Karşılaştığım, görüştüğüm, konuştuğum herkesin ortak derdi; ekonomik kriz, yokluk, işsizlik, geçim sıkıntısı…

Gerçekten de Türkiye belki de tarihinin en derin ve uzun süreli krizini yaşıyor.

Üstelik bu krizin dibi de görünmüyor ki, ha gayret az kaldı, biraz sabır diye kendimizi avutabilelim, o da yok.

İktidar ortakları sabır ve şükür diyor, hatta halkın bir kısmını sabırsızlık ve şükürsüzlük ile suçluyorlar.

Nasıl yani?

Halk pazarda sebze ve meyvelerin yanına yaklaşamıyor. Millet pahalılıktan arabasına yakıt koyup eş, dost akraba ziyaretine gidemiyor. Anneler okula giden çocuğuna ortalama bir kahvaltı çantası oluşturamıyor, insanlar eve misafir gelirse rezil oluruz düşüncesiyle ya kendini bir yerlere atmış ya da evde yokuz gibi davranıyorken neye sabredelim.

Şükür, beterin beteri var anlamında ise doğru.

Sabır, yarın bir şeyler değişecek anlamında kullanılırsa yerinde bir terim…

Ve şükür, Allah’tan gelenedir bizim anlayışımızda, kuldan geliyorsa kızmak, bağırmak, itiraz etmek, dur demek her şeyden ve herkesten önce bir mümin tavrıdır.

İktidar da bunun için Diyanet üzerinden sabır ve şükür telkinleri yapıyor zaten…

Lakin yemez… Kimse de yemiyor zaten. Her şeyi elinize yüzünüze bulaştıracak ve şükret, beterin beteri var diyecekseniz, yok öyle yağma!

Ha, olağanüstü, doğal afet türü bir kriz yaşıyorsak, dua ve sabır edelim ama bizzat sorumlusu olduğunuz bir krize neden sabredelim ki?

Dolayısıyla biz adaletsiz gelir dağılımına, enflasyona, keyfi hukuk düzenine "iyi ki daha kötü değil" diye şükretmeyeceğiz.

Ve her ne derseniz deyin, bu bozuk sistemi değiştirmek, sebep olanları ilk seçimlerde göndermek için mücadele edeceğiz.

Sizin nezdinizde bu da büyük bir suç hatta ihanet ama çaresi yok, kendi kaderimizi kendimiz tayin etme hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.

Siz ekonomiyi batırın, en azından düzeltmek için çaba harcamak yerine kendinizin ve iktidarınızın siyasi ömrünü uzatmak için çabalayın, üstelik bir de eleştirenlere kızın, yok öyle…

Tam sabredeceğim, bir bakıyorum ki Merkez Bankası yüzde 12 ile enflasyonun çok çok altında bankalara para veriyor mesela…

Ve o bankalarda ortalama yüzde 30 faizle ihtiyacı olanlara verirken, bu ülkede faizin düştüğüne, nas gereği hakaret edildiğine ve bu kafa ile ekonominin düzeleceğine nasıl inanalım?

Oradan buradan kırpıp pazardan mutfaktan cüzdandan nereden bakarsanız bakın yüzde 180’in altında olmadığı belli olan enflasyonu yüzde 80 ilan edenlere nasıl güvenelim?

Hadi sizin oranınızı doğru sayalım. Enflasyon 80 iken, insanlar yüzde 12 faiz alacağını bilerek bankaya para yatırır mı? Mümkün değil.

E o zaman Merkez Bankası yani devletin kasası bu parayı nereden buluyor da bol keseden bankalara, onlar da firmalara dağıtıyor?

Ya para basıyor ya borç alıyor ya da zamlar marifetiyle halktan topluyorlar. Bunun başka bir yolu, başka bir izahı yok.

Bu ülkede ‘kara para’ aklanacak hali yok ya! Yok mu gerçekten?

Tamam sizin yazdığınız ekonomi kitabında bu gerçeklere yer yok amma para basarsanız enflasyon azar. Borç alırsanız ve bunu üretime kanalize etmez yani borcu borç ile öderseniz, sarmala girersiniz ve şimdi olduğu gibi borcun faizi ana borcu geçer, ki geçiyor, onu da yine fahiş zamlarla vatandaş ödüyor.

Yani diyorlar ki; Ben seçimlere kadar bankaları ve firmaları ayakta tutayım, vatandaşın sırtına basıp kafamızı su üstünde tutalım ki boğulmayalım, gerisi Allah kerim…

Hadi canım demeyin, o zaman izah edin.

Tarım bitti bitecek, üretim yokken gıda fiyatları nasıl düşecek? Anlatın, ikna edin, bizi yalanlayın.

2008 yılında 1,1 milyon olan çiftçi sayısı şimdi 500 binin altına düşmüş, sanayici üretip ihraç ettiği malın hammaddesini alamıyorken nasıl olacak?

Rusya Ukrayna savaşı sebebiyle turizm eller yukarı olmuşken bu ülkeye döviz nasıl nereden girecek?

Kasanız eksi rezerv iken kur nasıl düşecek ve sanayi nasıl dönecek?

Tarım ve sanayide ithal bağımlısı olan Türkiye yarattınız. Çarpık sisteminizi sürdürmek yani ithal ederek üretmek için borç aldıkça alıyorsunuz.

Üstüne bir de saçma sapan ekonomik tezlerinizle kurlara tavan yaptırmış, Türk lirasının anasını ağlatmışsınız.

Üstelik dolar kurunu kontrol etmek için de bugüne kadar yaklaşık 180 milyar lira çaktırmadan faiz ödemişsiniz ve ülkeyi bugün 1,4 trilyon TL ana para, 1,7 trilyon TL faiz öder hale getirmişsiniz.

Nasıl düzelecek?

Bırakın ekonomisti, ticaret lisesi seviyesinde ekonomi ilen birisi bile sorsanız, bütün bunları neden yaşadığımızı ve bundan nasıl kurtulacağımızı size anlatır.

Ama bunun için öncelikle ‘faiz sebep enflasyon sonuçtur’ inadınızdan vaz geçmeniz gerekiyor!

Eğer faiz politikasında diretilmeseydi kur şimdi 9 TL civarında olacaktı.

Petrolün varil fiyatı 100 dolar ise ödeyeceğimiz rakam 900 TL olacaktı. Peki şimdi ne ödüyoruz; ortalama 1500 TL…

E canım enerji zamlandı. Zamlandıysa bütün dünyada zamlandı, kim battı?

Kaldı ki elbette enerjiye dışarıda zam geldi ama bu gelen zamlar hükümetin bize yaptığı zamlar kadar değil.

Hadi olup bitene şükrettik, düzeleceği umuduyla da sabır edelim de tünelin ucunda ışık var mı? Yok, bizi beterin beteri bekliyor.