Üniversitelerin yeniden yüz yüze eğitime geçmesi ile birlikte tüm Türkiye, öğrencilerin barınma sorununu tartışmaya başladı. Adı da “Yurt sorunu” oldu…

Gençlik yıllarımdan beri bu sorunu hep tartışır dururuz.

Saray iktidarı geldi aynı sağlık alanında yazdıkları palavra hikayeler gibi üniversite gençliğinin barınma imkanları ile ilgili bir dünya masal anlattı durdu. Tablo bugün tüm çıplaklığı ile ortada. Ankara’da tüm hatırlı zat-ı muhteremler, eşten dosttan gelen çocukları için yurt bulma talepleri için mesai harcıyor.

Anayasa Madde 36; “Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir” diyor.

Yani en temel insan haklarından biridir konut ve barınma hakkı... Anayasal bir hak, anayasa ile sağlanmış bir hak.

Ve ekliyor; “Devlet bu hakların gerçekleşmesi için şehirlerin ve diğer yerleşim birimlerinin tarihi ve kültürel nitelikleri ile çevre değerlerini de esas alan bir plan çerçevesinde gerekli tedbirleri alır.”

Peki, yurttaşlarına barınma olanağı sağlamakla mükellef devlet, özellikle yoksul, yoksun ve ötekileştirilmiş kesimlerin konut ve barınma haklarının gerçekten var olabilmesi gereğini yapıyor mu? Hayır…

Üniversiteler yüz yüze eğitime başlamak üzere…

Pandemi döneminde iyi kötü uzaktan eğitimle herhangi bir barınma sorunu yaşamayan öğrenciler, ailelerinin yanlarından okuyacakları kentlere geldiklerinde hiçbir şeyi bıraktıkları gibi bulamadılar.

Özellikle de kaldıkları öğrenci evlerinin kiralarını ve yurtları…

Kiraların ışık hızıyla arttığı ülkede, artan üniversite ve öğrenci sayıları karşısında aynı oranda artmayan yurt ve yatak sayılarındaki yetersizlik de gün yüzüne çıktı.

Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü’nün bağlı olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 4 milyon üniversite öğrencisi var.

Hepsi yurtlarda kalmayabilir, bir kısmı da ev tutabilecek durumda olabilir. Ama asıl olan, bir ülkede bu kadar çok üniversite öğrencisi varsa yurt ve yatak sayılarının ona göre düzenlenmesi gerektiğidir.

Kredi ve Yurtlar Kurumu verilerine göre Türkiye’de 769 yurt, 719 bin 567 yatak kapasitesi var.

Yani üniversiteye giden her 100 öğrenciden yalnızca 8’i yurtta kalabilme şansına sahip.

Geri kalan öğrenciler aile, arkadaşlarla ortak ev, akraba yanı ya da vakıf ve derneklere mecbur ediliyor.

Bütün bu verilere karşın KYK’nın bağlı olduğu bakanlık da onun bilgilendirdiği siyasi erk de ortada yurt ya da barınma sorunu olmadığını, gençlerin yeni bir Gezi Parkı yaratmak istediğini söylüyor.

Öyle değil işte…

Öğrencisiyle velisiyle milyonlarca insan çaresiz.

Geçim zorluğu yaşayan, cebindeki para her gün değersizleşen, alım gücü düşen aileler, çocuklarını başka şehirlerdeki üniversitelere bin türlü fedakârlıkla gönderip okutmaya çalışan insanlarımızın çaresizliklerini ve taleplerini siyasi iç çekişmelere kurban etmek yanlış…

Özellikle devlet yurtlarının yetersiz kaldığı (doğrusu, yetersiz bırakıldığı), öğrenci sayısının ise fazlaca arttığı şehirlerde, kiralardaki olağanüstü fahişliği de karşılayamayacak durumda olan gençler, “Barınamıyoruz” diyerek parklarda sabahlıyor, seslerini duyurmaya çalışıyorsa, bunu terörize etmenin ne anlamı var?

Ha, bir elleri yağda bir elleri balda olup kaşınıyor veya terör örgütlerince kandırılıyorlarsa o başka…

Ama çaresizlikleri sebebiyle istismar ediliyorlarsa ki öyle bu durumu eleştirmek veya çaresizliği saptırmak olsa olsa beceriksizliği örtme girişimidir.

Kimsenin sizin hükümetinizi en azından bu yolla devirmek gibi bir niyeti yok, korkmayın.

Zamanlama dikkat falan gibi manipülasyonları da bir yana bırakın.

Kaldı ki zaman işte bu zamandı.

Her şehre üniversite açıldı. Ancak yurt kapasiteleri aynı oranda geliştirilmedi.

Bu durum bir yandan iktidarla gündem birliği içindeki derneklere, vakıflara, tarikatlara yurt açma, gençleri buralara çekme şansı tanıdı.

Bir de inşaat merkezli büyüme stratejisi, her yerde yapılaşmanın önünü açtı.

Parası olan, fazladan ev aldı. Kimisi özel yurt yaptı; kimisi de öğrencilere, gerçek değerinin üstünde pay ederek kiraladı. Buradan da bir başka geçim kapısı açıldı.

Fakat şimdi alım gücünün düştüğü bu kriz koşullarında ev kiralamak zorlaştı, devlet yurtları da yetmiyor.

Şimdi istemesinler, eleştirmesinler de ne yapsınlar?

Evet, bir istismar varsa ki var. O da devletin kucak açmadığı çocukların bilvesile farklı mecraların kucağına atılmasıdır.

Bunda da atan sorumludur her şeyden önce…