İYİ Parti lideri Meral Akşener, son grup toplantısında fırtına gibi esti.
Şu hiçbir siyasetçiye yakıştıramadığım kurşun şovu hariç dört dörtlük bir konuşma yaptı.
İlk başlık Sinan Ateş cinayetiyle ilgiliydi;
“Uzun zamandır; ciddiyetten mahrumuz. Çünkü; görev bilincini kaybetmiş bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Verdiği hiçbir sözü, tutamayan; mafyaları, simsarları, uyuşturucu kaçakçılarını kollayan Sinan Ateş’in katillerine göz yuman zalim bir iktidar! Sorumsuz bir iktidar! Korkak bir iktidar! Ve artık vaktini, çoktan doldurmuş, son kullanma tarihi geçmiş bir iktidar” dedi ve cinayetin hesabının sorulacağını yineledi.
Akşener, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun; sosyal medya platformlarında, kullanıcılara ilişkin kişisel bilgileri adli mercilere iletme kararını da örnekler vererek eleştirdi.
“Mesela; gerçek enflasyon verilerini inceleyen ENAG, yanıltıcı bilgi yaymaktan susturulacak. Üstelik sadece ENAG değil; ENAG verilerini, paylaşan hesaplar da susturulacak. Mesela; Kızılay’ın çadır satışını haber yapanlar ve yayanlar, devlet sırrını açığa çıkardı diye susturulacak. Mesela; ‘Dört gün oldu, bir tane arama kurtarma ekibi gelmedi’ diyenler, devletin birliğini bozuyor diye susturulacak.
Bu düzenleme; Twitter’dan, bir AHaber oluşturma gayretidir. Bu düzenleme; Facebook’ta, milletimize bitmeyen bir penguen belgeseli izletme çabasıdır.
Bu hükûmetin depremdeki acizliğini sosyal medya ortaya çıkardı. Saray medyası, sahte başarı hikâyeleri yazarken Kızılay’ın depremzedelere çadır sattığı haberi sosyal medyadan yayıldı. Toplanan vergilerin, kimlerin cebine girdiğini sosyal medya duyurdu. İşte tam da bu yüzden; rezilliklerini meydana döken, her şeye düşmanlar. Sosyal medyaya düşmanlar. Gençlere düşmanlar. Gençlerin kullandığı, tüm teknoloji araçlarına düşmanlar” dedi.
Gençlere seslenerek 14 Mayıs’ta verecekleri oy ile çok kritik bir seçim yapacaklarını ifade etti;
“Kim Jong’un, uzun boylu ruh ikizi ile Millet İttifakı’nın adayı arasında bir tercih yapacaksınız. Kuzey Kore’ye özenen bir Türkiye ile Avrupa standartlarında bir demokrasiyi doyasıya yaşayan bir Türkiye arasında bir tercih yapacaksınız. Kim Jong’un izinden gidenlerle, Atatürk’ün gösterdiği istikamete yürüyenler arasında bir tercih yapacaksınız. Sizlere, öğrenilmiş çaresizlik prangaları takanlar ile ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ diye haykıranlar arasında bir tercih yapacaksınız.”
Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Yeni bir dönemi başlatıyoruz. Bu dönemin adı, ‘şahlanış’ dönemidir” sözlerine ilişkin Erdoğan’ın eski söylemlerini hatırlattı;
“Arkadaş! Sen daha dün, şahlanıyoruz demiyor muydun? 2018’de, 2020’de, şahlanıyoruz demiyor muydun? 2021’de, 2022’de, yine bir şahlanasın gelmemiş miydi? Hani prangalar vardı? Hani önündeki tek engel, parlamenter demokrasiydi? Hani uçuyordun, hani kaçıyordun? Hani “Bu kardeşiniz…” diye nutuklar atıyordun? Ne oldu? Ne değişti?
2023 hedefleri diye diye, 7 seçim geçirdin. 2023’e geldik, sen hâlâ aynı şeyleri söylüyorsun. Hâlâ aynı vaatlerde bulunuyorsun. Zahmet edip de seçim söylemini bile değiştirmiyorsun. 2023’te, 2,1 trilyon dolar, millî gelir vadediyordun; 2023’e geldik, millî gelirimiz, 1 trilyon doları bile bulamadı. 2023’te, 500 milyar dolarlık, ihracat vadediyordun; 2023’e geldik, yarısını ancak buldun. 2023’te, kişi başı 25 bin dolar, gelir vadediyordun; 2023’e geldik, 9 bin dolara çakıldın, kaldın. 2023’te, yüzde 5 enflasyon vadediyordun; 2023’e geldik, yüzde 50 buçuk enflasyonla övünür oldun. Yahu siz şaka mısınız? Böyle şuursuzluk olabilir mi? Böyle ciddiyetsizlik olabilir mi?” sözleriyle iktidara yüklendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yönelik ‘utan, utan’ çağrısına yanıtı da oldukça sertti:
“Evet utanıyorum! Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma şerefinin zerresini dahi üzerinde taşıyamamandan ben utanıyorum! Küfür bulaşmış dilinden, fitne saçan sözlerinden söylediğin yalanlardan, attığın iftiralardan biz utanıyoruz! Milyonlarca vatandaşına düşman gözüyle bakmandan biz utanıyoruz! Ama belli ki sen, hiç ama hiç utanmıyorsun!”
Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefete yönelik; “14 Mayıs'ta bunları Cudi'ye, Gabar'a gömmeye var mıyız?’’ sözlerine ilişkin Erdoğan’a seslendi;
“Bak Recep Bey; Cudi ve Gabar, senin için vatan olmayabilir. Ama bizim için, Rize ne kadar vatan toprağıysa Cudi de o kadar vatan toprağıdır! Kocaeli ne kadar vatan toprağıysa Gabar da, o kadar vatan toprağıdır! Sen kuponcu olduğundan, vatan toprağının kıymetini bilmezsin. Ama biz gayet iyi biliriz. Al bayrağımızın gölgesinin düştüğü her yer bizim için cennettir, cennet! Sakın unutma!” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip; soyadım da Erdoğan. Konuştuğun zaman buna göre konuş. Beni kendinle uğraştırma” sözlerine ilişkin de konuştu;
“Vay vay vay… Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi. Recep Bey! Sen hiç merak etme. Ben kiminle uğraşacağımı, çok iyi bilirim. Mesela ben; kul hakkı yiyenlerle uğraşırım. Mesela ben teröristin mektubunu devletin televizyonunda okutanlarla uğraşırım. Mesela ben; emekliden, memurdan, işçiden, çiftçiden esirgediği, milyarlarca lirayı, yandaşların, rant şebekelerinin, ayaklarının seren yağmacılarla uğraşırım. Mesela ben; milletine yalan söyleyen, milletinin sesini duymayan üstüne de, utanmadan, saraylarda keyif çatanlarla uğraşırım. Anaları mutfakta, babaları da evlatlarına karşı, çaresiz bırakanlarla; emekçileri, memurları, enflasyon canavarına ezdirenlerle; vatandaşı yokluk içindeyken faizcilere, 200 milyar lira aktaranlarla uğraşırım. Gençleri itip kakanlarla, kadınlara, hayatı zindan edenlerle; milletin helal aşına, ekmeğine, el uzatanlarla uğraşırım! Ve hiç kusura bakma; Sen sevsen de, sevmesen de, uğraşmaya devam edeceğim!”
Meral Akşener’in İstanbul İl binasının kurşunlanmasına ve Erdoğan’ın tavrına yönelik sözleri ironi ve istihza doluydu, oldukça etkiliydi ama keşke o siyasal iletişim kazası olmasaydı. O kurşun savurma olayını ben de doğru bulmuyorum.
Ama sözleri oldukça etkili ve müthişti;
“Neymiş efendim? İnşaat bekçisi bir kardeşimiz, hırsız kovalıyormuş. Hırsızları kaçırmak için de havaya ateş etmiş. Ne hikmetse, kurşunlar gelmiş, İYİ Parti’yi vurmuş. Bakın siz şu işe… Allah’tan, il binamız Kabataş’ta değil… Bilmeyenler için söyleyeyim. İstanbul İl Başkanlığımız, sanılanın aksine, havada değil, yerdedir.
Ya ifade yanlış ya da bu bekçi kardeşimiz bir aksiyon filmine özenmiş olacak. Mermiye falso vermiş ve olağanüstü bir nişancılık sergileyerek yanlışlıkla binamızı vurmuş.
Sanki hırsızlık hadisesi, normal bir olaymış gibi; hırsızlara ateş etmek de bu Teksaslı kardeşimizin, günlük rutiniymiş gibi gitmiş evine, bir güzel yatıp uyumuş. Hollywood prodüksiyonlarına, taş çıkartacak bu fantastik açıklamanın, sonunda ise Recep Bey çıkmış, benden özür bekliyormuş. Çünkü, kendisi çok kırılmış. Duyguları incinmiş. Rencide olmuş. Vah vah. Yazık ki ne yazık. Recep Bey; utanmasan, mermiye saldırdı diye, parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden, özür dileyeceğim, öyle mi? Hadi oradan be hadi oradan! Çok beklersin!”
Ardından partilileri gaza getirmeye yönelik kurşun savurma şovu pek tasvip edilmedi. İnşallah bu iletişim hatası o güzelim konuşmayı gölgede bırakmaz…