Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde;
“Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlar 'açız' diye bağırıyorsa, ev kirasını elektriği suyu ödeyemiyorsa, yüzde 25'i açlık sınırının, yüzde 50'si yoksulluk sınırının altındaysa ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.”
Doğruydu. Haklıydı. Elbette ki gidişatın ve bir ülkede insanların nasıl yaşadıklarının tek sorumlusu iş başındaki hükümetti…
Lakin kendileri iktidara gelince suçlu ve sorumlu hep başkaları oldu.
Dün Rubil Gökdemir’in çektiği genel ekonomik resmin ilk bölümünü aktarmıştım.
Devam edelim;
Bütün vergi yükünü, tüketim yoluyla halkın sırtına yüklememize karşın, yine de vergilerin bütçe harcamalarını karşılama oranını yüzde 67'ye düşürerek maliye politikalarında harikalar yaratmışız...
500 milyar $ hedefiyle yola çıkıp, dış ticaret açığını düşürmek için yüksek teknoloji ürünü mal ihracatımızı artırmak gerekirken, 2020 yılı ihracat artışımız eksi (-) yüzde 8,5 oranında düşmüş, ithalatımız ise ekonomik daralma sonucu yüzde 4 civarında artınca ve 48,5 milyar $ dış ticaret açığı, güya düşürmeyi hedeflediğimiz cari açığı da 38 milyar $'a çıkarmayı başarmışız...
2014 yılı itibariyle ihracat kilogram değerimiz 1,59 $ iken, bu oranı 2018'de 1,36 $'a ve 2019 1,07 $/kg'a, 2020 yılında ise 0,95 $/kg'a düşürerek, dünyada "ucuz ihracat ürünleri" şampiyonu olmuşuz…
Toplam çalışan sayısını 27,7 milyon olarak kabul edip, bu sayının 9,5 milyonunun kayıt dışı olduğunun resmen teyit edilmesine karşılık, yine de istihdam oranının düşmesine engel olamamışız. Dünya ortalaması bile yüzde 61,8 olan işgücüne katılım oranında yüzde 50,4'le 184 ülke arasında 167.'lik sıralamasıyla, bu kategoride bile Dünyanın en kötü 17.'lik sırasına tırmanmışız.
Bu düşük orana ve her türlü sanal varsayımlarınıza karşın, işsizlik rakamını dar anlamda yine de 4 milyon 016 binin altına düşürememişiz...
İŞGÜCÜNE KATILIM ORANINI AB ortalaması olan yüzde 74'le hesaplarsak gerçek işsizlik oranı yüzde 41,5 işsiz sayısı da tam olarak 18 MİLYON 790 BİNE çıkmaktadır.
Dünya ortalamasıyla hesaplarsak; işsizlik oranı yüzde 29,7 ve işsiz sayısı da 11 milyon 124 bin olmaktadır.
18 yılın sonunda 4,835 milyonu kamu çalışanı olmak üzere, yüzde 58'i asgari ücretlilerden oluşan kayıtlı çalışan sayısı 18,7 milyon olmasına karşın, 13,2 milyon emekli sayısıyla, Sosyal Güvenlik Sisteminin aktüeryal dengesini daha 30 yıl düzelmeyecek şekilde bozmuş, SGK ödemeleri yapılabilsin diye 2019 yılında bütçeden 220 milyar, 2020 yılında ise 250 milyar TL Sosyal Güvenlik Sistemine kaynak transferi yapmışız.
Bütün Dünya ülkeleri COVİD 19 salgını sebebiyle halkına toplam GSYH'nın yüzde 10-20'si arasında karşılıksız yardım yaparken, TEK KİŞİLİK HÜKÜMETİMİZ 8,5 milyon aile, 1 milyon 246 bin esnaf ve çalışanına sadece 13,5 milyar TL nakdi yardım yaparak, GSYH'mızın ancak BİNDE 2,5'unu layık görmüşüz.
Sosyal Koruma Kalkanı adıyla açıkladıkları 440 milyar TL'nın 35 milyar TL'si İŞSİZLİK SİGORTA FONU'ndan ödenmiş olan, diğer kısmı kredi, vergi ve prim ertelemelerinden oluşmaktadır.
2020 yılı başında 1,336 TRİLYON TL olan MERKEZİ HÜKÜMET KAMU BORÇ STOKUNU 12 ayda 664 milyar TL artırarak 2 TRİLYON TL'ye, bu borcun milli gelire oranını ise, son iki yılda yüzde 28'den yüzde 41,5'a çıkarmışız...
Faizleri zorla düşürerek, kredi hacmini 740 milyar TL, parasal genişlemeyi 480 milyar TL artırarak; çılgınlar gibi, başta yandaş müteahhitlerin konutları olmak üzere, tüketimi artırıp enflasyonu patlattık ve döviz kurları artmasın diyerek Merkez Bankası'na bile ait olmayan "emanet" dövizlerden 132 milyar $'ı ucuz bir seviyeden satarak, MB rezervlerini eksi (-) 47 milyar $'a düşürmüş, bankalardaki "DÖVİZ MEVDUAT TOPLAMINI" 261,6 milyar $'a çıkararak "dolarizasyon" rekoru kırmışız...
Sonuç mu; 188 milyar TL kur zararı, 38 milyar $ CARİ AÇIK, 48,5 milyar $ DIŞ TİCARET AÇIĞINA yol açtık. Yılın son iki ayında duvara toslayınca, yabancılar "sıcak döviz" getirsinler diye faizleri %17'ye çıkararak, faiz lobisine teslim olduk...
Bütün bunları yaparken yüzde 72'ini dolaylı vergilerle halktan topladığımız bütçe gelirlerinin sadece yüzde 6'sını veya milli gelirimizin yüzde 1,4'ünü "sosyal yardım" olarak dağıtarak 18 milyon yurdum insanının veya 8,5 milyon hanenin iradesine siyaseten ipotek koymuş, milli gelirin yüzde 98,6'luk kısmını ise kimlere dağıtacağımıza veya tercihte bulunacağımıza dair temsil yetkisine kavuşacak şekilde siyasi sonuçlar elde etmişiz...
Demokrasi standartlarında 165 ülke arasında 110’uncu sıradayız.
Hukuk standartları konusunda ise 126 ülke arasında 109. sıraya gerilemişiz.
Dünyada en yüksek dış kredi faizi veren ülkeler sırasında 5.'lik, MB gösterge faizinde 9.'luk, en yüksek enflasyon oranında 10.'luk ve 184 ülke arasında istihdam verileri yönünden de en sondan 17.'lik sıralamasıyla, emsalsiz bir başarının sahibi olmuşuz...
Ve sözün özü;
Bu düzen devam etsin diye, halen basının yüzde 90'ını havuza bağlamış, kendimize yandaşlar korosu kurmuş, milleti toplu hipnoza tabi tutmuş ve muhalefet rolünü yerine getirsinler, milletin gazını alsınlar diye "salı vaazlarını" yeterli gördüğümüz ve hazine yardımına bağlayarak kamulaştırdığımız "sanal muhalefet" kurgusu ve yeni siyaset mühendisliği projeleriyle de geleceğimizi garanti altına almışız…
İşte son 18 yılın ve 2020 yılının panoraması…
Allah sonumuzu hayreylesin…