Rektör Fatih Savaşan’ın, Kıbrıs’ta öğrenim gören kızını özel öğrenci statüsü ile Sakarya Üniversitesi’ne aldırmasıyla ilgili yazımıza her kesimden tepkiler yağarken rektör amiyane tabiriyle kulağının üzerine yattı.
Rektörün bu tavrı ‘minareye kılıf bulamadılar’ tezimizi doğruladı…
Sakın ola ki ‘Yapanın yanına kar kaldı’ sanılmasın. Bu olay ilgili ve yetkili makamlarca not edildi, bayağı renkli bir kalemle üstü çizildi ki, rektör ve yakınları kendi aralarında ‘artık ipimiz çekildi, bu son dönemimiz olacağa benziyor’ şeklinde konuşmaya başlamışlar.
Kalan zamanlarını nasıl değerlendireceklerini hep birlikte göreceğiz.
Yorumlardan ve üst düzey hatta rektörün atanmasına vesile olan kaynaklarımızın aktardıklarından anlıyoruz ki rektör üzerinde büyük bir memnuniyetsizlik dolayısıyla pişmanlık var.
Bu manada serzenişte bulunan bir kaynağım diyor ki; “Rektör atamaları bizim için siyasi risk. Biz bu riski göze alıyoruz, muhalif görüşlere göğsümüzü siper ediyoruz. Sen de gereğini yap be arkadaş! Öyle hareket et ki, muhalifler diyecek söz bulamasın, seni oraya getiren bizler de pişmanlık duymayalım, haklı çıkalım. Bu, bu kadar zor mu yahu?”
Kaynağım ve türevleri yaptıklarıyla değilse de serzenişleriyle son derece haklılar.
Yaptıklarıyla haklı değiller çünkü, böyle rektör ataması olmaz.
Malumunuz YÖK icat edilmeden önce yani 1981 yılına kadar her üniversite kendi rektörünü seçimle belirliyordu. YÖK’ün kurulması ile birlikte bu yetki YÖK’e ve cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Kenan Evren’e geçmişti.
1992’de düzenleme yapıldı, buna göre 6 aday seçimle belirleniyor, YÖK bu sayıyı kendince kıstaslarla 3’e düşürüyor, cumhurbaşkanı da bu üç kişiden birini atıyordu.
Sonra malumunuz 2018’de çıkarılan bir kararname ile ‘seçim yapılmasına gerek yok, zaten bu seçimler üniversitelerde huzuru bozuyor’ denildi. Buna göre seçimler kaldırımdı. Şartı tutan herkes aday oluyor, adaylar YÖK’e bildiriliyor, YÖK sayıyı 3’e düşürüp cumhurbaşkanına sunuyor.
İşte bu yolla yapılan bir atamanın siyasi faturası da oluyor elbet. Dolayısıyla rektör belirleyen siyasi erk, kılı kırk yarmak zorunda ki binlerce öğretim üyesi, personel, öğrenci ve aile efratlarıyla milyonları bulan bir kesime yaşatılacak mağduriyetin siyasi faturasını ödemek zorunda kalmasınlar.
Maalesef Sakarya özelinde bu durum yaşanıyor. Rektörü getirenler bin pişmanken, destekleyenler hatta bu manada yandaş sendika bile isyan bayrağını açmış durumda…
Çok mu şaşırdım? Hayır… Aksine şaşıranlara şaşırırım.
Ne bekliyorsunuz ki? Bir nevi ‘bana nasıl atandığını söyle, sana nasıl davranacağını söyleyeyim’ durumu bu…
Daha önce de yazdığımız gibi ‘ilk düğme yanlış iliklenince gerisi sonradan düzelmiyor’…
Sayıştay, üniversitelerle ilgili denetim raporunda, görevde yükselmeye tabi kadrolara atama işlemlerinde, kariyer ve liyakat ilkelerine aykırı davranıldığını ortaya koymuştu.
Peki, ne bekliyordunuz ki?
Rektörleriniz kariyer ve liyakat ilkelerine uygun atanıyor da, atanan o rektörler mi kendi bünyelerinde kariyer ve liyakat ilkelerini çiğniyor?
Hayır…
İlk düğmeyi yanlış ilikleyince sonrası düzelmiyor ve haliyle balık baştan kokuyor.
Bütün kamusal alanın en temel sorunudur, liyakatsiz atamalar…
Koçi Bey’in ta 17. Yüzyılda belirttiği ve uyardığı gibi “devlet yönetimine atamalar yapılırken üzerinde titizlikle durulması gereken konu liyakattir.
Liyakatli devlet görevlisi görevini tam manasıyla ifa eder ve üzerine düşen tüm sorumlulukları layıkıyla yerine getirirken; liyakatten uzak olan görevli ise işlerini savsaklar, üstesinden gelemediği işleri gizlemeye, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu göstermeye çalışır.
Liyakatli kişi görevini layıkıyla yaptığı için her zaman dürüst olur ve hiçbir kimsenin önünde eğilip bükülmez. Liyakatten uzak olan kimse ise üstesinden gelemediği işleri başkalarına yaptırmak zorunda kalır. Bunun için de sürekli birilerinin önünde eğilmek zorundadır.”
Sırası gelmişken, bizim 657 sayılı Kanun'un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir.
Lakin siyasetin, hamasetin, kayırmacılığın zirvesinde olduğumuz için neredeyse hiçbir atama ve görevlendirme liyakat ilkesine göre yapılmıyor günümüzde…
İşin ilginç ve acı tarafı tamamen bağımsız ve özerk olması gereken üniversitelerin bile iktidar erkinin çiftliğine döndürülmüş olması…
Oysa gelişmiş ülkelerde üniversiteler siyasal erkin, piyasanın, bürokrasinin denetimi ile yönetilmiyor. Tamamen bağımsız ve özerk durumdalar. Haliyle bu durum direk olarak ilgili ülkenin demokratik sistemine ve bu sistemin yürütülmesine etki ediyor.
Ortaya çıkan, bana üniversiteni söyle, senin nasıl bir ülke olduğunu söyleyeyim durumudur…
Ne zaman Sakarya Üniversitesi’nden söz edecek olsak, hani derler ya bir dokundum bin ah işittim durumu çıkıyor ortaya…
Son aldığım habere göre bir lojman’ konusu var ki evlere şenlik…
Bu durumda iktidar yetkilileri, yani rektörün atanmasına vesile olanlar ’ah be kardeşim, bunu da mı yaptın’ demesinler de ne yapsınlar.
Rektör hazretlerinin üçüncü lojman tadilatı garabetini bir dahaki yazımıza bırakalım.