Yarın 6 Şubat korkunç depremin yıldönümü…
Bu bir yıl içerisinde ne yapıldı konusundan daha önemlisi bu hükümetin depreme bakış açısıdır.
Bu sakat bakış açısı değişmeden, her felaket bir öncekinin tekrarı olmaktan öteye gidemez.
Hatırlarsınız, AKP’nin iktidara gelişinin yaklaşık birinci yılında Bingöl Depremi yaşandı.
Hükümet yeniydi daha ve tabii ki sorumsuzdu.
Dolayısıyla çok rahattı Başbakan Erdoğan…
Dedi ki;
"Yeraltında fay kırıklarından önce bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır. Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Olay kader diye geçiştirilemez.
17 Ağustos depreminden sonra TBMM’de deprem araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon 38 öneride bulundu. Hükümetin neler yapıp neleri yapmadığı işte ortada. Sorun, sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez. Depremlerden sonra ortaya çıkan felaketler aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur. İnşaatlarda zemin etüdü, malzeme ve kontrol eksikliği varsa netice bu olur.”
Kelimesi kelimesine doğruydu bu söyledikleri ve haklıydı.
Peki kesintisiz 21 yıllık iktidarından sonra yaşanan Maraş merkezli deprem için neler söyledi, neler yaptı, ona bakalım mı?
Asrın lideri ya, yaşanan depreme de ‘asrın felaketi’ adını koydu önce!
Ve hemen önceki depremlerle kıyaslayarak felaketi katmerleştirdi;
"Bu depremler, ülkemizin yakın hafızasındaki en büyük felaket olan 1999 depreminden üç kat daha büyük, üç kat daha yıkıcı. Yine 1939 Erzincan depreminden de çok daha geniş bir alanda ve çok daha yıkıcı bir afet olarak hesaplanmaktadır.
Önceki depremleri, bu depremin yıkıcılığıyla mukayese etmenin mümkün olmadığını kaydetti.
Dünyanın önde gelen bilim insanları da ülkemizin yaşadığı depremin büyüklüğü ve yıkıcılığı konusunda hemfikirdir.”
Doğruydu felaket büyüktü ama bu durum tespitinde amaç ‘felaket Allah’tan, biz ne yapabiliriz’ algısı oluşturmaya ve 21 yıllık iktidarın o günü kadar bu konuda yapamadıklarının ve yapmadıklarının üstünü örtmeye matuftu.
Nitekim 21 yıl önce Bingöl depremi için söylediği şu cümle 21 yıl sonra bizzat kendi kesintisiz iktidarını ilgilendiriyor ve muhatabı bu millete ‘peki sen ne yaptın arkadaş’ diye sorma hakkı veriyordu;
“17 Ağustos depreminden sonra TBMM’de deprem araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon 38 öneride bulundu. Hükümetin neler yapıp neleri yapmadığı işte ortada. Sorun, sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez. Depremlerden sonra ortaya çıkan felaketler aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur. İnşaatlarda zemin etüdü, malzeme ve kontrol eksikliği varsa netice bu olur.”
Evet, 1999 depreminden sonra o hükümet 2 yıl sürdü. Haliyle planların, projelerinin ömrü de öyle, 2yıl.
Sonra bu hükümet devraldı ülkenin yönetimini, haliyle, devlette devamlılık esasını da göz önüne alırsak, uygulanmayan plan, proje ne varsa hesabını bu iktidardan sormamız gerekmez mi?
Soramayız, yasak! Sakıncalı!
Çünkü her türlü eleştiriye kapıyı kapatan, layüsel yani sorumsuz, sorgulanamayan bir iktidarımız var.
Nitekim depremin hemen ardından her türlü eleştiriye karşı gardını almıştı;
“Maalesef bazı odaklar siyasi parti olabilir, STK'ler olabilir, ahlaksızca, edepsizce, bu birlik beraberliğin tavan yapması gereken bir dönemde bile hala bunlar saldırının peşinde. An, birlik olma anıdır. Beraberlik içerisinde olma zamanıdır.”
O andan itibaren depreme dair eleştiriler ancak bazı şer odaklarının işiydi.
İktidarı bu konuda eleştirenler ahlaksız ve edepsizdi.
Kendi iktidarlarından önce veya iktidarlarının ilk yıllarında yaşanan depremlerden hep eski hükümetler sorumluydu ama 21 yıllık iktidarlarında yaşanan depremler sebebiyle oluşan felaketler kaderdi, fıtrattı, Allah’tandı…
Dolayısıyla, deprem sürecini siyasi istismara dönüştürenler vardı ve bunlara engel olmaktı iktidarın yegane görevi…
Nitekim deprem sonrası Olağanüstü Hal ilan ettiler.
Erdoğan’ın bizzat dediği gibi olağanüstü hal ile; ‘Türkiye'de bu süreci istismar eden, ticarette yolsuzluklara giden tüm tefecilere, fitne gruplarına, fesat gruplarına karşı olağanüstü hal ile müdahale etme imkanını devlete vermiş olacak’ idi…
Haliyle depremin yaralarını sarma konusunda kullanılmayan o yetkiler, muhalif sesleri ve deprem mağdurlarının haklı tepkilerini susturmak için kullanıldı.
Dediğim gibi, depremi değerlendireceksek önce iktidarın bakış açısını değerlendirmemiz lazım. Bunu anlayamadıkça yapılanları ve yaşananları tahlil etmemiz mümkün değil.