Muhalefetin; “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğiniz bu sistemde neyi yapmak istiyorsunuz da yapamıyorsunuz de gelip bu Meclisten OHAL yetkisi istiyorsunuz” eleştirileri arasında iktidar ittifakı sayesinde kabul edilen TBMM OHAL oturumunda CHP Grubu adına Bülent Tezcan ve Muharrem Erkek konuştular.
Bülent Tezcan;
“Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde tek imzayla yapılıyor; başka birinin toplanmasına, başkalarının imzasını almaya gerek yoktu, sadece Cumhurbaşkanlığı imzasıyla o sabah afet bölgesi ilan etmek mümkündü ama olmadı ve salı günü afet bölgesi ilan edildi bölge, arkasında da olağanüstü hâl talebi ifade edildi. Şimdi, merak ediyorum, kaybettiğimiz vatandaşların canını kurtaramayan olağanüstü hâl şimdi neyi kurtaracak? Enkaz altında yatan evlatlarımızı, analarımızı, kardeşlerimizi, babalarımızı kurtarmayan olağanüstü hâl dört gün sonra -ki bundan sonra artık normal olarak kurtuluş ümidinin de azaldığını biliyoruz maalesef- neyi kurtaracak?
Neden bu yetkiyi istiyorsunuz? Mevcut sistem içerisinde Sayın Cumhurbaşkanı… Affedersiniz, Millî Savunma Bakanlığıydı yanılmıyorsam, elli sekiz saat sonra “3 bin 500 askerimizi deprem bölgemize gönderdik.” diye paylaşım yaptı. Niye elli sekiz saat sonra? Niye o sabah değil? Niye 3 bin 500 askerimiz? Niye daha fazla değil? Bu organizasyonsuzluk, bütün yetkilerin tek bir elde toplandığı bir sistemde bu başarısız, bu beceriksiz tutum nasıl izah edilir? Bunu ortadan kaldıracak adım olağanüstü hâl ilanı mı? Olağanüstü hâl yetkilerine mi ihtiyacınız var bunları yapmak için?
Askeri göndermek için böyle bir yetkiye ihtiyaç yok. Maden kurtarma ekipleri iki gün sonra, ısrarlı talepler sonunda bölgeye intikal etti; hatta ilginç bir haber var, inşallah doğru değildir, önce kumanyalar, gıdalar gönderilmiş ve ekipler daha sonra gönderilmiş. Yani niye? Bunun için olağanüstü hâl yetkisine ihtiyaç yok, bunları yapabilirdiniz. Şimdi, daha önce de söylendi, bugün canı kurtaramayan OHAL neyi kurtaracak?
Bunu sormak görevimiz, hakkımız değil sadece, görevimiz, niye istiyorsunuz bu yetkiyi? Mevzuat uygun, Cumhurbaşkanının tek kişi olarak neredeyse bütün yetkiler elinde; ayrıca mevzuat var, Afet Kanunu var, İl İdaresi Kanunu var, Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler var, bu kanunlarla her şeyi yapabilirsiniz, mesela Afet Kanunu’na dayanarak çalışma yükümlülükleri getirebilirsiniz, Afet Kanunu'na dayanarak imarla ilgili düzenlemeler yapabilirsiniz, görevlendirmeler yapabilirsiniz, çeşitli ekipler kurabilirsiniz, talimatlar verebilirsiniz, bunu özel yönetmelik çıkarabilirsiniz, nasıl hareket edileceğine dair. Olağanüstü hâlin size vereceği tek ilave yetki, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayabilmek. Buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz? İnsanların bu konudaki sıkıntıları söyleyebilme hakkı niye rahatsız ediyor?
Temel hak ve özgürlüklerin kurtarma faaliyetine nasıl bir engel teşkil ettiğini bu millete açıklamak zorundasınız.
Organize olamayan, felç edilen devlet kurumları, millet organize; battaniyesini veriyor, yatağını veriyor, parasını veriyor, gıdasını veriyor, otobüsleri dolduruyor, tırları dolduruyor, belediyeler organize, sivil toplum örgütleri organize, yardım etmek istiyorlar, feryat Türkiye'nin her yerinde hissedilmiş ama devlet kurumlarında tuhaf bir yarış var.
Yakıştı mı? Sayın Ömer Çelik’e “Cumhur İttifakı meydanda.” sözü yakıştı mı arkadaşlar? “Bütün teşkilatlarımızla Cumhur İttifakı meydanda.” sözü yakıştı mı? “Bütün gücüyle devletimiz meydanda.” demek varken “Belediyelerimizle, merkezî yönetimlerle devlet meydanda.” demek varken bu söz yakıştı mı? Şimdi, olağanüstü hâl yetkisini isteyen iradenin meseleye bakışı bu çerçevede. Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâle gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanının yetkisi var ama ne yazık ki bu süreci yönetme konusunda yeteneği yok; yetkisi var, yeteneği yok, görüyoruz.
Şimdi, bakın, Sayın Cumhurbaşkanının “Deftere yazıyoruz.” sözü yakıştı mı? Olağanüstü hâli, defteri açıp yazdıklarını uygulamak için mi istiyor? Yani sizin defteriniz varsa enkazın altında evladının elini kırk sekiz saat tutan babanın da defteri var, “Yavrum parmağını kaldırmış, sınıf 1’incisiydi.” diyen annenin de defteri var; onlar da yazıyorlar deftere bir şeyleri. Mesele, bugün deftere yazma meselesi değil; mesele, milletin yarasına merhem olma meselesi.”
Muharrem Erkek de özetle şunları aktardı;
“Şimdi biz bambaşka şeyler konuşmamız gerekirken maalesef OHAL’i konuşuyoruz. Neden? Neden arkadaşlar? Değerli milletvekilleri, neden? Biz 1999 depremini yaşadık, iki büyük deprem üst üste yaşadık, 20 bine yakın insanımızı kaybettik.
Bülent Ecevit Hükûmeti OHAL ilan etmeyi düşünmedi, istemedi, doğru bulmadı. Şimdi neden? Afet bölgesi ilan edildi zaten. Afet bölgesi o kadar çok büyük yetkiler tanıyor ki mesela iş makinalarına, mallara el koyabilirsiniz afet yönetmeliğinde; zorla çalıştırma getirebilirsiniz, afet hükümlerinde var bu. Afet kanunuyla beraber çalışma zorunluluğu dahi getirebilirsiniz, afet kanunuyla beraber meskun bölgeleri boşaltabilirsiniz, başka yerlere nakledebilirsiniz, afet kanunuyla beraber kamu-özel tüm taşınmazları belli sürelerle kullanabilirsiniz, süreleri uzatabilirsiniz.
Sayın Erdoğan açıklamalar yaptı bugün, dedi ki: “Ticarette yolsuzluklara giden fitne fesat gruplarına OHAL’le müdahale edeceğiz. Yağmalama çalışmaları oluyor, bu yağmalama çalışmalarına OHAL’le müdahale etme imkânı sağlayacağız.” Değerli milletvekilleri, eğer biz bunun için OHAL ilan ediyorsak vay bizim devletimizin hâline.
Suçla mücadele etmek için OHAL'e mi ihtiyacımız var bizim? Bizim askerimiz, polisimiz, savcımız yok mu? Bizim bununla mücadele edebilecek gücümüz var. Siz bu gerekçelerle OHAL talep ediyorsanız bu, mevcut hükûmetin, mevcut iktidarın Türkiye'yi yönetemediğinin açık bir göstergesi maalesef; bunun başka hiçbir anlamı olamaz.
Sayın Erdoğan, iktidar olduktan yedi ay sonra, 2003 Bingöl depreminde ne demiş: “Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkânlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Olay “kader” diye geçiştirilemez.
2023, yirmi bir yıldır -tek başına, her türlü yetkiyi vermiş millet- demek ki yapısal hiçbir reform yapılamamış; inşaat, rant, imar affıyla para toplamak… Onun dışında, nasıl tedbirler almışız, liyakate niçin dikkat etmemişiz? Bugün -çok önemli bir görev- Afetlere Müdahale Genel Müdürü; Arama Kurtarma Dairesi ona bağlı, Afet Yönetim Merkezi ona bağlı, Uluslararası İnsani Yardım Dairesi ona bağlı; en kritik görevde olan bir kişi ama afet arama ve kurtarma konularında hiçbir uzmanlığı, eğitimi yok. Neden bu görevlere bu insanlar getiriliyor değerli milletvekilleri? Neden liyakatsizlik bu boyutlarda? Niye AFAD'da olsun, Kızılay'da olsun, bu derece büyük bir liyakatsizlik var?
Şimdi, Sayın Ömer Çelik bakın, 99 depreminde ne demiş, şimdiki iktidar partisinin sözcüsü: “Çok basit ama o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor.” 99 depreminde söylenenler. Eğer, bugün, birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin millî birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; millî birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak, bugün susarsak bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız. Evet, biz de on binlerce insanın ebediyen susmasına müsaade etmeyelim. On binlerce insanın, kaybettiğimiz yurttaşımızın anısına saygı duyalım ve sorumluluklarımızı üstlenelim, sorumluluklarımızın bilincinde olalım. OHAL ilan etmek için hiçbir haklı gerekçeniz yok ama buna rağmen size bir ay süreyle ilan edilsin imkânını verdi Millet İttifak’ı, onu da elinizin tersiyle reddettiniz. Afet Kanunu hükümleriyle her şeyi yapabilirsiniz.”