Tamam, ciğerlerimiz yanıyor.
Büyük felaketlerden birini yaşıyoruz, tamam…
Ama sağduyulu olmalı, bu felaketi başka felaketlere evirme niyetinde olanlara da prim ve fırsat vermemeliyiz.
Ben de ekran başında kahroluyor ama olup bitenlerden ziyade olacaklar konusunda tedirginlik yaşıyorum, her aklı başında insan gibi…
Çünkü yalan haberlere bağlı, toplumu galeyana getirecek cinsten provokasyonlar havada uçuşuyor.
Nitekim RTÜK de benim gibi düşünüyormuş ki haklı ve yerinde bir uyarı yaptı.
Bazı kurumsal ve kişisel yayınlarla milletimizi olumsuzluğa sevk etme gayretinde olanlara karşı dikkat edilmesini, toplumsal hassasiyetin oluştuğu bu durumlarda herkesin sorumluluk bilinci içinde hareket etmesini, haberlerin soruşturulmadan ve teyit edilmeden yayınlanmamasını istedi, haklı olarak…
Evet, böyle durumlarda kulaktan dolma bilgilere riayet edilmemesi, özellikle sosyal medya üzerinden korku ve panik oluşturabilecek asılsız haberlere yer verilmemesi gerekiyor.
Ama nerede?
Malumunuz haysiyet sorunlu Melih Gökçek bile büyük bir provokasyona imza attı ki basit sosyal medya kullanıcıları neler yapmaz?
Bu ülke büyük provokasyonlar yaşadı ve yıllarca acısını çekti.
Bu görüntüleri izlerken bazıları geldi gözümün önüne, örneğin 6-7 Eylül olayları…
Ben hatırlatayım da hissesi sizin olsun.
1955 yılı Türkiye’de siyaseten en karışık dönemlerden biriydi. Menderes hükûmeti içeride vadettiği şeyleri yapamıyor, ekonomi gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Kıbrıs’ta yaşanan sorunlar, hükûmetçe içeride olanları unutturmak için bir malzeme olarak da kullanılıyordu.
1955’in yaz döneminde, Kıbrıs’taki gerginlikleri takiben özellikle Hürriyet gazetesinde İstanbul’da yerleşik Rumlara karşı bir kışkırtma kampanyası başlatılmıştı.
Yapılan haberlerde Patrikhane’deki din adamlarının Kıbrıs’taki Rum bağımsızlık mücadelesi için para topladıkları iddia ediliyor ve şimdilerde AKP’nin kadrolarını oluşturan Milli Türk Talebe Birliği türevi kuruluşlarca insanlar galeyana getiriliyordu.
6 Eylül günü İstanbul’daki başta Rumlar olmak üzere gayrimüslimler, Selanik’teki Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı yalan haberiyle hedef haline getirildiler.
Bu haberle galeyana gelen kitleler ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülerek gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yakıp yıktılar.
6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkımı gerçekleştirirken, bu toprakların yaşadığı en büyük utançlardan birinin de altına kirli imzalarını attılar, maalesef…
Resmi kaynaklara göre 4 bin 214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul tahrip edildi. Tabii bunlar resmi rakamlar sadece. Kiliselere saldırıldı, içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalara zarar verildi. 73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi. Olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti.
Saldırıların kontrol edilemeyince sıkıyönetim ilan edildi.
Bir ilginç bilgi daha;
Yıllardır bu ülkede birçok örneğini yaşadığımız gibi, olaylardan yine muhalefet sorumlu tutuldu, CHP’liler, solcular ve Komünistler tutuklanıp işkenceler eşliğinde sorgulandılar, yargılandılar. Ne tesadüftür ki, benzeri bir provokasyon olan Madımak yangınında öldürülmek istenen Aziz Nesin de onlardan biriydi.
Neyse, günümüzde ders almamız gereken en önemli bölüme gelelim.
İşin içinde hükümetin parmağının olduğunun işaretlerinden bir tanesi; Menderes hükümetine yakın İstanbul Ekspres gazetesinin daha olay gerçekleşmeden iki saat önce, “Ata’mızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskısını yaparak yangına körükle gitmesiydi.
Bir diğeri de, yıllar sonra, o dönemin Seferberlik Tetkik Kurulu görevlilerinden olan, 1988-1990 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu’nun yaptığı itiraf;
“6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.”
Demek ki neymiş, hiçbir şey gördüğünüz, size gösterilmek istendiği gibi olmayabilirmiş.
Bu ülkede Çorum, Maraş, Sivas olayları yaşandı.
Bu ülkede aynı silahtan çıkan kurşunlarla sabah sağcı akşam solcular öldürülerek 12 Eylül gibi bir şerefsizliğin alt yapısı hazırlandı.
Bu ülkede iktidarlar, iktidarlarını pekiştirmek için tabanını diri tutmak adına çok büyük toplumsal algı operasyonları yaptılar.
Bu ülke “Bombalar patladıkça oyumuz artıyor” diyen Başbakan gördü.
Bu ülke, girdiğimiz kirli savaşı halka benimsetmek için ‘gerekirse gönderirim karşı tarafa adamlarımı, iki füze fırlattırırım bize doğru’ diyen yetkililer gördü.
Demem o ki, dikkatli olun, oyuna gelmeyin, birliğimize, bütünlüğümüze halel getirilmesine alet olmayın.