Basının bir kısmına bakar ve sorumlulara sorarsanız, her şey yolunda…
Lakin halen deprem bölgesinde olan Babacan, öyle demiyor.
Olup biteni anlatıyor ve soruyor;
“En önemli ihtiyaç çadır. Nereye gitsek çadır feryadıyla karşı karşıya kalıyoruz. Çok uzun çadır kuyrukları oluşuyor.
Hijyen ihtiyacı var. 3 hafta başını yıkayamayan insan var.
Gıda sorunu önemli ölçüde çözülmüş durumda.
Barınma şu anda en ciddi sıkıntı insani açıdan baktığınızda. Şehirlerin genel durumuna baktığınızda çok enkaz var. Bu enkazın kalkması, hukuki süreçleri önemli. Bina hasar tespitleri ile alakalı Hatay'da sil baştan yapıldı.
Hatay'da yeniden hasar dereceleri ölçülüyor. İnsanlar evlerine girmeye korkuyor. Öyle ki çadırda kalan insanlar artçı depremde kendilerini çadırdan dışarı atıyor.
Çocuklarımız 'okulumuzu özledik' diyorlar, bu gerçekten içimizi burkuyor. Herkes eski düzeninden kesitler hatırlıyor.
Kırsalda durum biraz daha farklı. Herkes kendi evinin yanına çadır istiyor. Hayvanları var, ekilmiş arazisi var. Hayvanlara bakmayınca olmuyor.
Mevsimin tarımla ilgili yoğunlaşacağı mevsim. Kırsala biraz ağırlık vermek gerekecek. Gereken yapılmazsa tarımsal üründe düşüşler olabilir.
Bütün deprem coğrafyası tarımın kritik olduğu bölge. Çiftçilere özel program gerekiyor. Çok sayıda traktör enkaz altında.
Defne'de 300 hanelik bir köye uğradık. 300 ev var fakat sadece 45 çadır ulaşabilmiş.
Şu anda en acil ihtiyacın çadır olduğunu tespit ediyoruz. Hükümetin çadırla ilgili takvim vermesi lazım. Türkiye'nin toplam kaç çadır talebi var? Ne kadarlık üretim veya ithalat planı var? Ne kadar zamanda karşılanacak?
AFAD’ın merkezine ikinci gün uğradık. Sayın Fuat Oktay da oradaydı. İlk 2 günde yaklaşık 100 TIR'lık yardım toplanmıştı teşkilatlarımız vasıtasıyla. Adres göstermelerini istedik. Fakat AFAD özellikle ilk günlerde bunu yapamadı, dolayısıyla kendi dağıtım sistemimizi kurduk.
Buralar da çok soğuk. Bazı köylerimizde, kentlerimizde ateş yakıp, sabahlamak zorunda kalıyorlar.
Depremin olduğu ilk günü akşamı sayın Cumhurbaşkanını telefonla aradım. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. 'Biz katkıda bulunabileceğimiz bir şey varsa buradayız' dedim. 81 ilde teşkilatımız var. Bu süreçte yapabileceğimiz bir şey varsa kendisine söyledim. İlk günün akşamı bunu ifade ettim. Bu konuya özel bir şey söylemedi, dinledi.
İkinci günden itibaren salı günü ve arkasından yapılan açıklamalarda gerçekten öfke, tehdit, dili not tutarım. Kendisine 'yapabileceğimiz bir şey varsa yapabiliriz' sözüme karşı bir cevabı olmadı.
O gün itibariyle bana istatistikleri söyledi, 'şu kadar kaybımız, yaralımız var' dedi.
İlk günün akşamı bu teklifi yaptım. Bu süreç ancak ve ancak hep beraber omuz omuza çalışarak atlatılabilecek bir süreç.
Bu kadar geniş coğrafyada merkezi hükümet imkanlarıyla bu sorunun çözümü mümkün olmayacak. Sivil toplum, dernekler, belediyeler, gönüllüler, ne kadar kaynağı varsa ortaya koymak gerekecek. İyi bir işbirliği ve organizasyonla bu sorun çözülecek.
TIR'lar kamyonlar durduruluyor, el konuluyor. Yardım malzemesi olduğu tespit edilince el konuluyor, 'bunu biz merkezden dağıtacağız' deniyor.
AFAD sistemi çalışmadı, teşkilatlarımıza madem AFAD'ın depo sorunu var, 'biz dağıtalım' dedik. Kendi imkanlarımızla yardıma devam ettik.
Muhalefet diye genellemek doğru değil. İlk günden beri temkinli, yapıcı, sorunları tespit edici tutum aldık. İhtiyaçlarla imkanları buluşturmak konusunda iletişim köprüsü görevi görmeye çalıştık. Çetele tutmadık, kim nereye bağış yaptı diye. Kendi imkanlarımızla eksik, gedik neyse doldurmaya çalıştık.
Televizyonda çok sert üslupla açıklamasını yapan sayın Cumhurbaşkanının kendisi oldu. Arkasından sözcüler 'Cumhur ittifakı olarak sahadayız' dediler. Sonra pisti kim yaptı kavgası çıktı. Bir belediye pisti tamir edebilir, siz onları da kucaklayın.
Ülkenin envanterinin hazır olması lazımdı.
İlk 48 saatle ilgili bir sürü sorumuz var. Yapılması gereken iktidarın memleketin kapasitesini kucaklayıp 'sen şunu yap' diye koordinasyona soyunacağına, muhalefeti suçlayan tutum takındı, bu doğru değil. Bazı ön plana çıkan isimlerle ilgili aleyhte kampanya başladı. Yardım yapacaksa bunu merkezi hükümet yapacak gibi. Öne çıkanları aşağı basma, itme doğru şeyler değil.
İlk 2 hafta özellikle can kurtarma çabası vardı, önemli çabaydı. Şimdi kalan insanların sağlıklarını koruma, çocukların eğitim sağlık ihtiyaçlarını karşılama, insani odaklı çalışma gerekiyor. Son 7-8 gündür yardımseverlerin artık bu işten soğuduğunu, 'nasıl olsa hükümet yapıyor, biz yapmak istesek engel oluyorlar' diye bir azalma görüyoruz.
'Biz AFAD olarak gerekeni yapıyoruz' diyerek yardım TIR'larına el koyuyorlar. Kolay kolay bizim kamyonlarımıza dokunamıyorlar, olay çıkar diye. Yaklaşık 10 TIR'ımıza el konuldu. Ama olmadı yapamadılar, her şey çok aksadı.
İlk 48 saatte bu kadar inşaat sektörü olan ülkenin iş makinaları, vinçleri enkazları kaldırıp yaşayan insanları çıkartma çabaları neden hemen başlamadı? Antakya bazlı vinçler 8 gün sürece dahil oldular. Biz bugün vinç operatörleri ile görüştük. 'Biz buradayız' dediler. Gönüllüler koordine edilemedi. İlk 48 saat çok kıymetliydi. Zamanında kurtarılabilecek canları maalesef kaybettik. Bu gecikme niye oldu diye Cuma gününden bu yana sayın Erdoğan'a soruyorum. Devlet kurumlarımız niye çalıştırılamadı? Yürütmeden sonra tek kişi var. Şu andaki devlet sistemi öyle. Cumhurbaşkanlığı Devlet Sistemi demek bütün erkin toplandığı bir sistem demek. Bakanlar sekreterya gibi. Vatandaşlarımızın direk onunla temas olma imkanı olmuyor. Cuma’dan bu yana sürekli her gün soruyorum; ilk 48 saat niye geciktiniz?”