Her bir felaketten sonra bu soru sorulur değil mi?
Son meydana gelen Bolu’daki otel yangınında da bu soru gündemimize oturdu. Hepimizin aklında aynı soru.
 İhmal mi cinayet mi? Suçlu kim?
Oysa ilk defa değildir bu yaşanan. Belki bugün seksen kişi hayatını kaybetti ama daha önce de pek çok defa otellerde, konaklama mekanlarında, bungalovlarda yaşandı felaketler. 
Hafızamızı yokladığımızda Sapanca'daki bungalovlarda çıkan yangınlar ve ölen kişileri unutmadık. Kırklareli'nde ruhsatsız işletilen Sisli Vadi' deki sel felaketinde ölenlerse hala zihnimizde. Hatay'daki Saray otelde depremde ölenler yüreklerimizi burkmadı mı. Belki çok eski diyecekler ama yine  99 depreminde Erenler’deki Vakıf otelde kaybettiklerimiz. Daha sayacağım onlarca örnekte de hep aynı soru sorulmadı mı. 
Onlarda da demedik mi ihmal mi cinayet mi diye.
Ölenler için ne önemi var bu soruya verilecek cevabın. 
Kasıt yoktu ihmaller zincirine kurban gittin desek ne kadar rahatlatacak ölen kişiyi.
Peki geride kalanları rahatlatacak mı, kaybettiklerini geri getirecek mi verilen cevaplar. 
Her olay kendi içinde bir muamma, her olayda başka bir çirkinliğe şahit oluyoruz. 
Her yaşanan felaketinde ardından ya usulsüzlük, ya adam kayırma, ya rüşvet ya da ihmaller çıkıyor.  
Her yaşanan felakette birileri cezalandırılıyor ama sistemde bir hata var görmüyor muyuz hala. 
Denetleme mekanizmaları niçin çalışmıyor diye sormak neden kimsenin aklına gelmiyor?
İşletmeleri yönetenler de, o işletmelerde çalışanlar da, o işletmeleri denetleyenler de ve nihayetinde o işletmelerde yaşanan felaketlerde ölenler de bizler değil miyiz.
Niçin yanlışlardan zarar görmedikçe yapılan usulsüzlüklere, hatalara, eksiklere tepki vermek yerine sessiz kalıyoruz. 
Bu olayların suçlusu aslında biz değil miyiz, yapılan yanlışlıklara sessiz kaldığımız için. Görüp te görmezden geldiğimiz için.
Biz duyarsız oldukça, şahit olduklarımıza kayıtsız kalıp müdahale etmedikçe hiçbirimizin hiçbir yerde hayat garantisi olmaz. Bir gün bir otel odasında yanarız, bir gün bir asansörde parçalanırız, bir gün avm deki yürüyen merdivene eteğimiz sıkışır, bir gün cıvatası düşmüş bir trabzandan aşağıya düşeriz. 
Yaşamak ucuz değil memleketimizde ama ölmek o kadar ucuz ki!