“Liderlerimiz Ne Kadar Müslüman” ve Kafir Devletlerin Müslüman Yöneticileri” başlıklı son iki yazım, yüksek miktarda ‘ironi’ içeriyordu.
‘Türkçe konuş kardeşim!’ diyenler için İroni; ‘Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. Maksat, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler’ şeklinde tanımlanır.
Yani her iki yazı da Gayri İslam ülkelerini yönetenlerin Müslüman olmadıklarını ama İslam ülkelerinin liderlerinin de hiç de Müslüman gibi davranmadıklarını anlatabilmek içindi.
Yoksa, kilisede vaftiz edilen bir liderin Müslüman olmadığını bilmeyecek birisi değiliz. Ama bunun yanında sözle Müslüman olunamayacağını da gösterelim istedik.
Dediğim gibi maksat icraatları karşılaştırmak ve kimlerin ne kadar Peygamber efendimize benzer bir yönetim örneği sergilediğini ve bu manada bir çelişkiyi ortaya dökmekti.
Peki, bu çelişki nereden kaynaklanıyor?
Yani, söylemlerinde ve vaatlerinde, Peygamber Efendimizden Hz. Ömer efendimize bütün din büyüklerimizden örnekler verip, göreve geldikten sonra ‘Firavun’ gibi davrananlar, neden değiştirilmiyor veya değiştirilemiyorlar?
Ve elin gavuru diye nitelendirdiğimiz sair devlet adamları ve yöneticileri, en küçük bir hataları ortaya çıkarıldığında özür dileyip istifa ederken, bizim Müslümanlar(!) inadına makamlarına yapışıyorlar.
Elbette ki sebep, birincisi o ülkelerin yönetim biçimleri, ikincisi de o ülkelerde yaşayan halkın din ve demokrasi seviyeleriyle alakalıdır.
İlkinde, yönetim biçimin elverişli değildir, aklın başına gelse de sittin sene değiştiremezsin, ikincisinde ne kadar hata yaparlarsa yapsınlar aklın başına gelmediği için, değiştirme şansını kullanamazsın.
Malum bizin gibi halkı Müslüman olan birkaç ülke az ya da çok demokrasi ile yönetiliyor. Yani biz, aklı başına gelmediği için değişim fırsatını kullanamayanlar sınıfındayız.
Peki, ne engelliyor bizi? Neden uyanamıyoruz?
Bu manada en büyük afyon yani uyuşturucu olarak ‘Din’ kullanılıyor ve din ile uyuşturulan toplumlar kolay kolay ayıkamıyor da ondan…
Yani aldatıcı sizi ‘din’ ile ‘Allah’ ile aldatıyor da ondan…
Oysa, İslam akıl dinidir ve Mukaddes kitabımız Kuran, sürekli uyarır; “Allah ile aldatılmayın!”
Çünkü Allah ile aldatılanların en büyük sorunu, aldatıldıklarının farkında olma imkânından yoksun olmaları… Çünkü derinden inandıkları ve içtenlikle teslim oldukları bir değer kendilerinin aleyhinde kullanılıyor ve bunu fark etmeleri pek kolay değil…
Merhum Yaşar Nuri Öztürk sürekli uyardı, anlamak yerine adamı sapıtmakla suçladık çoğumuz…
Uyanmanın ve kurtulmanın iki yolu var diyordu, merhum;
Aklın işletilmesi ve takvanın yani dindarlığın insanlar arasında üstünlük ölçüsü olmaktan çıkarılması...
Bunun olabilmesi için de ‘laiklik’ temel şart haliyle… Ama bu durumdan beslenenler yıllarca ne anlattılar bize; ‘Laiklik dinsizliktir! İkisi bir arada olunmazzzz’ değil mi?
Böyle olduğu için inanma duygusu egemen kılınarak din aklın önünü kesme aracı olarak kullanılıyor, yani kitle Allah ile aldatılıyor.
Türk halkı, Allah ile aldatma tezgâhlarının ustalıkla işlettikleri bu ‘sevap’ oyunuyla avunurken yaşadığı dinin Kuran’la ilgisi büyük ölçüde yok edilmiş, dinde Kuran’ın yerini, Arap-Emevi saltanat ideolojisinin kutsallaştırılmış sloganlarıyla İslam dışı örflerin uydurmaları almıştır.
Bu durumda Kuran’ın söylediklerinin Türk halkının hayatına nasıl girsin?
Türk halkı, tıpkı birçok Müslüman halk gibi, Ortadoğu despotizmlerinin hesabına uygun olarak kutsallaştırılmış buyrukları din biliyor, onları yaşıyor.
Türk halkının en büyük zaafı, dinini, uyanma ve sorgulama aracı olarak değil de uyuma ve susma aracı olarak kullanması…
Bu gerçeği iyi bilenlerden biri ve Engizisyon kahrı çekmiş bir coğrafyanın çocuğu olan İtalyan düşünür Giordano Bruno ne güzel söylemiş: “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar.”
Bruno bunları elbette biliyordu. Kiliseyi ve din adamlarını eleştirdiği gerekçesiyle Roma’da diri diri yakıldı. Onu yakan zihniyetin çocukları ileriki zamanlarda küllerini törenle gömerek adına anıt mezar yaptılar. Neye yarar!
Allah ile aldatılmayı önlemenin tek çaresi Allah ile aldatmaya giden yolları tıkamaktır.
Bunun için yapılması gerekenler de, dinin gerçeğini öğrenmek, sahte-uydurulmuş dinden kurtulmak, dinin saltanat ve siyaset aracı yapılmasını durdurmak, yani laikliği esas almak, Allah-insan arası bir değer ölçüsü olması gereken dindarlığı insanlar arası bir değer ölçüsü olmaktan çıkarmak…
Buna inanların Cuması mübarek olsun, inanmayanlar da kendilerini avutsun dursun!