Saray’ın eleştirdiğimiz pek çok yanı sıra alkışı hak eden icraatları da var, tek tük de olsa. Mesela çok çok önemli bir kütüphanesi var.
Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendi kütüphanesindeki el yazması Kuran’ı Kerim ve yanı sıra lise yıllarında kartpostal satarak kazandığı parayla satın aldığı ve “En karlı yatırımım” dediği Ömer Nasuhi Bilmen’in Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu’nu Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesine bağışlamıştı.
Gerçekten önemli bir eser…
Aynı zamanda da çok manidar…
Değerinin yanı sıra bir devre dair uydurulan yalanları çürütmesi bakımından da çok önemli çünkü.
Malumunuz, Ömer Nasuhi Bilmen, Cumhuriyetin temellerinin atılmasında önemli bir faktör;
Atatürk’ün bizzat isteği ile İstanbul Müftülüğü kadrosunda görev yaptı.
Lise bünyesinde öğretmenlik ve Yüksek İslam Enstitüsü'nde usûl-i fıkıh ve kelâm dersleri verdi.
Nikah-boşanma-nafaka gibi günlük yaşama dair sorularından, savaş hukuku- hibeler-cezalara kadar meseleleri içeren Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu eserini Osmanlı döneminde yazmaya başladı ve Cumhuriyet döneminde ancak bitirebildi.
Ha, merak edenler için söyleyelim; Kimse toplatmadı, yasaklanmadı, kitap ve yazarı yeni dönemde de yani ‘din elden gitti, Kuranı Kerim okumak yasaklandı’ denilen dönemde de baş tacı edildi.
Konumuz da bu zaten…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “En değerli yatırımım” dediği bu eser, eğer bu tür faaliyetler ve eserler yasaklandıysa, jandarma eve gelip din kitaplarını zorla elinizden aldıysa, devlet dininizi öğrenmenizi engellediyse eğer, günümüze kadar nasıl gelebildi?
Gelebildi çünkü, din kitapları çıkaran, dini öğreten bizzat devlet ve devletin kurucusu Mustafa kemal Atatürk’tü.
Yıllar önce, kendi televizyon kanalında Haydar Baş’tan dinlemiştim, metnini buldum. Özetleyeyim;
“Mustafa Kemal Atatürk, çok ciddi bir dini eğitim ve anlayışla yetişmiş mümtaz bir şahsiyettir.
Bize Mustafa Kemal Atatürk'ü nasıl tanıttılar? 'Mustafa Kemal eyyamcıdır, dinden haberi yoktur, gününü gün eden içki sofralarında ömrünü geçiren bir insan olarak tanıttılar. Annesini sorarsanız annesi hakkında şaibeli bilgiler verilir. Babası mı onu nerede bulacaksınız' gibi iftiraların maalesef odaklandığı bir insan konumundadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım lakabı 'Molla Zübeyde', balkanlarda Bektaş-ı Tarikatı'nın şeyhi Rıfat Efendi'nin müritlerindendir. Çok takva bir kadındır, 5 vakit namazına 5 katan cenabı hakkın her yerde onu muhasebe ettiğine inan onun için de yaptığı bütün işlerde Allah'ın onu gözetlediğini bildiği için yine Allah'ın emir ve nehidelerinin dışına zerre kadar çıkmayan biridir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, hakikaten samimi bir Bektaş-ı ailesinin evladıdır. Ailesi iyi bir Bektaş-i ailesi olduğu için, ismini 12 imamdan İmam Rıza’dan aymıştır.
İşte bu Ali Rıza'dan bu ve Molla Zübeyde'den nur topu gibi bir Mustafa ortaya çıktı. Kemal ismi zekasının dehası sayesinde öğretmeni tarafından ilave edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk 7 yaşında Kuran-ı Kerim'i hatmetti.
Ve Mustafa Kemal Atatürk 8 yaşında hafızı kelam oldu.
Hz. Muhammed'e olan aşkı ve muhabbeti bu güne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde Cumhurbaşkanı olan veya Başbakan olan hiç kimsede olmamıştır.
Atatürk, İslam dininin temel kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'e büyük önem vermiştir.
Atatürk, Kur'an metninin yazılı olduğu 'mushafa' daima saygı göstermiştir. Defalarca Kur'an üzerine yemin etmiştir. Sıkça Kur'an dinlemiştir. Kur'an'ın manevi gücünden yararlanmıştır. Yakınları ve şehitler için Kur'an okutmuştur. Kur'an'ın tecvid kurallarına göre okunmasına ve hat ile yazılmasına önem vermiştir.
Dahası Kur'an'ın tefsir ve tercümesiyle çok yakından ilgilenmiş, pek çok ayetin yorumu üzerinde durmuştur. Çeşitli vesilelerle Kur'an'ın içerdiği temel konulara değinmiştir.
Birçok konuşmasında Kur'an ayetlerinin evren yasalarıyla uyum içinde olduğunu açıklamıştır. Kur'an'ın siyasete alet edilmesine karşı çıkmıştır.
Kısaca Atatürk, mensubu olduğu dinin ana kaynağına kayıtsız kalmamıştır; Kur'an-ı Kerim'in hem orijinal Arapça metnini, hem de Fransızca ve Türkçe çeviri metinlerini defalarca incelemiştir.
Atatürk, Kur'an'ın ezberlenerek sadece 'lafzı' olarak okunmasına karşıdır. Onun en büyük amaçlarından biri Kur'an'ın anlaşılmasıdır.
Atatürk Kur'an'ı bazen kendisi okur bazen de başkasına okutup dinlerdi. İsmail Hakkı Tekçe'nin Kur'an okumasından haz duyardı. Fakat okuyanın, mana ve derinliğini mutlaka bilmesini isterdi.
Atatürk haftanın belirli günlerinde Saadettin Kaynak, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi dönemin önde gelen hafızlarına Kur'an okutturmuş, okunan ayetlerin tefsirini yaptırmıştır.
Atatürk'ün Kur'an okutup dinlediği hafızlardan biri olan Kemal Bey’in kızı Vecihe Hanım bu konuda şunları anlatmaktadır: “Atatürk, babam için dermiş ki; "Kur'an'ı bu kadar güzel tefsir edeni ben görmedim. O kadar güzel Arapçası var.”
Bu Hafız Kemal Bey'e "GÜRSES" soyadını veren de bizzat Atatürk’tür.
Atatürk'ün kütüphanecisi Nuri Ulusu, Atatürk, ün okuduğu tefsirlerin çok etkisinde kaldığını ve ‘Hey büyük Allah’ım... Kur'an'a inanmayan kafirdir, bize nasıl yol gösteriyor. Bunları tüm dünyaya okutmalıyız’ diye söylendiğini nakleder.”
Sözün özü; Her konuda olduğu gibi bu konu da doldurulan kesimlerin önce tövbe edip sonra da Atatürk’ten helallik istemeleri acizane tavsiyemizdir.