İktidarın Atatürk ile başı hiç hoş değil.
Bunu bizzat kendi tavır ve sözlerinden ve Atatürk ile alakalı çirkin ithamlara karşı sessiz kalmalarından anlayabiliyoruz.
Sadece, kendilerine bağlı Diyanet kurumu başkanı ve yetkilileri ile partililerinin din ve dindarlık kisvesi adı altında Atatürk’e yağdırdığı hakaretler değil ölçümüz, kendi icraatları da bu düşmanlığın tezahüründen ibaret…
En önemli göstergemiz de tescilli Atatürk düşmanlarının çeşitli bahanelerle taltif edilmeleri…
Yani, düşmanları üzerinden çaktırmadan Atatürk düşmanlığı yapmaları…
Mesela, Atatürk’ün ölüm fetvasını yayınlayan, dönemin Şeyhülislamı Mustafa Sabri’nin isminin Tokat’ta bir okula verilmesi…
Mustafa Sabri, Damat Ferit Hükümeti’nin Tokat mebusuydu. İskilipli Atıf, Said-i Kürdi ile birlikte, Atatürk ve Milli Mücadele’nin düşmanlarından “Teali İslam Cemiyeti” kurucularındandı.
Tam bir Saray ve Damat Ferit yalakasıydı…
Sadakatinin ve bağlılığının karşılığı Şeyhülislam oldu.
Hükümetin ve Vahdettin’in “İngilizlerin merhametine sığınma” politikasına uygun davranıyor, Damat Ferit’i bile Atatürk’e karşı yeterince sert olmamakla eleştiriyor, Anadolu hareketini bastırmak için “silahın” ve “dinin” kullanılmasını istiyordu.
Dediği oldu, Damat Ferit Hükümeti, milli Ordu’ya karşı Kuvayı İnzibatiye’yi (Halifelik Ordusu) kurdu.
Dönemin tanıklarından Celal Bayar'a göre, İngilizlerin baskısı, Sadrazam Damat Ferit'in isteği ve Padişah Vahdettin'in onayıyla yayınlanan Atatürk ve silah arkadaşlarının öldürülmelerinin “dinen caiz” olduğunu belirten fetvalar onun eseriydi.
Fetva ve bildirilerinde Atatürk ve silah arkadaşlarından “yankesiciler, eşkıyalar, hainler, Allah'tan korkmayan ve peygamberden utanmayan mahluklar, yalancılar, caniler, “zalimler”, “katil canavarlar”, “alçaklar” diye söz ediyordu.
“Ey kahraman askerler… Savaş yıllarında sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşerilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de var idi.
İşte bu hainlerin… Zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şeriftir ki Allah’ın emridir.
Okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor. Bunların vücutlarını tamamen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur…” diyordu.
İşin acı tarafı bu bildiriler işgal ordusu uçakları tarafından Anadolu’nun dört bir yanına atılıyor, halkın kafası karıştırılıyordu.
Son sözleri “Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet” olan “milli şehit” Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in idam fetvasını imzaladı.
Atatürk'ün görevden alınması kararını imzalayan 3 kişiden biriydi.
Türk Milleti'nin idam fermanı Sevr Antlaşması’nı imzalayan hükümetin şeyhülislamıydı.
Son olarak da “Sen Allah'tan korkmadın mı? Peygamberden utanmadın mı? İzmir'in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun? İstifa etseydin de kabul etmeseydin!” diyen Ulviye hanımın da eşiydi!
Kaçıp gittiği yurt dışında da rahat durmadı, Cumhuriyet ve Atatürk aleyhine yazılar yazdı.
Yazılarında Türkleri “Müslüman barbarlar” diye adlandırıyor, Türklerin Musul'da hiçbir hakkı olmadığını belirtiyor. Türklerin, Ermenileri ve Kürtleri imha edeceklerini iddia ediyordu.
Kendi ihanetini unutmuş, Atatürk'ün İngilizlerle anlaştığını, halifeliğin böyle kaldırıldığını, İzmir'i Yunanlıların kendiliğinden Türklere verdiğini söylüyordu,
“Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere Türklükten şeref ve izzetimle istifa ediyorum… Tövbe Yarabbi, tövbe Türklüğüme! Beni Türk Milleti'nden addetme…” diyebilecek kadar alçaktı.
Saygıdeğer hükümetimiz, bu arkadaşı ve yaptıklarını görmezden gelmedi, adı Tokat’ta bir okula verildi.
Gerçi tepkiler çığ gibi büyüyünce okulun adı tekrar değiştirildi değiştirilmesine ama bunun nedeni iktidarın Mustafa Sabri’nin hain olduğuna ikna olması değil, tepkilerden korkmasıydı...
Yani uygun ortamı buluncaya kadar ertelediler diyelim.