TBMM’de bütçe görüşmeleri devam ediyor. Her anını takip etmeye çalışıyor, edemediklerimi tutanaklardan okuyorum.

Siz de takip edin mümkünse diyeceğim ama biraz sabır istiyor. Çünkü sataşmalar, hakaretler ve yakışıksız davranışlar havada uçuşuyor.

Ortada bir bütçe, bütçeyi sunan ve savunan bir iktidar grubu ve bütçeyi eleştiren bir muhalefet grubu var, peki bu kavgalar niye?

Malumunuz küfür ve kavga acziyetin ifadesidir. Nitekim bu yakışıksız davranışların sebebi de bütçelerini savunma noktasında aciz kalanların çaresizliğinden kaynaklanıyor.

Neyse, ben önemli bulduğum konuşmaları aktarmaya devam edeyim,

İYİ Parti adına konuşan Musavvat Dervişoğlu, nalına da vurdu, mıhına da… Bu konuşmayı özetlemek zorunda kaldığım için gerçekten üzgünüm;

“Bu bütçe sahipsizdir, bu bütçe yetim ve öksüzdür. Nerede bu bütçenin sahibi?

Anlaşılan odur ki bu bütçenin sahibi geçen yıl olduğu gibi bu yıl da kıymeti kalemin ucundaki mürekkepten menkul atanmış bürokratlar, kefili de Recep Tayyip Erdoğan’dır.

O zaman, bu bütçeye yeni bir isim vermek lazımdır; bu bütçe “Sayın Fuat Oktay'a veda, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a da elveda bütçesi” olarak tarihe geçecektir.

Siyasal bir perspektiften baktığımızda, Cumhurbaşkanlığı sürecinin kararnameler yoluyla Meclisin yasama yetkilerinin etkisizleştirilmesiyle sonuçlandığını görüyoruz. Bu sistemde, partili olanının, yalnızca Cumhurbaşkanı değil, bürokrasiden yüksek yargı mensuplarına kadar bütün devlet müessesini kapsadığını anlıyoruz. Ekonomik bir perspektiften baktığımızda ise tek adam rejiminin tüm siyasi ve içtimai hezeyanlarıyla birlikte bu millete büyük ekonomik bedeller ödettiğini, ödetmeye de devam ettiğini hep birlikte yaşayarak müşahede ediyoruz.

“Türkiye’yi uçuracağız.” vaatleriyle getirdiğiniz bu ucube siyasal düzene geçmeden evvel bu ülkede dolar kuru 4,60 bandıydı, bugün memleketi getirdiğiniz noktada ise 18 lira 60 kuruş; sayenizde doların Türk lirası karşısında kazandığı değer dört yılda yüzde 400. “Partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle hızlı kararlar alacağız, etkin yönetim olacak.” demiştiniz; gerçekten de kararları o kadar hızlı aldınız ki muhakemeyi, istişareyi ve uzlaşıyı yani bizatihi demokrasiyi yok saydınız. Tek bir kişinin iki dudağı arasına sıkışmış kararların bedeli dört yılda bütçe açığı beklentisini 65 milyar liradan tam 659 milyar liraya getirdi; yanlış duymadınız, bütçe açığı beklentisi dört yılda 10 kat arttı. O gün cari 27 milyar dolardı, bugün 255 milyar dolar. O gün işsiz sayısı 3 milyon 315 bin iken bugün 7,5 milyon. Daha sayalım mı? O gün mazot 5 lira 65 kuruştu, bugün 24 lira. O gün faize 73 milyar harcıyorduk, bugün 565 milyar lira. O gün her vatandaşımız 890 lira faiz yüküyle doğuyordu, bugün bu rakam 6.700 Türk lirası. Ziya Paşa’nın güzel bir sözü vardır, herkes kullanır “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Hesap ortada, muhasebe de ortada; milletimize verdiğiniz sözlerle eylemleriniz, eylemlerinizle elde ettiğiniz neticelerin arasındaki çelişki de ortada.

Yirmi yıldır Türkiye’yi tek başınıza yönettiniz. Yirmi yıllık iktidarınızda 2 trilyon 504 milyar dolar vergi topladınız, 131 milyar dolar borç kullandınız, 63 milyar dolarlık özelleştirme yaptınız. Kendinizden önceki 57 hükûmetin yetmiş dokuz yılda harcadığı paranın 4 katını tam yirmi yılda harcadınız. Son yirmi yılda hiçbir hükûmete nasip olmayan kaynakları ve zamanı kullandınız. Kusura bakmayın ama size tanınan sürenin artık sonuna gelindi.

Türkiye’yi dünyanın ilk 20 ekonomi liginden düşürdünüz, Türk milletini enflasyon ve kredi yükü altında ezdirdiniz, Türk lirasını tarihin en değersiz seviyesine getirdiniz. Şimdi çıkmış, devlet imkânlarını pervasızca kullanarak partinizin yüzyıl propagandasını yapıyorsunuz. Yirmi yıllık iktidarınızı muhasebesini şöyle bir yapınız, Türkiye’nin gelecek yüzyılında zaten olmayacağınızı da göreceksiniz. Cumhuriyetin birikimlerini, kamu mallarını da haraç mezat sattınız; hem de Türkiye'nin en büyük şirketlerini, fabrikalarını, limanlarını, enerji üretim tesislerini, telekomünikasyon ağını, elektrik ile doğal gaz dağıtım şebekelerini sattınız. Cumhuriyetin tüm bu kazanımlarını pervasızca dağıtmanıza rağmen, iktidarınızın son kertesinde Türkiye'ye bıraktığınız dış borç yükü 500 milyar dolara yaklaştı, cari açık ise 255 milyar dolar. Türkiye'yi bu ekonomik çöküşe mahkûm eden bir iktidar olarak şimdi cumhuriyetin 100’üncü yıl bütçesini yapıyorsunuz, önümüzdeki yıl içerisinde de hep birlikte 100’üncü yılı kutlayacağız. Soruyorum sizlere: Cumhuriyetin 100’üncü yılında, 100’üncü yılı kutlamaya yüzünüz var mıdır?

Siz bu millete nimet değil külfet olmuşsunuz, gerçekleri göremeyecek kadar kör olmuşsunuz haberiniz yok. Siz, geriye sadece enkaz bırakıyorsunuz ama bunun yanında, enkaz olmuş gidiyorsunuz ondan da haberiniz yok.

İktidarında kamuya ait en stratejik ve önemli üretim tesislerini satanlar, şimdi, çıkmış, hiçbir rahatsızlık duymadan “Seçimden önce ucuz bakkal açacağız.” diyorlar. Şu soruyu size bütün samimiyetimle ve yürekten soruyorum: Ben eleştirirken utanıyorum, siz vadederken rahatsız olmuyor musunuz?

100’üncü yılda yüzünüz var mı demiştim ya, yüzünüz yok çünkü bu millete verdiğiniz sözlerin hiçbirini tutmadınız. “2023’te Türkiye'yi en büyük 10 ekonominin arasına sokacağız.” diyerek milletimize söz vermiştiniz, 90 yılında en büyük 20 ekonomi arasında bulunan Türkiye'yi 22’nci sıraya düşürdünüz.

Türkiye'nin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında girdiği tek liste, ülkem adına üzülerek ve hayıflanarak söylüyorum, kara para aklayanların bulunduğu gri liste olmuştur; Türkiye'yi düşürdüğünüz duruma bakın. Memleketimize bunu yaşattınız ya, yazıklar olsun bizlere.

“Kişi başına düşen millî geliri 25 bin dolara çıkaracağız.” dediniz, 10 bin doların altında kaldı. “2 trilyon olacak.” dediğiniz millî gelir ise 1 trilyon doları dahi göremedi. Yüzde 5 olarak belirlediğiniz işsizlik hedefi yüzde 10’un üzerine çıktı. Gerçeklerle bağını koparmış olan TÜİK'in rakamlarına göre bile enflasyon yüzde 85’in üzerinde. Enflasyon ile işsizliğin toplamından oluşan Dünya Sefalet Endeksi de ortada. Ülkem ve milletim adına üzülerek söylüyorum, yirmi yıllık iktidarınızın sonunda Türkiye, Arjantin'i de geride bırakarak Sefalet Endeksi'nde 156 ülke arasında 1’inci oldu. İktidarınızın yirmi yıllık hikâyesi artık sona ererken Türkiye'yi taşıdığınız tek zirve işte budur; o da sefaletin zirvesidir.

İktidar sahipleri de dâhil olmak üzere “Herkes biliyor, geminin su aldığını/ Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini/ Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu.” Bu, ünlü bir şairin şiiri. Şimdi geldiğimiz noktada seçim sathına yaklaşırken bu hileli zarlarla son bir oyun oynamanın peşindesiniz. Devletin tüm imkânlarını iktidar partisi için kullanan, istatistikleri manipüle eden, troller ve yandaş kalemlerle tahkim edilen, âdeta kurduğunuz kumar masasında milletin aklıyla alay eden ucuz bir propaganda oyununu sahnelemeye çalışıyorsunuz.

Yirmi yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz sanki yarın teslim alacakmış gibi vaatlerde bulunuyorsunuz. İktidarınızın raf ömrü tükenmiştir ama bahanelerinizin tükenmediğine şahit oluyoruz. Bırakın şu “dış güçlerin planları, lobilerin sinsi kumpasları” gibi mazeretlerin ardına saklanmayı; dış güçlerin kuvveti, içerideki iktidarın acziyetinden kaynaklanır. Devlet mazeret ve acziyetle yönetilemez.”