Canlı ile cansızı ayıran şey:
Entropi.
Canlılık, entropiye karşı koyabilmektir.
Doğadaki tüm cansız sistemlerin mutlak surette uymak zorunda oldukları yegane yasa.
Yasa o kadar güçlü ki; bu evrenin sonunu getirecek olan şeydir de aynı zamanda.
Odanın bir köşesinde ısı kaynağı olduğunu düşünün.
t zaman sonra ısı, kaynaktan çevreye doğru yayılır.
Yayılmasaydı evlerimizi ısıtamazdık.
Oda sistemi ve havadaki partiküller yasaya karşı koyamadıkları için giderek aynılaşırlar.
Tıpkı ölen birinin toprağa karşı koyamayıp topraklaşması gibi.
Hücre çeperleriniz çevre ile sürekli etkileşim halindedir.
Ne var ki ölü birisi ile bizi ayıran şey de tam olarak bu.
Ölü bedenin giderek topraklaşması, hücre çeperlerinin aktif olarak enerji harcayamayıp dışarısı ile aynılaşmasından kaynaklanır. Dışarıdakiler elini kolunu sallayarak içeri dolmaya başlar.
İçerisi ile dışarı eşitlendiğinde artık ortada bir ölü beden dahi yoktur.
Bu olay oldum olası bana tuhaf geldi.
Doğa sanki bir şey fısıldamakta:
Eğer şeyleri akışına bırakırsan herkesleşirsin.
Eğer dışarının içeriye sızmasına izin verirsen dağılırsın.
Ölürsün.
Yaşamak mı istiyorsun?
Öyleyse karşı koy.
“bakalım, başımıza ne gelecek” deme.
Kalk ve başına ne gelmesini istiyorsan onu getirt!
Çünkü hayat, başına gelecekleri bekleyip, kendini bulacağın bir yer değil.
Hayat, kelimenin tam anlamıyla "kendini yaratacağın" bir yer.
Hayat, tüm bu kaosta, bulduğun herhangi bir düzene tutunup, birlikte hareket ettikçe var olduğun bir yer.
Gerek düşüncede, gerek yaşantıda devingen bir şekilde.
Ve Devingen düşünce;
Kişiyi üst insana doğru götüren düşünce...
Yerinde saydırmayan, değiştiren, onu alıp bir sonraki merhaleye taşıyan....
Bugün doğruluğuna adın gibi inandığın bir meseleyi, daha geniş bir ufka sahip kılarak aştıran bir düşünce.
Aslında kısa bir geçmişe yolculuk, düşüncelerimizin bizi nasıl esir alıp mahallelerimize hapsettiğini görmemizi sağlayabilir.
Ama ne yazık ki Halen daha bu coğrafya bunun üzerinden konsolide ediliyor:
"Düşünüyorum öyleyse varım ama sadece ben ve benim gibiler..."