Bay Kemal, bütçe görüşmeleri için çıktığı TBMM kürsüsünde, bir yerden okumadan, spontane yaptığı konuşmasıyla sık sık milletvekillerini uyardı, sorumluklarını ve görevlerin hatırlattı.
Dünden kalan özeti bugün tamamlayalım;
“Değerli arkadaşlarım, Varlık Fonuna aktarılan varlıkların değeri olan 177 milyarın denetlenmesi lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bütçe nasıl denetleniyorsa ikinci büyük bütçe olarak bunun da denetlenmesi lazım.
Rakam vereyim: Kısa vadeli borçları 2017’de 26 milyar liraydı. 2019’da Türkiye Varlık Fonunun kısa vadeli borçları 26 milyar liradan 951 milyar liraya çıktı. Hiç vicdanınızda sorguladınız mı nereye gidiyor bu para?
Uzun vadeli borçlar 32 milyar liraydı, 271 milyar liraya çıktı. Hiç sorguladınız mı ya? Bu kadar fakir fukara var, pazar artıklarından beslenen aileler var, çöp konteynerlerinden beslenen aileler var; nereye gidiyor bu para, nereye gidiyor?
Bakın, Borsa İstanbul da bunun içinde, yüzde 10’unu Katarlılara sattılar. Sorduk kaça sattınız diye, 200 milyon dolara… Niye 200 milyon dolara? Borsa İstanbul’un kârlılık oranı ne? Yüzde 52. Yüzde 52 kârlı yani on beş yirmi ay sonra çıkaracak parayı. Böyle ballı bir satış olur mu?
Kamu-özel iş birliği projeleri... Ya arkadaşlar, sizin Saygıdeğer Genel Başkanınız çıkıp milletin önüne bir değil, yüz değil, binlerce kez “Ey Kılıçdaroğlu, buradan, buradan, milletin cebinden beş kuruş para çıkmayacak.” demedi mi? Dedi. E şimdi bakın bütçeye, milletin cebinden milyarlar çıkıyor.
Bakınız “Yerli ve millîyiz.” diyordunuz değil mi? Gayri millî bir ittifak var. Bakın bir daha söylüyorum: Gayri millî bir ittifak var. Neden? Ya arkadaş, ihaleyi yapıyor musun? Evet. Yapan kim? Türkiye Cumhuriyeti devleti yani Türkiye Cumhuriyeti. İhaleyi alan kim? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Peki, ihalenin konusu ne, nerede yapılıyor? Türkiye Cumhuriyeti devletinde yapılıyor. Niye Türk lirası değil de Amerikan doları, neden? Hadi farz edelim Amerikan dolarını kabul ettik; ihtilaf çıktı, Türk mahkemeleri değil, Londra mahkemeleri… Bu mudur Allah aşkına sizin yerliliğiniz? Sizin millîliğiniz bu mudur Allah aşkına ya?
Bakınız, sadece dolar vermiyorsunuz, bu insanlara “beşli çete” diyoruz, bunlara sadece dolar vermiyorsunuz, bunlara aynı zamanda Türk lirası eridikçe kur farkı veriyorsunuz. 2014-2019 da bunlara Sayıştay raporuna göre, 61 milyar 719 milyon 322 bin lira kur farkı ödendi.
Maçların yayınlanma hakkını, Katar firması 500 milyon dolara aldı. Dolar aldı başını gitti, “Ben anlaşmaya uymuyorum, parayı da ödemiyorum.” dedi. Ee, mahkemeler var. “Arkamda saray var, ödemeyeceğim.” diyor. Ne yaptı Bakan? 90 milyon dolar indirdi bir kişiye.
Bakın, binlerce esnafa 1 kuruş para vermediniz, 1 kuruş para; bir Katarlı firmaya sadece bir seferde 90 milyon dolar indirim yaptınız, 90 milyon dolar! Ya, Allah aşkına, bir vicdan sorgulaması yapmayacak mısınız ya?
Sadece bu mu? Hayır. Bir şey daha yaptılar. Dolar üzerindendi ya, Katar firması, dolar artıyor, nereye gidecek belli değil, bunu Türk lirasına çevirin ve sabitleyin dedi. Yaptılar. 5,80 üzerinden sabitlediler ve Türk lirasına çevirdiler. Allah aşkına bana söyler misiniz ya? Bir firmaya bunu yaptırıyorsunuz, işçiye “Sana ayda 1.168 lira para vereceğim, günde 39 lira, krallar gibi yaşa.” diyorsunuz. Bu mudur adalet ya? Bu mudur insanlık ya?
Çiftçinin malına göz koydunuz. Kanun çıkardık değil mi hep beraber? Tarım Kanunu 21’inci madde: “Her yıl bütçeden millî gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir.
” Verilebilir değil, verilir diyor.
Verilmiyor arkadaşlar, çiftçinin şu anda bu iktidarlardan beklediği 211 milyar lira alacağı var.
Çiftçinin mallarına, traktörüne, ineklerine haciz uyguluyorsunuz. Ya, arkadaşlar İcra İflas Kanunu var ya. Çiftçinin geçinebileceği mallarına el konur mu? El koydunuz. Çiftçi bu durumda, esnaf bu durumda, çöplerden kâğıt toplayan vatandaş bu durumda, perişan vaziyette, pazar artıklarından geçinenler var ama onların bazıları ve onların bazı adamlarına bir maaş yetmiyor, iki maaş yetmiyor, üç maaş yetmiyor, dört maaş yetmiyor, beş maaş alıyor. Ya, bu kadar işsizlik varken bir kişinin dört maaş, beş maaş üstelik büyük paralar almasını sizin vicdanınız kabul ediyor mu ya?
Tank Palet Fabrikası… Tank Palet Fabrikası bu ülkenin namusudur. Bana söyler misiniz, dünyanın hangi ülkesi kendi tank palet fabrikasını bir orduya teslim etmiştir?
Değerli arkadaşlar, “Bu, bir özelleştirme değildir.” diyor Erdoğan. Ya kendi imzaladığı kararnameyi okumadı. Ya nasıl olur da bir kişi imzaladığı kararnamenin içini okumaz; bakar ya içinde, bunda ne yazıyor. Katar sevdası gözlerini kararttı, öyle anlaşılıyor.
İkinci kararnameyi gizledi, onu da ben çıkardım ortaya, beraber çıkardık ikinci kararnameyi. Niye gizliyorsunuz?
Hadi onu da geçelim, nerede bu tank? Bedava verdin, on sekiz ay sonra tankın olacaktı; bedava verdin, fabrika gitti, bir de ortada tank yok.
15 Temmuz şehit ve gazilerinin paralarına el koymadılar mı? Biz olmasaydık o paralar yok olacaktı.
Beşiktaş’taki terör saldırısında 40’ı polis 47 vatandaşımız şehit oldu, bağış kampanyası açıldı, 52 milyon lira para toplandı. Çocuğu şehit olan birisine 121 lira 96 kuruş bağlandı. Arzu ederseniz banka makbuzunu size veririm. Şimdi, siz vicdani olarak, terörde şehit olan bir polisin babasına 121 lira 96 kuruş aylık bağlanmasına “doğru” diyorsanız yerinizde kalın, “doğru” demiyorsanız görevinizden ayrılın.”
Aslında bitmedi ama yerimiz dar. İlgilenenler devamını TBMM tutanak sayfasından görebilirler.