Hayallerin, umutların ve tüm anıların enkazda kalışının üzerinden geçen zamansız günün yıl dönümündeyiz...Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar hüzünlü ve bir o kadar üzgünüz. Her 17 Ağustos’ta zaman duruyor. Bunu bu felaketi yaşayan ve yaşamasa da başkalarının acısını da sahiplenebilen herkes biliyor. Tüm felaketlerde olduğu gibi, üzerinden zaman geçtiğinde   en çokta depremlerde böyle, yaraların sarılıyor olduğu sanılıyor ya da bilemedim  bir şekilde sarılmış gibi görünüyor. Ancak ve ancak sahte bir iyilik, kısa süreli iyileşmişleler oluyor...Biz biliyoruz   bu  yaralar sarılmaya çalışılsa da  aslında ne kapanıyor ne de iyileşiyor. Bu büyük  acının yaraları da büyük çok büyük ve de ne yazık ki kronik oluyor. Ancak kabuk bağlıyor, anbean o kabuk kalkıyor ve yaralar yeniden yeniden kanıyor. İşte bugün o gün...Canımız yanıyor. Ve biz biliyoruz ki deprem öldürmüyor, biz biliyoruz ki bu yuvaları deprem yıkmıyor. Depremlerin doğanın en doğal refleksi olması  ve de önlenemeyeceği  de en eski bilinen gerçekliklerden. Ancak korunabileceğimiz, şiddeti kaç olursa olsun yıkılmayacağımız gerçeği de bir o kadar iyi biliniyor. Bilimin, teknolojinin geldiği nokta itibarıyla doğal felaketlerde bu olağanüstü can kaybı asla kader sayılamaz ve olmamalı.                                                    Dün, Sağduyulu vicdanlı ve ilim sahibi insanlara teslim olsaydı canlarımız, sönmezdi ocaklarımız, enkazda kalmaz, yerle yeksan olmazdık biz... Umarım dün değilse de bugün, üzerinde sorumluluk hisseden ve üzerine sorumluluk alan herkesin vicdanı sağlamdır, küçük öncülerle sallanır ama  büyük sarsıntılara hazırlıklıdır. Umarım bundan sonra insanlık ranta ve hırslarına teslim olmaz, umarım vicdanlarını vicdansızlıktan yana kullanmazlar. Bundan böyle umarım ki başkalarının acılarıyla beslenmez insanlar. Ben dilerim ki bundan sonra  doğaya ,canlıya ,insana düşman varlıklar, bir doğa olayını yüzyılın felaketine dönüştürmezler....                             ××××××××××××

 Bu felaketi yaşamış ve bundan ders çıkarmış hemen herkes ,ufacık mutluluk kırıntılarını toplayıp biriktiriyor, bu minik mutluluklara sahip çıkıp  içselleştiriyor, onları sarıp sarmalayıp büyütüyorlar. Hal böyleyken bu biçimde yol alarak yaşamanın, hayata tutunmanın ve her şeye rağmen  ayakta kalmanın en geçerli yolundan biri bu. Canlarımız gibi bizi yaşama bağlayan bir çok güzel duyguda  bu büyük felaketin enkazında kaldı

Aslında... Biz olağanüstü bir çaba ile geleceğe dair umutlarımızı kırık  dökük çıkarabildik o yıkıntılardan. Biz böyle bir mücadelenin içerisindeyken ,umarım  diğerleri gereken dersleri almış,  bu süreçte kirli vicdanlarını yıkamışlardır .Ve umarım ki böylesi doğal afetlerde depremin şiddeti ve felaketin nevi ne olursa olsun, vicdanını ve insanlığını ranta teslim eden insancıklar yüzünden yıkılıp yok olmaz bir kez daha enkazlarda kalmayız biz ... Tüm deprem şehitlerimize rahmet ve özlemle....Biz unutmadık unutturmayacağız.