Okur soruyor; Üniversite açıldı. O kadar yazdın çizdin ne değişti?
Aslında bu bizim de zaman zaman kendimize sorduğumuz bir soru; O kadar yazıp çiziyoruz da ne oluyor ve ne değişiyor?
Mevzu Sakarya Üniversitesi…
Anlattım, neler oldu? Olması gereken neydi? Ve olması gereken oldu mu?
Buradan da atarayım…
Biz işin gazetecilik kısmındayız malumunuz.
Ve yine malumunuzdur ki, demokrasiyle yönetilen ya da öyle bilinen ülkelerde kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır.
Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız kuvvetler olarak nitelendirilirken, bunların yanına bir de dördüncü kuvvet olarak basın eklenmiştir.
Peki, basın, neden dördüncü kuvvettir?
Birincisi: Devlet mekanizmasını kullanarak ülkeyi ve toplumu yönetenler, nasıl bir ülkeyi ve toplumu yönettiklerinin bilgisini ancak çoğulcu bir medya üzerinden edinebilirler... Bu bilgiye sahip olmadıklarında toplumsal ihtiyaçları da bilemezler ve dolayısıyla demokratik yönetimler oluşturamazlar.
İkincisi: Bir toplum için neyin daha iyi ve doğru olduğunun belirlenmesi ancak açık bir tartışma ortamıyla mümkündür ki basın bu görevi yerine getirir.
Üçüncüsü: Demokrasinin üç gücü (yasama, yürütme, yargı) toplum-devlet ilişkisinin belirlendiği yerlerdir. Fakat bunların üçü de esasen devlet adına faaliyet yürütürler ve eğer üzerlerinde bir denetim olmazsa, eşyanın tabiatı gereği sürekli olarak devleti kayırırlar. Basın, işte bu üç devlet gücünü denetleyen toplum gücü olduğu için dördüncü kuvvettir.
Halkın, işte bu dördüncü kuvvetten yoksun olduğu ülkelerde diktatörler egemen olur ve demokrasiler askıya alınır.
Medyanın işlevini yerine getiremediği ülkelerde, kamuda yolsuzluk, usulsüzlük, adam kayırma, mobbing tavan yapar.
İşlevini yerine getiremediği derken yanlış anlaşılmasın, biz yapmamız gerekeni her şartta yapıyoruz ve yaptık.
Kamuoyu adına Sakarya Üniversitesi özelinde sorulması gereken her soruyu sorduk.
İşimiz sormak, halkın aydınlatılmasına katkı da bulunmak zaten, hoş ne soruşturma ne inceleme ne de yargılama makamıyız.
Sakarya Üniversite’nde yaşanan bazı olumsuzluklara yönelik bilgilendirme ve uyarı görevimizi yaptık.
Ama bunun karşılığında, üniversite yönetimi kendilerini savunma ve kamu adına sorduğumuz soruları cevaplandırma görevini yerine getirmedi.
Ha, boş durmadılar elbet, üniversite yönetimi, hiç de şık olmayan bir davranışa yönelip basını tehdit etme, basına gözdağı verme, aba altından sopa göstererek ilgili haberlerin internet ortamında yayılıp okunmasını engelleme çabasına girdi.
Yetmedi, basını tehdit etme, üzerimize baskı oluşturma gayretleri de oldu.
Vız gelir tırıs gider elbet de ama bize yapılacak en büyük kötülük ve canımızın yakacak tavır, bizleri halk yani kamuoyu ile karşı karşıya getirme girişimleridir.
Örneğin; üniversitemizi küçük düşürmeye matuf hareketler iddiası!
Oysa, üniversitemizi küçük düşüren kendileri ve sorduğumuz sorulara karşılık tutarsız ve kamuoyunu bilgilendirmeden çok çok uzak açıklamalar yapılmasıdır.
Yani kamuoyunun kasıtlı ve bilinçli bir şekilde aydınlatılmaması ve aksine üzerimize salınması…
Dediler ki; “Bazı basın-yayın organlarında Üniversitemizi hedef alan asılsız, çirkin ve hakarete varan iddialar…”
Bu cümle veya devamı açıklamada iddiaların asılsız olduğuna dair tek bir delil yok.
Sevgili okur!
Olması gereken şuydu:
Üniversite yönetimi, cevap verme makamıydı. Cevap alamadık.
Kaldı ki kendilerine öyle Ahiret soruları da sorulmadı, hatırlarsanız.
Sorularımız gayet net ve basitti;
“Yurtdışından gelen öğrencilerden derneğe bağış adı altında para aldınız mı almadınız mı?
Şartı tutanlardan sabit 500 dolar ama tutmayanlardan fahiş oranda bir bağış alındı mı alınmadı mı?
Cumhurbaşkanımız fetö dershanelerini kapatınca, bir yardımcınız küplere binip ‘Firavun bunlar, tiran bunlar’ dedi mi demedi mi?
Yönetimiz ağırlıklı olarak eşleri fetö kasetlerini izleme toplantısı yapanlardan mı oluşuyor?
Evrakta sahtekarlık pahasına fetö soruşturması geçiren bir kişiyi kolladığınız, onu uzaklaştırmamak için geriye dönük evrak tanzim ettiğiniz iddia ediliyor, ne diyorsunuz?
Hakkınız da, kızınızı şartları tutmadığı halde Sakarya Üniversitesine aldırdığınız, hiç gerek yokken lojman tadilatına girişip üstelikte üç kez, üniversite paralarını çar çur ettiğiniz, personel yemekhanesinin altındaki endüstriyel mutfağı bozarak sırf kendinize şark köşesi yaptırdığınız, gibi bir sürü iddia…”
Bu sorulara yenilerini ekleme vakti geldi;
Şu üflesen yıkılacak Rektörlük binasını güçlendirme ve onarımı acil ve gerekliydi elbet ama bunu üniversitenin açık olduğu zaman dilimine sokuşturmak mı gerekiyordu?
Yarın bu konudan devam edelim…