Henüz zafer ya da hezimetle sonuçlanacağını bilmediğimiz gibi Allah korusun belki de 3.Dünya Savaşına yol açıp açmayacağından dahi endişe ettiğimiz bu kadar önemli ve ciddi bir operasyonun, iç siyaset malzemesi olarak kullanılması yüreğimizi dağlıyor.

Sanki şimdiden büyük bir ganimet elde etmişçesine, bu benimdir, bunu kimseye kaptırmam anlayışı ile hareket etmek, Mehmetçiğin döktüğü kan üzerinden siyaset yapmak anlamına gelir ki, bu büyük bir utanç ve vicdansızlıktır.

Milletçe tek yürek olmamız gereken ki birkaç azınlık grup dışında yüreklerimizin topluca attığı bir zamanda ısrarla ‘hayır biz tek başımıza yapıyoruz, size rağmen yapıyoruz’ intibaı yaratan söylemlere ne gerek var?

Bu şanlı ordu, Türk milletini oluşturan bütün unsurların çocuklarının bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bünyesinde Alevi de vardır Sunni de… Türk de vardır Çerkez de… Kiminin kendisi, kiminin ailesi CHP’li de olabilir AKP’li de…

Nitekim bunu söylemek bile abes ama bizi mecbur ediyorlar; şehitlerimizden bir tanesi sivil hayatında CHP yönetici idi.

Şimdi bu şanlı orduyu bir partiye, ordunun canı ve kanı pahasına gerçekleştirdiği bir operasyonunu kendine ve kendilerine yontmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, olamaz.

Gönül isterdi ki ve öyle olması da lazım, Cumhurbaşkanımız bir partinin genel başkanı gibi değil Türk Ordusu’nun başkomutanı gibi davransın, herkesi kucaklasın, milli birliğimizi ve dolayısıyla dirliğimizi sağlasın…

Ama bizimkisi maalesef parti kongrelerinin birinden çıkıyor ötekine yetişiyor ve bu kongrelerde Meral Akşener’in deyimi ile sürekli muhalefete çemkiriyor, laf yetiştiriyor.

Yakışmıyor…

Diyor ki; Ey Kemal, PYD terörist mi değil mi? Sen yiğitsen onu söyle!

Cevap geliyor; Evet, PYD terör örgütüdür ama senin besleyip büyüttüğün bir terör örgütü…

Ertesi gün bir başka kongrede cevabını çoktan aldığı soruyu tekrar soruyor, nasılsa ey Kemal’in cevabını yayınlayan medya kuruluşu pek yok, olanları da partilileri izlemiyor ya; Bay Kemal PYD terör örgütü mü değil mi? Yiğitsen açıkla!

Bay Kemal, vallahi de billahi de PYD terör örgütüdür dese de nafile…

Bu arada aldığı cevap hoşuna gitmiyor tabi, istiyor ki CHP, PYD’yi savunsun, sadece kendisi nemalansın, e tabi haklı bir suçlama da var işin içinde, köpürüyor…

Bize de, her gün gelen ve gittikçe artacağa benzeyen şehit haberleri arasında iç siyasetin düştüğü çirkef durumu izlemek ve hayıflanmak kalıyor.

Bir de dua etmek;

Yarabbi! Birilerinin yalan yanlış politikalarıyla oluşturduğu bataklığa çekilen ve birilerinin hatalarını kanı ve canı pahasına gidermeye çalışan Askerimizi koru, Mehmetçiğin üzerinden prim yapmaya çalışan her kim varsa onları da iki cihanda rezil eyle…

BORU YETMEDİ BORU!!!

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir araştırma heyeti ormanda kaybolmuşlar. Yoğun bir kar yağışı da başlayınca, donmak üzereyken şans eseri bir ormancı onları bulup kulübesine götürmüş. Gürül gürül yanan bir soba ve o sobanın üzerinde kaynayan tarhana çorbasının kokusu ile kendilerine gelince bulundukları ortamı incelemeye başlamışlar.

En çok dikkatlerini çeken de sobanın yerden 1 metre yukarda, altındaki dizili taşların üzerinde bulunması çekmiş.

Bitleri kanlanmış e bir de merak var ya başlamışlar tartışmaya;

Kimyacı, adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış, derken, fizikçi, yok canım, adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiştir, demiş.

Jeolog her ikisine de itiraz etmiş, alakası yok beyler, burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan, herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak, yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış bence...
Matematikçi fırlamış, saçmalıyorsunuz arkadaşlar, sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
Hayır, hayır, adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle, sobayı yukarıya kurmuş, diye itiraz etmiş antropolog…

Neredeyse birbirlerine gireceklerken, içlerinden birisi, bir dakika arkadaşlar, niye kendisine sormuyoruz ki, demiş. Sormuşlar…

Sobanın başında tarhana kaynatmaya çalışan ve tartışmalarından da iyice bunalan köylü, dönmüş ve demiş ki:
Boru yetmedi, boru! Bu kadar basit bir olayı büyütüp niye tartışıyorsunuz ki?

Malumunuz, kafalar karışık…

Pek çoğumuz, reis/lider konumundakilere olmadık vasıflar yükleyerek onları eleştirilemez, sorgulanamaz, tartışılamaz mertebesine koyduk ve göz göre göre yaptıkları yanlışlara da vardır bilge liderimizin bir bildiği, bizim aklımız ermez kılıfı uydurduk.

Kimimiz de yukarıda ki bilim adamları gibi, kendimiz de inanmadığımız halde, olaya bilimsel bahaneler giydirmeye çalıştık.

Oysa olay, köylünün dediği gibi sade ve basitti;

Kapasite yetmiyor beyler, bu kadar basit, hala niye tartışıyorsunuz ki?