Gidenler gördü, gidemeyenler de ekranlardan izledi, siyasi anlayışı ile ülkenin bir bölümünü enkaza çevirenler, sebep oldukları enkazından tepesinden bağırıyorlar; ‘Şimdi siyaset zamanı değil!’
Çok iyi biliyor ve görüyoruz ki bu talepleri bile siyasi, siyaseten eleştirilmek hele ki bir seçim öncesi hiç ama hiç işlerine gelmiyor.
Enkaz ve enkaz altındakiler umurlarında bile değil, tek dertleri kendilerinin siyasi bir enkaza dönüşüp dönüşmemesi…
Üstelik, deprem üzerinden ilk siyaseti başlatanlar da ülkenin bir kısmını deprem üzerinden siyaset yapmakla suçlayanlar yani kendileri...
Örnek; Ömer Çelik’in ‘Cumhur İttifakı, şu şu partileri ile sahada’ demesi, siyasi bir tedirginliğin ve hatta paniğin eseri değil midir?
Millet, ‘devlet nerede’ diye sordu? Sizin ittifak nerede diye değil. O halde bu açıklamanın ne gereği vardı?
Enkaz altındakilerin, enkaz üzerinde olanlarla haberleşebildikleri, birbirinden ayrı düşen insanların birbirine kavuşmak, birbirinden haber almak için kullandıkları Twitter’i kısıtlamak, siyasi pir paniğin tezahürü değil miydi?
Kendilerinden önceki depremlerde mevcut hükümeti en ağır şekilde eleştirip, bugün kendilerini her türlü eleştiriden muaf tutma çabaları, siyasi değil midir?
Önceki depremlerde ‘iktidar enkaz altında kaldı’ manşeti atan bir kısım medyanın bugün ‘devlet yaraları sarıyor’ türü başlıklar atması, siyasi değil midir?
1999 Depreminde ‘susacakmışız, şimdi susmanın zamanı mı’ diye iktidarı en galiz şekilde eleştiren Ömer Çelik’in bugün halkı susturmaya çalıştırması, siyasi değil midir?
Cumhurbaşkanı konuşurken, ekrana çıkma savaşı veren Binali yıldırım ile Nebati’nin çekişmesi siyasi midir insani mi?
Yandaş kanalların, canlı yayında feveran eden vatandaşları susturmaya kalkması, kamerayı başka yöne çevirmesi siyasi bir tedirginliğin ve hatta bir talimatın eseri değil midir?
Gelelim öbür tarafa… Muhaliftiler evet ve bu hükümete günahlarını bile vermez çoğu ama ne yaptılar? Devletten önce organize oldular, yardıma koştular.
Depremden siyaseten nemalanmak olsaydı dertleri, bir insan kurtarmak uğruna canlarını dişlerine takmazlar aksine bir insan fazladan ölsün diye bakarlardı. Baktılar mı? Hayır… Aksine ellerini yüreklerini koydular.
Ama eleştirdiler! Eleştirmenin sırası mıydı?
İşte bütün dertleri de bu zaten; çoğu insan için kutsal ve mübarek olan bu iktidarı eleştirdiler, sorgulanamazdı sorguladılar. Haliyle birilerinin sırmaları döküldü. Zaten bütün panik de bundan.
Bu halk, pardon halkın bir kısmı sürekli sordu; Arkadaş, bunca vergi topluyorsunuz, nereye gitti? E yol yaptık ya!
Peki, 1999’dan sonra toplanan 38,4 milyar dolar deprem vergisine oldu? E yol yaptık ya!
Demek ki yoldan başka bir şey yapmamışlar, ki o yaptıkları yolları da gördük. Deprem bölgesine saatlerce ne karadan ne havadan ulaşılabildi. Yollar yarılmış, havaalanı pistleri tarumar olmuştu.
Hayatım boyunca bir şeyi, bir kimseyi eleştirirken kendime şunu sordum; Haklı çıkmak mı istiyorsun, yoksa mutlu olmak mı? Evet, mutlu olamadıktan sonra haklı çıkmanın hiçbir anlamı yok.
Bugün de iktidarı sırf haklı çıkmak, haklılığını tescillemek için ben dahil kim varsa Allah cezasını versin.
Derdimiz mutlu olmak, derdimiz huzurlu olmak ve elbette ki mutlu mesut huzurlu bir Türkiye’de yaşamak için siyaset yaptık, bunun için önerdik, bunun için uyardık. Şimdi haklı çıkmış olmak bizi mutlu etmiyor. Çünkü canımız yanıyor.
Şu durumda bile, haksız çıkanların ağzından bir özür duymadık. Lütfedip ‘hata yapmışız, yanılmışız, yanlış yapmışız’ demediler. Onu demeyi bırak halen hatalarını örtmek için, hatalarını yüzlerine vuranlarla savaş halindeler ki bu da kimin siyaset yaptığının göstergesi…
Ama hala ‘şimdi siyaset zamanı değil’ diyebiliyorlar.
Bilim insanlarının, meslek odalarının uyarılarına rağmen fay hatlarının üzerine otoyollar, havalimanları yaptılar. Depremden etkilenecek arazileri imara açtılar. Hatay’da kurutulan Amik Gölü’nün üzerine havalimanını yaparken buna karşı çıkanları ‘Terörist’ ilan ettiler. İmar aflarıyla oy topladılar.
Bunları anlatınca bağırıyorlar: “Şimdi siyaset zamanı değil.”
“Depremde yıkılacak konutlar yenilensin” çağrısına kulaklarını kapattıklarını hatırlatıyorsun; “Şimdi siyaset zamanı değil.”
Kadrolar liyakatsiz atamalarla dolduruldu, liyakatli kadrolar tasfiye edildi, afet durumlarında inisiyatif alabilecek bürokrat kalmadı’ diyorsun; “Şimdi siyaset zamanı değil.”
‘Kızılay ortada yok çünkü önce başındaki Türk’ü kaldırdınız, sonra kurumu yandaş arpalığına çevirdiniz’ diyoruz; “Şimdi siyaset zamanı değil.”
AFAD’ın kendisi bir afat durumunda, organize olamadı, organize olamayacağı da son Düzce Depreminden belliydi, neden müdahale edip düzeltmediniz’ diyoruz; “Şimdi siyaset zamanı değil.”
‘17 Ağustos depreminin ilk saatlerinde binlerce asker arama kurtarma ve asayişi sağlamak için görevlendirilmiş, binlerce can kurtarılmıştı. Neden askere talimat verilmedi’ diyoruz; “Şimdi siyaset zamanı değil.”
Dolayısıyla birbiriyle bağlantılı iki sorum olacak;
Şimdi siyaset zamanı değil ise ne zaman?
Muhalif belediyelerin yardım TIR’larının önündeki pankartların üzerine bağlı bulundukları valiliklerinin pankartlarının asılması siyasi bir rahatsızlığın tezahürü değil mi?
Sözün özü; Şimdi siyaset zamanı değil diyenler, siyasetin daniskasını yapıyorlar.