İktidar, depremin yaşandığı 10 ilimizi “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” olarak ilan etti. Doğru bir karardı. Ama ardından aynı gerekçeyle OHAL talebi gelince hemen herkesin kafası karıştı.
Gerekçesi; ‘Arama kurtarma faaliyetlerinin ve sonrasındaki çalışmaların süratle yürütülebilmesini temini, yaraların en kısa zamanda sarılması için’ denilen talep TBMM’de iktidar cephesi oylarıyla kabul edildi.
Bu konuda muhalefetle aynı görüşte olduğumu belirterek, bugün İYİ Parti’nin tutanaklara geçen itirazını ve sebebini aktarayım. Yarın da CHP inşallah.
İYİ Parti Grubu adına Musavvat Dervişoğlu konuştu;
“Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’a olağanüstü hâl yetkileri verilmesi talebi üzerine toplanmış bulunmaktayız. Biliyorsunuz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yasama işleyişine ve yargının bağımsızlığa halel getirmek pahasına sağladığını ifade ettiği tek husus hızlı ve etkin karar alma iddiasıdır.
Anayasal ve yasal düzenlemelerin tamamı bugün yürütme erkine ve onun emrindeki kamu kurumlarına tam yetki vermesine rağmen iktidarın olağanüstü hâl ilan etme girişiminin sebebini burada, milletin iradesinin tecelligâhı olan Gazi Mecliste izah etmesi gerekir çünkü eğer burada temel meselemiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye sevk ve görevlendirilmesi meselesi ise bu yetki hâlihazırda yürütmenin elinde mevcuttur.
İktidar, olağanüstü hâl yetkisi olmadan da Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm unsurlarını bölgeye yönlendirebilir, istediği nispette ve şekilde sevk ve idareyle birlikte görevlendirmesini de yapabilir.
Bu noktadan hareketle, siyasi açıdan sorulması son derece haklı bir soruyu iktidar partisi mensuplarına yöneltiyoruz: Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yürütme erkine verdiği geniş yetkiler kompozisyonunda bulunmayan hangi yetkiyi iktidara vermektedir?
Olağanüstü hâlle amaçlanan deprem bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarını kullanmak ise bunun için olağanüstü hâle ihtiyaç yoktur. Olağanüstü hâl, size, afet hâlinin ilanına kıyasla afetle mücadele konusunda herhangi bir ilave etki ve imkân da tanımamaktadır.
Olağanüstü hâle mevcut durumda ihtiyaç yok çünkü olağanüstü hâl, afet bölgesi ilanına ek olarak sadece hak ve özgürlüklerin askıya alınmasına imkân veren bir düzenlemedir. Bunların askıya alınmasına ne gerek var, neden gerek var, bunu bir kez daha açıklamanız icap ediyor.
Olağanüstü hâl afetle mücadeledeki yetersizliğin tartışılmasını, gündeme getirilmesini yasaklamaktan, iyi niyetli uyarıları engellemekten başka ne işe yarayacaktır, bunu neden istiyorsunuz, neden istemektesiniz, buradan açıklamalısınız.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilirken söylediklerinizi de lütfen bir hatırlayınız. “Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle hantal bürokrasiyi kaldırıyoruz, kararların hızlı ve etkin bir biçimde alınmasını sağlıyoruz.” demiştiniz. Mademki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi geniş yetkiyle birlikte iktidara hızlı karar alma mekanizması sağlamıştır, iktidar şu an hangi yetkiden yoksundur ki kendisini yeni yetkilerle de donatmak istemektedir?
Bu soruya çok açık ve net bir cevap vermek durumundasınız. Bakınız, üstelik ortada, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ve Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun gibi farklı kanunlar da var.
Afetlerin meydana gelmesi durumunda bu kanunlar mülki amirlere olağanüstü nitelikte pek çok yetki sağlamaktadır. Olağanüstü Hâl Kanunu’na paralel pek çok düzenleme bu ifade ettiğim kanunlarda yalnızca afetin yarattığı yıkıma matuf olarak yer almaktadır ve hâlihazırda da iktidarın yetki alanındadır.
O hâlde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığını iddia ettiğiniz hızlı karar alma mekanizmaları varken, partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin yürütme erkine sağladığı geniş yetki ve imtiyazlar varken ve hâlihazırda afetle ilgili kanunların mülki idare amirlerine verdiği salahiyetler varken iktidarın olağanüstü hâl ilan etmesi talebinin hiçbir tutarlı ve mantıklı izahı yoktur.
Bir noktaya dikkat ediniz. Şu anda iktidarın uhdesinde olmayıp da olağanüstü hâlle ona verilecek yetki hangisidir? O yetkiyi ben size söyleyeyim: Anayasa’nın 104’üncü maddesinin on yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilme yetkisidir yani Cumhurbaşkanının, kararnamelerle kişi hak ve hürriyetlerini sınırlama yetkisi söz konusudur.
Ayrıca, Olağanüstü Hal Kanunu’nun 27’nci maddesi, mahalli idarelere ait yetkileri de düzenlemektedir. Olağanüstü hâlin ilanı hâlinde, belediyelere ait olan karar alma ve uygulama yetkisinin valiliklere ve kaymakamlıklara devri durumu söz konusudur.
Bugün bize lazım olan, kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlamak ve yeni kayyum modellerinin oluşturulmasına seyirci kalmak değil, vatandaşlarımızı, afet bölgesindeki canlarımızı karşı karşıya kaldığımız bu facianın yıkıcı etkilerinden kurtarmaktır.
Hâlihazırdaki anayasal ve yasal düzenlemeler, bölgede gerekli sevk, idare ve icraatları yapmak için yeterlidir. Olağanüstü hâl kararının alınmasıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılamayacağından denetlenemeyen ve sorgulanamayan bir siyasal süreci başlatmanın hiçbir anlamı yoktur.
Bütün bunlara rağmen koordinasyonsuzluk, hazırlıksızlık, müdahale kabiliyetindeki yetersizlik nedeniyle eksikliklerin ikmali bakımından kısa bir süre olağanüstü hâle ihtiyaç varsa bir aylık olağanüstü hâl ilanına sıcak bakabileceğimizi de iktidar partisine bildirdik, reddedildi.
Kurumları işleyen sağlıklı demokrasilerde olağanüstü hâl tarzında yöntemlere gerek kalmaksızın kriz yönetimi yürütülebilmelidir. Olağanüstü hâl ve benzeri yöntemler sadece afet ve acil durumlarla ilgili teknik ve insani çalışmalarla sınırlı kalmaz, kanser gibi her yere yayılma istidadı sergiler.
Özellikle, iktidarda otoriterliğe meraklı ve hevesli siyasi aktörlerin bulunduğu ülkelerde olağanüstü hâl yönetimi amacından sapmaya çok müsaittir. Gönüllü muhalif dernek ve örgütlerin çalışmalarını engelleme, bilgi akışını kontrol etme gibi arayışlar olağanüstü hâlin arkasına gizlenmesi muhtemel niyetler arasında sayılabilir.
İletişim Başkanlığının devreye soktuğu suçlu yazılımlar ve RTÜK Başkanının basın kuruluşlarını tehdit eden açıklamaları bu yöndeki şüpheleri doğrulayacak göstergelerdir. Kısacası, mevcut durumda ihtiyacımız olan, bir olağanüstü hâl yönetimi değil, etkili ve yerinde bir afet yönetimidir, bir devlet ciddiyetidir.”