Nur topu gibi bir tartışma ve ayrışma konumuz daha oldu; Tüm Türkiye'yi yasa boğan deprem sonrası başlatılan yardım kampanyası şovu…

Tiyatroyu görünce haliyle eleştirdik. Eleştirince de aman Allah kıyamet koptu, sen nasıl insansın falan…

Umurumda değil. Olayı Borsada yaşanan keriz silkeleme veya atletizmde karşılaşılan şu tavşan atletle rakip yorma şeklinde açıklayanlara katılıyorum.

Kendileri ve bağlı kurumları ve işadamları büyük bağışlarla rekabeti kızıştırıp gerçek gönüllü bağışçıları gaza getirdiler ki bu biraz da borsada ki keriz silkelemeye benzedi.

Tavşan atlet meselesi de şu; Bir atletizm yarışmasına birden fazla sporcu sokma şansı bulan ülke veya takımlar, içlerinden bir sporcunun kazanmasına oynar ve diğerlerini tavşan atlet olarak kullanırlar. Tavşan atlet görevi üstlenen sporcu veya sporcular, yarış başladığı gibi öne fırlar, tempoyu arttırır, böylece rakiplerini yorar ve kendi içlerindeki asıl atletin kazanmasını sağlarlar.

Bu şovda da iktidar yanlısı iş adamları ve kuruluşlar tavşan atlet rolünü üstlenerek rekabeti kızıştırdılar.

Neyse biz yine de sözü uzmanlara bırakalım.

Ekonomist/Yazar Remzi Özdemir konuyu şöyle değerlendirdi:

“Benim burada dikkat çekmek istediğim cuma gecesi yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi.

Sessiz sedasız yayımlanan bu kararname bankaların yaptığı kontrolsüz bağışa yasal kılıf arama çalışmasından başka bir şey değil.

Bilindiği gibi bankalar kaynaklarının sadece binde 4'ü kadar yardım yapabilir. Üstünü yapması Bankacılık Kanunları ile imkânsız hâle getirilmiştir.

Oysa sermayeyi erittikleri için sürekli sermaye enjekte edilen kamu bankaları bu sınırı çok rahat geçti.

O halde burada yasal olmayan bir işlem vardı. Bu, hukukçular tarafından dile getirilince, bu bağışı canlı yayında açıklayan kamu banka yöneticilerine bir ateş düştü.

Bu ateşi söndürmek için gece yarısı bir kararname yayınlandı.

Söz konusu kararnamede bu binde 4 olan oran şartı AFAD'a yardım yapmaları halinde kaldırıldı.

Tabii ki burada OHAL kapsamı diye bir madde eklendi.

Meclis tarafından çıkartılan ve bankalar için çok önemli olan bu madde kararname ile değişir mi?

Hukukçular hayır diyor ama AKP olur diyor.

Bu yarının Türkiye'sinde çok tartışılan ve gündemde tutulacak bir konu.

Gelelim bu banka yardımının perde arkasına…

Bankalar daha depremin ilk günü bölgeye ulaştılar. Kurumlar devletten çok daha organizeydi. Bankalar gerçekten insani yardımı da bölgeye ilk ulaştıran kurumlar oldu.

Bu kurumlar parasal yardımı da açıklamak istediler.

Ancak bankalara haber gittiği ve beklemelerinin istendiği iddia ediliyor.

Bankacılık kulislerine göre, söz konusu rakamı ilk olarak Cumhurbaşkanı açıklayacaktı.

Nitekim Cumhurbaşkanı 50 milyar olarak açıkladı. Özel bankalar binde 4 sınırına sadık kaldı.

Ancak kamular bu sınırı aştı. Devlet bir yandan sermaye koyarken bir yandan da bu sermayeyi AFAD'a aktarmış oldu.”

Ve yine ekonomist/yazar Yalçın Karatepe’ye kulak verelim:

“115 milyar liranın üzerinde bir yardım toplanmış. Merkez Bankası 30, Ziraat Bankası 20 milyar lira; Halkbank, Vakıfbank ve diğer kamu kurumları dahil, toplam yardımların yaklaşık yüzde 75’ini yapmışlar. Evet, yanlış okumadınız. Kamu kaynaklarının bağışlanmasından söz ediyoruz. Üstelik bunu yaparken de yayına telefon ile bağlanan kurum yöneticileri, uzun ve ağdalı konuşmalar yaparak ne kadar büyük bir lütufta bulunduklarını, yayını izleyen milyonlarca vatandaşımıza ima ettiler.

Kamu kaynakları büyük bir deprem felaketin yaşandığı, binlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği, yüz binden fazla insanımızın yaralandığı, milyonlarca kişinin evsiz, sokakta, soğukta, çadırda kaldığı bir zamanda bu insanlar için kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak? Peki, vatandaşlarımızın analarının ak sütü kadar helal olan, hak ettikleri, sağlanması gereken yardımlar, kamu kurumlarının “lütfu” nedeniyle sağlanıyormuş algısı neden yaratılıyor? Depremde yerle bir olmuş geniş bir coğrafyada yaşayan milyonlarca vatandaşımızın ihtiyaçları, kamu kurumlarının yöneticilerinin “yüce gönüllülüğüne” bağlı olarak değil, anayasada yazılı olan “sosyal devlet” ilkesi gereği sağlanmak zorundadır.

Ben bile yazarken “yardım” sözcüğünü sık kullanmışım. Evet, vatandaşlarımızın kıt imkânlarıyla sağladıkları destekler yardım olarak tanımlanabilir, ama kamu kaynaklarının kullanılmasını “yardım” olarak tanımlamak doğru değildir; çünkü bu, anayasal bir zorunluluktur.

Fakat bunun böyle bilinmesini istemedikleri çok açık. Kültürümüzde gizli kalmasına özen gösterilen “veren el” anlayışının yok edilmesine tanıklık ettik. Kamu gücünü kullananların, gözümüze sokarcasına, kamu kaynaklarını nasıl da büyük bir fedakârlıkta bulunarak deprem mağdurlarına aktardıklarını düşünmemizi istiyorlar.

Ama unutmayın, kamu kaynağı iktidarda bulunanların canları istediği için vatandaşa sunulan değil, vatandaşa sunulmak zorunda olan sizin kaynağınızdır.

Yönetim kademelerinde bulunanların görevi bu kaynakların etkin, hızlı ve organize bir biçimde deprem mağdurlarına ulaşmasının sağlamaktır; bu kaynakların kullanılıp kullanılmaması konusunda bir tasarrufta bulunmak değildir.”

Hasılı ‘Tek Yürek Türkiye’ güzel slogan…

Ama altı üstü slogan işte…