TBMM’de, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle mutat özel oturumuna  Ramazan Bayramı olması, seçim çalışmaları ve biraz da mevcut milletvekillerinin ‘nasılsa bir daha seçilmeyeceğim’ anlayışları sebebiyle olsa gerek katılım ve coşku çok azdı.

Gündemin akılda kalacak olan bölümlerinden bir tanesi AKP Genel Başkanvekili ve eski Başbakan Binali Yıldırım’ın İstiklal Marşı’nın ilk kıtasını “kâğıda bakarak” dahi okuyamaması oldu.

Akılda kalacak olan ve hatta gündeme oturan bir bölüm de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun milletvekili sıfatıyla yaptığı konuşmasıydı.

Kılıçdaroğlu veda konuşmasında TBMM’nin tarihsel birikimine tezat oluşturacak biçimde “tek adam rejiminin gölgesi altında olduğunun” altını çizdi.

Bu tarihi konuşmadan alıntılar aktarayım;

“Mustafa Kemal ve arkadaşları çok iyi biliyorlardı ki hakimiyetini kayıtsız şartsız eline almış bir milletin iradesi karşısında hiçbir güç, hiçbir düşman duramazdı. Bu iradeyi temsil edecek makam da elbette Türkiye Büyük Millet Meclisiydi. Atatürk ve arkadaşları, bu inançlarında hiç yanılmadılar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, tüm dertlerimizin, ülkemizin tüm temel sorunlarının çözüm merkezi olmak zorundadır ancak üzülerek ifade edeyim ki milletçe geçmişimize duyduğumuz saygının ve geleceğimize duyduğumuz güvenin çatısı olmaktan uzaklaşmış bulunmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihsel birikimine tezat oluşturacak biçimde tek adam rejiminin gölgesi altındadır. Gazi Meclisimizin yasama gücü tek adam rejiminin tahakkümüne teslim edilmiştir. Bu çerçevede, yargı bağımsızlığı, fikir ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve diğer tüm özgürlükler ile bilimsel, laik eğitim yerle yeksan edilmiştir. Kamu istihdamında liyakatin ortadan kaldırılması, kamu yönetiminde kayırmacılık ve yandaşlık hâkim kılınmıştır. Kamu harcamalarında yolsuzluk yegâne yöntem olarak benimsenmiş durumdadır.

Gençler, kadınlar, çiftçiler, işçiler, iş insanları, bilim insanları bir umutsuzluk sarmalı içine sürüklenmiştir.

İnatla sürdürülen yanlış dış politikanın sonucu olarak ülkemiz bölgesinde yalnızlaşmış, milyonlarca göçmene, sığınmacıya, mülteciye karşı sınırlarımız korunamamıştır.

Ve nihayetinde hayat pahalılığı bir kanser gibi tüm yaşamı sarmış, vatandaşlarımızın geçim gücü neredeyse sıfırlanmıştır. Ancak, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen umutsuz olmak için hiçbir neden yoktur çünkü bizler uçurumun kenarındaki yıkık bir ülkeden modern bir cumhuriyet yaratan Mustafa Kemal’in çocuklarıyız.

Milletimizin çelikten iradesi tek bir adamının iki dudağına, kişisel ikbal ve beklentilerine, kayırmacılık bağımlılığına, liyakatsiz kadrolarına teslim edilmiş görünse de bir dönemin sona ermekte olduğunu görüyoruz ve biliyoruz.

Dolayısıyla saygıdeğer vatandaşlarımı geçmişin ve bugünün olumsuzluklarından konuşmaya değil gelecek güzel günlerin, gelecek baharın hayalini kurmaya davet ediyorum.

14 Mayıs Genel Seçimleri’ne yaklaştığımız bu günlerde milletimizin, ülkemizin dört bir yanını cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracak heyecanı sarmış durumda. Tek bir çocuğun dahi yatağa aç girmeyeceği, yurt dışına gitmiş gençlerimizin güle oynaya geri döneceği, gitmeyi düşünenlerin bu düşüncelerinden vazgeçeceği güzel bir geleceğin arifesindeyiz.

Millet olarak Maraş’ta, Antep’te, Urfa’da, İnönü’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da, Afyon’da düşmana karşı topyekûn savaşırken bu kutsal çatı altında buluşan ilk Meclisimizin değerli mensupları hem bu savaşları yönetip hem de yeni bir devletin temellerini attı. Şimdi sıra bizde; Meclisimizin açılışının 103’üncü yılında cumhuriyetimizi kalıcı bir biçimde demokrasiyle taçlandıracağız.

Demokrasiyle taçlandırılmış cumhuriyetimiz, sadece mazlum milletlere değil tüm dünya demokrasilerine örnek olacak. Otoriter rejimlerin sandık yoluyla yenilebileceğini, ülkelerin ve bölgelerin tüm problemlerinin çözüm yolunun birlikte olabilmekten geçtiğini tüm dünya görmüş olacak. Kimseyi ötekileştirmemenin ve kimseye kin tutmamanın insan haklarının en temel ilkelerinden biri olduğunu ve başarıya da ancak bu temel ilkelerin yol göstericiliğinde ulaşılabileceğini tüm dünya deneyimlemiş olacak.

418 milyar doların hesabının sorulacağı bir döneme yaklaşıyoruz. Çiftçinin, işçinin hakkını alacağı bir dönemin sonuna yaklaşıyoruz.

Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin son bulacağı bir dönemin sonuna yaklaşıyoruz.

Terör örgütlerinin ve yeraltı suç örgütlerinin kökünün kazınacağı bir dönemin sonuna yaklaşıyoruz. Yoksulluğun ve yolsuzluğun sona ereceği bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Beytülmale el uzatılamayacağı bir döneme doğru yaklaşıyoruz.

Cumhurbaşkanının dahi özgürce eleştirilebileceği bir döneme yaklaşıyoruz.

Tüm kararların istişareyle, ortak akılla alınacağı bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Çankaya Köşkü’nün tüm Türkiye'nin evi olacağı bir döneme yaklaşıyoruz.

Barış akademisyenlerinin kürsülerine döneceği bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Cumhuriyetin 100’üncü yılında 100 bin öğretmenin atanacağı, köy okullarının yeniden açılacağı bir döneme doğru yaklaşıyoruz.

Üstenci bir anlayışla vatandaşını küçümseyen, sadece kendi zenginliğini düşünen yönetim anlayışının sona ereceği bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Liyakatin hâkim olacağı, Kızılayın kan ve çadır satmayacağı, AFAD’ın enkaz altında kalan vatandaşını ölüme mahkûm etmeyeceği bir döneme yaklaşıyoruz.

5’li çetelerin saltanatının sona ereceği bir döneme yaklaşıyoruz.

Tank Palet Fabrikasının geri alınacağı bir döneme yaklaşıyoruz. Başta Gülhane Askerî Tıp Akademisi olmak üzere, tüm askerî hastanelerinin açılacağı bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Kurban Bayramı’nda emeklilerimizin banka hesabına 15 bin Türk lirası tutarındaki bayram ikramiyesinin yatırılacağı bir döneme doğru yaklaşıyoruz.

Deprem konutlarının ve dükkânlarının hak sahiplerine ücretsiz verileceği bir döneme doğru yaklaşıyoruz.

Başta ekonomik sorunlar olmak üzere, ülkemizin tüm sorunlarını birlikte çözeceğimiz, ülkemize bolluk ve bereket getireceğimiz bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Merkez Bankasındaki bu millete ait 128 milyar doların kimlere peşkeş çekildiğinin ortaya çıkarılacağı bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Milyarlarca doların, temiz paranın; istihdam, kalkınma için ülkemize gelmesini sağlayacak ahlaklı ve vicdanlı bir yönetimin iktidara geleceği bir döneme yaklaşıyoruz.

Özetle, dünyaya örnek olacak yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Bu dönemi siyaset bilimciler “Türkiye Cumhuriyeti’nin çağı” olarak niteleyeceklerdir.

Bugün için bir kişiye ait olan egemenlik son bulacak, yüz yıl önce olduğu gibi, egemenlik kayıtsız ve şartsız millete ait olacak.

Bu kürsüden milletvekili sıfatıyla son sözüm şudur: Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”