Hazreti Ömer kıssaları anlatarak gelenlerin devri iktidarında kimleri kıskanır olduk?
Kimlere gıpta etmeye başladık?
İşte onlardan biri;
Namuslu adamdı. Cuntaya direndi. Altı defa vuruldu. Defalarca tutuklandı. 14 yıl hapis yattı.
Demokrasiye geçildi… Cumhurbaşkanı seçildi!
Cumhurbaşkanlığı sarayı vardı ama, kabul etmedi, sarayda oturmadı.
Aslında evi bile yoktu.
40 yıldır eşine ait köy evinde oturuyorlardı, orada oturmaya devam etti.
Mesai saatleri dışında, sıradan yurttaşlar gibi yaşıyordu, hatta köy evinde su tesisatı bile yoktu, bahçedeki kuyudan su çekiyordu.
12 bin dolara denk gelen maaşının yüzde 90'ından fazlasını yoksullara, hayır kurumlarına bağışlıyordu.
Peki nasıl geçiniyordu? Eşi çiçek yetiştiricisiydi, “eşimin kazancı bize yetiyor” diyordu.
Makam uçağını hiç kullanmadı, özel uçağa bile hiç binmedi, Merkel gibi tarifeli uçakla yetiniyordu.
Devletin makam otomobili yerine 87 model Vosvos’una bindi. Benzin parasını bile cebinden ödemeye devam etti.
Şoförünü milletvekili yapmadı, çünkü şoförü de yoktu.
Koleksiyoncu bir Arap şeyhi arabasına 1 milyon dolar teklif etti. Satmadı.
Niye reddettiniz diye sordular?
Cevabıyla, hem gazetecilere hem Arap şeyhine ama genelde paraya tapan yöneticilere güzel bir ders verdi; “Aslında satıp yoksullara dağıtmak estirdim ama köpeğimi veterinere götürmek için buna ihtiyacım var, çünkü Manuela bu otomobili çok seviyor” dedi.
Koruması yoktu.
Devletin kendisine tahsis ettiği resmi polisleri bile asli görevlerine geri gönderdi, yurttaşlar sokakta nasıl dolaşıyorsa, o da öyle dolaşmaya devam etti.
Birikimi yoktu, banka hesabı yoktu, kredi kartı yoktu.
Cumhurbaşkanlığı görevini devraldığında mal varlığı sadece nakit 1800 dolardı, cumhurbaşkanlığı görevini devrederken, gene aynıydı.
Cumhurbaşkanlığı süresi bitti, illa gene seçileyim, aman koltuğa yapışayım, kazık çakayım, oyları çalayım filan demedi. Emekli oldu.
Jose Mujica… Uruguay cumhurbaşkanı…
Ülkesinin en önemli özelliğini de bizi yönetenler taa Uruguay’dan sığır getirince öğrendik.
Baktık ki, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce ülkesinin “tarım” bakanı olan Jose Mujica, sadece beş yılda tarımı Uruguay topraklarının yüzde 90'ında yapılır kılmış, Uruguay'ı buğday, pirinç, mısır, arpa, yulaf deposu haline getirmişti.
Ülkesinin canlı hayvan varlığını, sığır, koyun, domuz, kümes hayvanları varlığını, toplam 45 milyona çıkardı.
Ülkesindeki canlı hayvan nüfusunu, ülkesindeki insan nüfusunun 13 katına çıkardı, her bir vatandaşına 13 besi hayvanı düşüyordu.
Uruguay dünyada “küçük ülke büyük bonfile” sıfatıyla anılır oldu.
Yılmaz Özdil’in deyimiyle; “üç çocuk yapmayı teşvik etmek yerine, en az üç inek yapmaya kafa yormuştu.”
Süt ürünleri sektörünü beş katına büyüttü.
Sadece topraklarının bereketini değil, denizlerinin bereketini de arttırdı, tarladan elde edilen gelirin önemli bir kısmını denize döktü, balıkçılık patladı, üç yılda üç katına çıkardı.
Tarım ve hayvancılık sayesinde işsizliği azalttı, kişi başına düşen geliri arttırdı, maaşları yükseltti, köyden kente göçü durdurdu.
Bizim Tarım bakanı gibi; “Paramız var ki alıyoruz kardeşim!” demek yerine ülkesini tarım ve hayvancılıkla kalkındırdı.
Biz “Yahu üç tarafımız denizlerle çevrili ama adam gibi bir balık yiyemiyoruz” diye hayıflanıp, iklimi ve mevsimleri düzenli, toprağı son derece bereketli, ırmakları gani bu ülkede yaşayıp da neden dışarıdan tarım ürünü ithal ediyoruz” sorusuna cevap ararken Uruguay’ı ve yöneticisini görünce şok olduk elbette…
Bir bizimkilere baktık, bir de paraya tamah etmeyen, sıradan yurttaşlar gibi yaşayan, beytül mala son derece önem veren örnek lidere…
Evet, namuslu, dürüst çalışkan ve örnek bir lider varmış dünyada…
Ama ülkesi İslam ülkesi ve kendisi de Müslüman değilmiş maalesef…
Haliyle kıskandık…
Gıpta ettik…
Ne diyeyim, bizi bu duruma düşürenler ve sebep olanlar utansın!