Yıllardır binlerce gencimizin hakkı yenildi. Korkunç bir mağduriyet oluştu. Şimdi ‘mülakatı kaldırıyorum’ demek yeterli mi?

Hele ki bu vaadi seçim sonrasına bırakmak, hele ki seçim yatırımı binlerce atamayı yine mülakatla yapmak samimi bir davranış mı?

Bağdat harap olduktan sonra, sizin mülakatı kaldırmanız neyi değiştirecek? Nitekim gençler de tepkili…

Mesela E.C. Ankara Üniversitesi'nden mezun, KPSS’de Türkiye derecesi yapmış.

Kamu kurumlarının açtığı 4 sınavda da aldığı puan gereği mülakata girmeyi üst sıralardan kazanmış ama girdiği mülakatlarda hep elenmiş.

Diyor ki; “Hayatının iki senesini kamuya girmek için sınavlara ve mülakatlara hazırlanarak geçirmiş bir gencim. KPSS'de Türkiye derecesi yaptım. Mülakat listelerine ilk iki sıradan girdim, fakat sonuncu olarak elendim. Bu sürecin beni ve benim gibi binlerce genci nasıl etkilediğini çok iyi biliyorum.

Sosyal medyada gençler ‘Yıllarımızı geri verebilecek misiniz?

Mülakatlardan bir gün önce kapı kapı milletvekili gezen tanıdıklarım da oldu; anne ve babası, çocuğu devlet memuru olsun diye bir siyasi partiye üye olan arkadaşlarım da oldu. Çünkü bu sistem bunu yapanları 'başarılı' yapmayanları, reddedenleri 'beceriksiz' olarak gösteriyor. Oysa sınavlardan yüksek puan almış, bu sistemin dışında da bir çözüm aramış, emeği ile kamuya atanmak için çalışmış hiçbir gencimiz beceriksiz değil. Sadece bu 'düzene' ayak uyduramamış.

Üniversitede personel yönetimi dersi hocamın Devlet Memurları Kanunu (DMK)'nu anlatırken kullandığı bir cümle sınava ve mülakatlara hazırlandığım iki sene boyunca kulağımda resmen çınladı: DMK’nın ruhu liyakattir. Teoride öğrendiğim bu cümlenin gerçekliğini sürekli sorguladım. Bir belediye başkanının televizyona çıkıp 'Belediyede torpilsiz kimse olmaz. Herkesin referansı vardır.' dediğinde de sorguladım, üniversite ilanlarında açılan kadro ile alakasız bölümlerden alım yapacaklarını gördüğümde de sorguladım. Sınav puanımla mülakat puanım arasındaki o makasın açıklığını gördüğümde de sorguladım.

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Kamuya işe alımları, görevinin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak gençlerimizin sınavdaki başarı sıralamasına göre yapacağız.' dedi. Ben bunun bir itiraf olduğunu düşünüyorum. Mülakat zaten görevin getirdiği gereklilikleri ölçmek için kullanılan bir araç değil miydi?

Mülakat amacı dışında kullanıldığı için sorun yaratıyor. Sorun mülakatın kendisinde değil, amacı dışında, adam kayırmacılığın bir kılıfı olarak kullanılmasında. Sorun bu mülakat sisteminin ölçülemez, denetlenemez olmasında. Onun için Cumhurbaşkanı’nın 'Mülakatı kaldıracağız!' vaadinin içinin boş ve tamamen popülist bir söylem olduğunu düşünüyorum. Bu sorunun çözümü mülakatın kaldırılmasında değil, adam kayırmacılığın kaldırılmasında.”

Bir başka genç, Kayahan Ç. konuşuyor;

“Rüşvet, torpil, adam kayırma, her partinin ve mafyalaşmış belli zümrelerin kamu kurumlarına kendi adamlarını yerleştirmesi, kurumların aile çiftliği haline getirilmesi çok yaygın bir hale geldi.

Liyakatin çiğnendiği, Cumhuriyet’in millete adanmış, fedai ruhlu, halkla aynı kaderi paylaşan devlet yöneticisi tipinin bastırıldığı bir durum oluştu. Bu durum gençlik içerisinde umutsuzluk yaratıyor ama umutsuz olacak bir durum yoktur. Kamuda mülakatın kaldırılması doğru bir adım olsa da çok geç kalınmıştır. Ne kadar bir seçim vaadi olarak bugün ortaya sürülse de mevcut sistemin bütün partileri boğazlarına kadar bu adaletsiz, liyakatsiz sisteme batmıştır. Kısıtlı önlemler yeterli değil, ameliyat gerekli. 1980'den beri sürdürülen, 'Benim memurum işini bilir!' mantığıyla işleyen neoliberal sistemle köklü bir hesaplaşma gerekiyor. Türkiye'nin yetişmiş insan gücünü, birikimini kucaklayacak bir devrime ihtiyacımız var. İhaleleri değil, Türkiye'nin önündeki zorlukları paylaşacak olanlarla bu devrimi başarmalıyız.”

Şimdi haklı olarak soruyorlar; Sınavlarda yüksek puan alıp mülakatta elenen binlerce gencin hayatını alt-üst eden sistemi kaldırmak için neden seçim bekleniyor? Ve neden şu son alımlar yine mülakat ile yapılıyor? İktidar samimi olsa bir gece yarısı kararnamesi ile en azından şu andan itibaren haksızlığın önüne geçemez mi?

Bir muhalefet partisi kalksa ‘biz iktidara gelince mülakatı kaldıracağız’ dese bir anlamı vardır.

Ama bir iktidar partisinin, seçim sonrası vaadi ‘mülakatı kaldıracağız’ olamaz, olmamalı.

Haliyle hala iktidarda değil misin, kaldır o zaman diye sorulmalı.

Şimdi muhalefet ve sivil toplum kuruluşları haklı olarak “Seçim vaadi olmasın, hemen kaldırılsın” çağrıları yapıyor ama iktidardan oralı bile değil.

Maalesef bu iktidar döneminde her şey gibi her türlü sınav şaibeli ve tartışmalı hale geldi. Toplum resmi ve organize sınavlara ve sınava yapan kurumlara da güvenini yitirdi.

Bir not daha düşelim; bazen diyorum ya 57. Hükümetin namusunu korumak da yine biz sözde eski MHP’lilere düşüyor. Bu konuda da öyle.

KPSS yani Kamu Personeli Seçme Sınavı 2002’de 57. Hükümet döneminde devreye girdi.

Amaç devlette kadrolaşmanın ve torpilin önüne geçmekti.

Amaç, kamu kurumlarına girişte torpil uygulamasını ve nüfuzlu siyasetçilerin etkisini en aza indirgemekti. Fırsat eşitliği sağlamak, devlet kadrolarının belirli gruplar tarafından işgal edilmesinin önüne geçmek, devlet görevine alımlarda ayrımcılığı engellemekti.

Doğru ve MHP’nin de bir nevi gururu olan bu uygulama yıllardır çiğnenirken, en çok da küçük iktidar ortağının sesinin çıkması gerekmiyor mu?