DEDİK ya 86 milyonluk dev bir ülkeyiz… Fakat ülkemizde yaşayan “davetsiz misafirler” ile birlikte bu sayı 100 milyonu da aşıyor!
Bu ülkenin öz be öz evlatları da çareyi yabancı ülkelere çıkmakta buluyor…
Yani bir anlamda, ev sahibi gurbette, yabancı ise bu mekânlarda tatil yapıyor… Aşağı yukarı işin özeti bu…
Televizyonlarda, haberlerde, röportajlarda kendisine mikrofon tutulan her genç, ülkesinde olan bitenden dolayı ümidini tüketmiş durumda…
İş bekleniyor; yok…
Aş bekleniyor; aslanın midesinde…
Huzur bekleniyor; kimsenin huzuru düşündüğü yok…
Kadro bekleniyor; bu ümitler de mülakat denen tuzaklarda tükeniyor…
Sonunda yıllarca süren bir eğitim süreci tamamlanmış ve artık bir ekmek kapısı aranacak… İşte bu ve bunun gibi birçok nedenden dolayı bu ülkenin has evlatları çareyi yurt dışına çıkmakta buluyor…
GİDENLER, NASIL KARŞILANIYOR?
Mesele elbette ki, yurt dışına çıkmakla bitmiyor… Orada da vatandaşlarımızı başka bir mücadele bekliyor… En azından gittiğin ülkenin dilini öğreneceksin…
Eğitim gördüğün üniversite ile o ülke arasında bir “denklik” var mı yok mu, onu araştıracaksın… Sonra, tüm benliğini, kimliğini ve birikimini geride bırakıp, o ülkeye ayak uydurmanın gayreti içinde olacaksın…
Tabii bu yabancı ülkeler, bizim vatandaşlarımızı büyük bir heyecan ve arzu ile beklemiyor… Onların da kendi hedef ve plânları var…
Bütün engelleri aştın…
Şansın da yaver gitti ve kendini bir yabancı ülkeye -mesela- Almanya’ya attın… Bu arada Almanya, ekonomik güç olarak bizi üçe, beşe katlayan ve dünya ekonomisinde önemli bir ağırlığı olan bir ülkedir.
Eğer her şey yolunda giderse, birkaç yıl içinde toparlanır, ufak tefek birikimlere başlarsın. Ya da yad ellerde maceralı bir hayatın kahramanı olursun…
İŞLER İYİ GİDERSE…
İşler iyi giderse, Alman makamları sizi önce, dil konusunda Almancaya yönlendiriyor… Sonra eğitim durumunu sorguluyor… Sana, kendi sistemlerinde en üst düzeyde verim olabilmek için belli yönlendirmeler yapıyor…
Ev veriyor…
Aş veriyor…
İş bulana kadar geçimini sağlayacak kadar maaş ödüyor…
Ve sana bu arada “alternatif” işler sunuyor. Sana gösterilen çalışma alanları -söz gelimi- uzaksa, bir sonrakini bekliyorsun… Ama bu arada seni bir işe yerleştirene kadar maaş ödemeye devam ediyor; seni mağdur etmiyor.
Yani bir yere kısa sürede yerleşemedin; o taktirde tasalanmana gerek yok. Çünkü Alman hükümeti seni mağdur etmiyor, Avrupa standartlarında yaşamını sürdürmen için belli bir miktarda ödemede bulunuyor…
Yaşamın, AB standartlarına uygun bir şekilde sürüyor…
ELİN GÂVURU DEĞİL Mİ?
Ne yazık ki, yabancılar, ülkelerine sığınan, ya da çalışma amacı ile baş vuran insanlara bu muameleyi yaparken, bizim camilerimizde, mabetlerimizde sohbet veren hocalar, işte bu ülkeler için “gâvur” kelimesini kullanıyor!
Sen, kendi ülkende hüküm süren hırsızlığı, arsızlığı, çalmaları, çırpmaları, tecavüzleri, çocuk suistimallerini, küçük yaşta evlilikleri, yalanı, dolanı, haksız kazanç ve rüşveti konu bahsi yapmıyorsun; her fırsatta, “elin gâvuru” diye cümle kuruyorsun…
Git bakalım bu ülkelerde, yukarıda bahsettiğim insanlık suçları var mı? Varsa da ne kadar yoğunlukta? Bizimki kadar çığırından çıkmış mı?
Bugün bir mal alırken, ya da bir otomobil alırken, daha çok yabancıyı ve yabancı markaları tercih ediyoruz.
Diyoruz ki, “Bu Japon’dur kazık atmaz…”
Diyoruz ki, “Bu Alman’dır, bizi aldatmaz…”
Diyoruz ki, “Onlar ticarette, alımda, satımda, pazarlıkta sahtekarlık yapmaz; bizleri kandırmaz…”
KİM GÂVUR, İTİRAF EDELİM!
Yabancı ülke insanlarına güvenme anlayışı, Türk Milleti’nde yaygındır…
Bir de kendi insanımıza dönüp bakalım;
Entrika… Bir daireyi onlarca kişiye satma… Demirden çalma… Çimentodan çalma… Malzemeden çalma… Adamını bulup, kat üzerine kat çıkma… Hakkından fazla para talep etme… Piyasa ve ahlâk kurallarını hiçe sayma…
Anlayacağınız her türlü sahtekârlık bizde…
Öyle ise, neden camilerimizde “Elin gâvuru” diye başlayan cümleler kuruyor din adamlarımız?
Artık kendimizi kandırmayalım…
Türk Milleti ne yazık ki, çok problemli bir millet oldu. Mahkemeler dolup taşıyor.
Hukukun üstünlüğü değil, güçlülerin hukuku vizyonda!
Çok şey kaybettik!
Şimdi, asırlardır biriktirdiğimiz “güzel millet” olma özelliğimizi arıyoruz. Bu açmazdan, bu çıkmazdan, bu karanlık tünelden nasıl çıkacağız diye feryat ediyoruz.
Bir çok yazımda vurgulamıştım… Bir ülkenin zenginlik göstergesi; yolları, havaalanları, barajları, gökdelenleri ve nükleer santralleri değildir…
Bir ülkenin zenginliği, güzel ahlak, güzel işleyen adalet ve güzel insanların oluşturduğu bir millettir…
Aşağıda merhum Mehmet Akif’in artık çok gerilerde kalmış bir sözünü vereceğim:
:::::::::::::::::::::
ANLAMLI SÖZ
“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl bir milletmişiz…
Gelmişiz, dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz…”
MEHMET AKİF ERSOY
::::::::::::::::::::