Dünden devam…

Rüstem Bey, Osmanlı Dönemi Washington büyükelçisiydi.
1914 yılında ABD yönetimi tarafından “istenmeyen adam” ilan edildi, ABD’yi derhal terketmesi istendi. İstanbul’a döndü.
ABD’ye gittiğinde gördüğü tablo akıl almazdı.
Amerikan basınında koro halinde Ermeni propagandası yapılıyordu,  Türklerin Ermenileri kılıçtan geçirdiğini, katliam yapıldığını, çocukları bile öldürdüğümüzü yazıyorlardı, ABD’nin Ermenileri korumak için mutlaka savaş gemileri göndermesini istiyorlardı.
Halbuki, henüz Osmanlı devleti birinci dünya savaşına girmemişti, Osmanlı topraklarında henüz kimsenin burnu bile kanamamıştı, bırakın öldürülmeyi, tutuklanan Ermeni bile yoktu.
Rüstem bey, düşündü taşındı, basın yoluyla yapılan iftira saldırılarına basın yoluyla cevap vermenin yolunu buldu, Evening Star gazetesinde röportajının yayınlanmasını sağladı.
“İngiltere, Fransa ve Rusya tahrik kampanyasına girişti, ABD’yi yanlarına çekip Osmanlı’ya saldırmak istiyorlar, ABD’nin bu adi tuzağa düşmeyeceğine inanıyorum, Türkiye’de bir tek vatandaşın bile burnu kanamadı, Amerikan gazeteleri yalanlar yazıyor” dedi.
Sözünü sakınmamıştı...
“Siz önce aynaya bakın, kendi çirkin yüzünüzü görün, bizi karalamaya çalışan ABD’nin yüzkarası katliam suçlarını herkes biliyor” dedi.
Rüstem Bey’in bu röportajı Washington’da bomba etkisi yarattı.
ABD başkanı Wilson küplere bindi. Derhal resmi olarak özür dilemesi istendi.
Rüstem Bey özür mözür dilemedi.
“Tamamen doğru olan sözlerim nedeniyle niye özür dileyeyim, Amerikan gazeteleri Türk milleti hakkında yalanlar yazıyor” dedi.
Bu cevap bardağı taşıran damla oldu. Derhal “istenmeyen adam” ilan edildi.
Ekim 1914’te İstanbul’a döndü.
Dikkatinizi çekerim...
Yıl henüz 1914.
Osmanlı henüz dünya savaşına girmemiş, Çanakkale Savaşı henüz olmamış, Doğu’da henüz Rus istilası olmamış, Rus desteğiyle silahlı Ermeni isyanları henüz başlamamış, bir Ermeni’nin bile kılına dokunulmamış, ortada henüz tehcir mehcir yok.
Ama, Amerikan basını Ermeniler katlediliyor diye yayın yapıyordu.
Amerikan basınının yalanlarını basın yoluyla çürüten Osmanlı büyükelçisi Alfred Rüstem ise, Washington yönetimi tarafından “istenmeyen adam” ilan ediliyor, ABD’den kovuluyordu.
Dikkatinizi çekerim...
Henüz tehcir bile yokken, “soykırımcı” ilan edilmiştik!
Minare çalınmadan, kılıfına uydurmuşlardı.
Çünkü...
Büyükelçimiz Alfred Rüstem’i “istenmeyen adam” ilan eden ABD başkanı Woodrow Wilson’dı.
Kendisini “bağımsız Ermenistan’ın kurucu babası” ilan etmişti.
Türkiye topraklarını da kapsayan Ermenistan’ın sınırlarını bizzat ABD başkanı Wilson çizmişti.
Harita bile bastırmıştı.
Erzurum’u Van’ı Bitlis’i Sivas’ı Diyarbakır’ı Trabzon’u, Ermenistan’a dahil etmişti, mütevazı davranıp İstanbul’u bize bırakmıştı!
Bizim Amerikan mandacılarının kurduğu Wilson Prensipler Cemiyeti’nin Wilson’ı işte bu arkadaştı!
Rüstem Bey’e dönersek...
1914’te Washington’dan İstanbul’a geldi.
Bir daha diplomatik görev almadı.
1919’da memleket işgal edildi. Anadolu’ya geçti. Kuvayı Milliye’ye katıldı. Sivas Kongresi’ne katıldı.
Ankara milletvekili oldu.
Vahdettin’in idam fermanında Mustafa Kemal’le birlikte Rüstem Bey’in ismi de adı da yer aldı.
Rüstem Bey’i, Kuvayı Milliye’ye katıldığı için değil, ABD’nin soykırım yalanına direndiği için, Amerikan basınının soykırım yalanını Amerikan basınında çürüttüğü için, idam fermanına monte etmişlerdi.
Sözde soykırımın düpedüz yalan olduğunun en önemli kanıtlarından biridir.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bu asrın iftirasına karşı mücadelesini sürdürdü. Kitap yazdı, Fransızca olarak yayınladı.

“Kendi adımla kaleme aldığım bu kitabı, Türkiye’nin ve Türk halkının suçlu olmadığını ispat için yazıyorum. İhtirasların ağır bastığı Ermeni meselesinde, Ermeni komiteleri ve itilaf devletleriyle ilgili çok acı gerçekleri göz önüne seriyorum. Tarihe karşı bu yalan cinayetini işleyenler, tarihin akışını değiştirenler kendine gelmeli... Ermeniler lanetlerini Türk halkına değil, onlara yöneltmeli” diyordu.

Ha, Rüstem Bey kimdi?

Asıl adı Alfred Rüstem Bilinsky’di.

Babası Polonyalı, annesi İngiliz’di.

Türk bile değildi, Türk bile…

Ama biz kıytırık Türk milliyetçilerine ve bugün sözde soykırım iftirası ile mücadele ettiğini zannedenlere çok büyük ders verdi.

Anlayana…