Biz bu arkadaşlara bir türlü; “Fatih Sultan Mehmet aldı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise kurtardı. Allah ikisinden de razı olsun!” demeyi öğretemedik maalesef…

Biz bunlara, Kurtuluş Savaşı konusunda “Allah’a şükür, Atatürk’e teşekkür etmeyi” de öğretemedik.

Ayasofya konusunda önceki gün yazdım; Bu tipler için Atatürk yok, öyle bir devir yaşanmadı, Mondros ve Sevr de yoktu, direk Lozan’a geçtik, İstanbul işgal edilmedi dolayısıyla da kurtarılmadı.

Ve Tarihçi Ümit Doğan’dan, Ayasofya’nın başına neler geldiğini aktardım.

Bugün de Yılmaz Dikbaş’tan özet geçelim…

Fatih Sultan Mehmet, 29 Mayıs 1453 yılında İstanbul’u fethetti. Bu nedenle her yılın 29 Mayıs günü bu fetih gününü kutlanıyor.

Peki, Fatih Sultan Mehmet yalnız İstanbul’u mu fethetti? Elbette hayır!

Fatih Mora’yı, Eflak’ı, Kırım’ı, Buğdan’ı, İşkodra’yı da fethetti.

Peki, neden sadece İstanbul’un fethini kutluyoruz da, diğer fetihlerinin yıldönümlerini kutlamıyoruz?

Kutlamıyoruz çünkü Fatih’in fethettiği bütün o yerler Yunanlıların’ Rusların, Romenlerin oldu da ondan… Yani kutlayamıyoruz.

Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği İstanbul da, sonraları düşmanın eline geçti ama Atatürk önderliğinde tekrar kurtarabildik ki bugün kutlamasını yapabiliyoruz.

Şunu anlayın artık; Almanlarla beraber girdiği Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıktık.

Hem de öyle bir yenilgi ki, Osmanlı Devleti resmen yıkıldı!

Galip Devletlerle, Mondros Silah Bırakışma Antlaşması’nı imzaladı.

Osmanlı Devleti’nin ordusu tam teslim oldu, silahları bıraktı, asker terhis edildi, ordu dağıtıldı.

Ordusu tam teslim olmuş bir devletin varlığından söz edilebilir mi?

Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 günü resmen sona ermişti.

13 Kasım 1918 günü Galip Devletler İstanbul’u işgal ettiler.

13 Kasım 1918 günü, Osmanlı Devleti’nin 465 yıllık Başkenti, “Payitaht” dediği İstanbul’a İLK KEZ yabancı askerler giriyor, Türk halkı esaretle tanışıyordu.

Fatih Sultan Mehmet’in 29 Mayıs 1453 tarihinde fethettiği İstanbul, fetihten 465 yıl sonra düşmanların eline geçiyor, Osmanlı Devleti’nin elinden çıkıyordu.

Peki, Osmanlı Devleti, elinden alınan İstanbul’u sonradan kendi gücüyle, kendi askerleri ile mi tekrar ele geçirdi?

Hayır! 30 Ekim 1918’de ordusu düşmana teslim olan Osmanlı Devleti’nin padişahı 6. Mehmet Vahdettin, 17 Kasım 1922’de tahtını, tacını, İstanbul’u ve kullarını bırakarak, bir düşman gemisiyle kaçtı!

Padişah’ın sadrazamı, yani başbakanı Damat Ferit Paşa da, Son Padişah Vahdettin de, atası Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği İstanbul’u düşmanlara bırakarak kaçmıştı!

İstanbul’u düşmanlardan Osmanlı Ordusu geri almadı!

İstanbul’u düşmanlardan, Mustafa Kemal Paşa ve askerleri 6 Ekim 1923 günü geri aldı.

Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Paşası değildi!

Mustafa Kemal Paşa ve Bağımsızlık savaşının öncü komutanlarının boynunda, Osmanlı Devleti’nin idam fermanları vardı!

6 Ekim 1923 günü İstanbul’a giren askerler, Osmanlı Ordusunun askerleri değildi, Türk Ordusunun askerleriydi.

İstanbul’un son fatihi, Mustafa Kemal ATATÜRK’tür.

Öyleyse artık İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinden söz etmek, her yılın 29 Mayıs günü fetih kutlamaları yapmak gerçekçi olamazdı!

Nasıl artık Mora’nın, Eflak’ın, Midilli’nin, Kırım’ın, Buğdan’ın, İşkodra’nın, Mısır’ın, Bağdat’ın fetih yıldönümlerini kutlamıyorsak, İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethini de kutlayamazdık!

Türkler, her yılın 6 Ekim günü, İstanbul’un fethini kutlama hakkına sahiptirler.

Beyler! Osmanlı yıkıldı, yıkıldı, yıkıldı…

O devleti Atatürk yıkmadı!

Küllerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeniden doğdu ya işte onu da Atatürk kurdu…

Anlayın artık yahu!

Merak etmeyin, Allah’a şükür, Atatürk’e teşekkür etmekle dinden çıkmazsınız.

Aksine Atatürk’e küfretmenin dinde de insanlıkta da yeri yoktur, bilin istedim…