Eski Türk filmlerinin unutulmaz repliklerindendir;

Kanun namına durun!

Kanun namına dağılın!

Kanun namına sizi tevkif ediyorum!

1 Mayıs günü polis anonslarında ‘yaptığınız eylem kanunlara aykırıdır, lütfen dağılınız’ cümlesini ve yetkililerinin ‘bu eylem kanunlara aykırıdır, kanunların çiğnenmesine asla izin vermeyiz, gereğini yaparız’ türü savunmalarını duyunca aklıma geldi.

Düşündüm de ‘kanun’ eski Türk filmlerinde ve eski Türkiye’de kalmış.

Gördünüz, bir yanda kanuni yani yasal haklarını kullanmak için çırpınan binlerce insan ve öbür tarafta emekçilerin kanuni yani yasal haklarını kullanmalarını yine kanun namına engelleyen binlerce kolluk kuvveti…

(Elbette ki bu eleştiriden neticede ‘emir kulu’ olan polisimiz istisnadır.)

1 Mayıs’ta sendikaların tavrı kanunlara aykırı mıydı?

Siz karar verin; Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. maddesine göre “Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için yetkili makamlardan izin almak gerekmez.

Burada ‘izin alma’ konusu da önemlidir.

Ve burada izin kesinlikle bir ihsan ve lütuf değildir, olmamalıdır.

Nitekim, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. ve 10. maddeleri uyarınca kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek için sadece mülki idare amirine bildirimde bulunmak yeterlidir.

Bildirimin amacı, öncelikle katılımcıların güvenliğini sağlamaya yönelik önlemlerin alınması olduğu kadar, çevre ve trafik düzeninin korunmasını sağlamaya yöneliktir.

Söz konusu bildirim ve düzenlemelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ortadan kaldıracak, zorlaştıracak ya da izin almaya dönüştürecek şekilde uygulanamayacağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uyarınca güvence altına alınmıştır.

Malumunuz bizimkisi bir alan ve güzergah tartışmasıdır. Bütün kıyamet de bundan kopmaktadır.

Ona da bakalım;

İlgili Kanun diyor ki; “Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.
İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak şekilde mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir.”

İlgili Kanun da kamu düzeni ve genel asayişe atıf yapılmış.

Malumunuz Taksim’i yasaklayanların gerekçesi de bu.

Ama gördünüz, Taksim bağlantılı toplu taşıma araçlarının engellenmesi ve kısıtlaması eylemle hiç alakası olmayan binlerce insanın evine ve işine gitmelerini engelledi. Yasaklanan ve kısıtlanan güzergahlarda esnaf kepenk kapatmak zorunda kaldı.

Sadece bir meydanda tedbir almak varken, sırf işçiler o meydana girmesin diye alınan tedbirler kamu düzenini bozmakla kalmadı, sözde bu düzeni sağlamak için daha çok efor, daha çok polis ve daha çok kamudan yararlanma haklarının gasp edilmesine sebep oldu.

Ve asıl mesele; Taksim yasağı kanuni yani hukuki mi?

İşte Anayasa Mahkemesi’nin Taksim kararından küçük bir kesit;

“İşçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada olanların dayanışmasının değil, aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için burada bulunma hakkı vardır.

Başvurucuların 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda düzenlemek istediği toplantıya engel olunmasının başvurucuların mekân seçme hakkına, dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.”

Ben emekli bir sendika başkanı olarak taraf tutabilirim, o yüzden kararı siz verin…

Bu durumda ‘eyleminiz kanunsuz, kanun namına durun’ diyenler mi haklı?

‘Bizi engellemeniz kanunlara aykırı, kanun namına önümüzden çekilin’ diyenler mi?