla kaç kuş?
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki hapis cezası ile siyaset yapma yasağını içeren 14 Aralık kararını, bu bütçe büyüklüğünden, gelir kalemlerinden, harcama yetkisinden, yani büyük bir bütçe üzerinde tasarruf hakkından bağımsız düşünüp değerlendirmek eksik kalacaktır.
14 Aralık kararı, sadece Tayyip Erdoğan'ın, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde "en güçlü rakibini ekarte etmesi" olarak değil, bir taşla çok kuşu vurmanın hedeflendiği hukuk dışı bir tanzim girişimi olarak görünüyor.
(Erdoğan'ın Anayasa uyarınca üçüncü defa aday olamayacağı konusunun itinayla denklem dışı tutulmasının garabeti ise bir kenarda dursun!)
Bu aşamada bir hatırlatma iyi olabilir: AKP'nin yönettiği uzun dönemde, İBB kaynaklarının cemaat ve tarikatları temsil eden vakıf vb kuruluşlar bizzat iktidarın kurdurduğu vakıflara sağladığı destekler, İmamoğlu döneminde kesildi.
Dönemin İBB yönetimi ile söz konusu vakıf ve dernekler arasında imzalanan protokoller, farklı başlıklar altında ama nihayetinde yüzlerce milyon TL'lerle ifade edilen kamu kaynakları üzerinden bu vakıf ve derneklere destek kapılarını açmıştı.
İmamoğlu hakkında verilen karar, iktidarın hedefe koydukları için "cezaya suç arama" politikasının son örneği oldu.
İBB Başkanı İmamoğlu'na bu kadar ağır ve hukuksuz cezalar verilmesinin tek nedeni, kendisine söylenmiş bir sözü iade etmiş olması.
Alanında otorite konumundaki yetkin hukukçuların hakaret olmadığı yönünde görüş bildirmesine karşın, mahkeme hakimi değiştirilerek verilen bir cezadan söz ediyoruz.
Bu kararın istinaf ve Yargıtay aşamalarının ne kadar süreceği, bu aşamalarda ne yönde kararlar çıkacağı üzerine yapılan tartışmalar önemsiz değil, haber değeri de var. Ancak normal koşullarda iki seneden az sürmeyecek istinaf/temyiz sürecinin vites yükseltilerek, pekala iki üç aya kadar kısalabileceğini, izan sahibi herkes tahmin edebiliyorsa burada daha iyi düşünülmesi gereken bir konu var.
O da muhalefetin ve kamuoyunun karar çıktıktan sonra tartışmaya başladığı bu olasılıkların, aylar önce ve incelikle planlanmış olduğunu görmek.
Bugüne kadar olup biten tanık olunan hukuksuzluklar, birçok kişiye bunu düşündürüyorsa, sanki bir hukuk devletinde yaşıyormuşuz gibi olasılık hesapları yapmanın siyaseten bir karşılığı olabilir mi?
Ya da bir başka soru: Bu kararın iktidar partisi çevrelerinde yayılıp rıza üretilmeye çalışıldığı gibi Erdoğan'a rağmen alınmış olması mümkün mü?
Davanın hakim ve savcısının iktidar partisi yöneticileriyle sosyal ortamlarda boy boy fotoğrafları (Gazeteci Barış Pehlivan duyurdu) çıkmışken, bu kararın, Erdoğan'ın rızası onayı dışında alındığına inanılmasını beklemek dalga geçmek gibi oluyor.
Sürekli beklemek, olup bitenlere sanki bir marifetmiş gibi şaşırmamak yerine, muhalefetin en az iktidar kadar -ama olumlu yönde- bir siyasal eylemliliğe girişmesinin elzem olduğu bir döneme girdik.”