HEKİMLER G(ö)REVDE!

Hekimler 1 Mart’ta acil önlem çağrısı yapmışlar, 10 maddelik acil önlem çağrısını ‘Taleplerimiz karşılanmazsa iş bırakacağız’ diye sonlandırmışlardı.

Talepleri analarının ak sütü gibi helal, meşru, yasal ve zaruriydi.

Ve kendilerinden ziyade sağlık hizmeti alan hepimizin beklentileriydi.

Sağlımızı emanet ettiğimiz doktorların sağlıklı, huzurlu, mutlu olmaları, hastalarına daha çok vakit ayırabilmeleri en başta bir vatandaş olarak benim de talep ve arzularımdır.

İstiyorlar ki;

“Sağlıkta Şiddet Yasası acilen yasalaşmalı; cezalar tutuksuz yargılanma ve ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ düzenlemelerinin uygulandığı sınırların üzerine çıkarılmalı.

Kamu hastanelerinde göreve yeni başlayan pratisyen ve asistan hekimler için temel ücret (maaş+ sabit ek ödeme) yoksulluk sınırının en az iki katı, uzman hekimler için yoksulluk sınırının en az iki buçuk katı olmalı; sabit ek ödemeler genel bütçeden karşılanmalı.

Özel sağlık sektöründe çalışan hekimlerin sosyal güvenlik primleri ‘prim ödeme tavanı’ üzerinden çalıştıkları kurumlar tarafından ödenmeli; ücretleri en az yoksulluk sınırının iki buçuk katı olmalı.

Aile hekimi maaşları en az yoksulluk sınırının iki katına yükseltilmeli; tüm ASM binaları kamu tarafından inşa edilmeli, aynı standartlarda donanımı kamu tarafından sağlanmalı, bütün giderleri Sağlık Bakanlığı’nca karşılanmalı; Aile Hekimliği Ceza Yönetmeliği geri çekilmeli.

OSGB’lerde çalışan iş yeri hekimlerinin ücretleri Türk Tabipleri Birliği’nin belirlediği asgari ücret üzerinden ödenmeli.

Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR farkı gözetilmeksizin bütün emekli hekim maaşları (25 yılda emeklilik baz alınarak) pratisyen hekimler için asgari 15 bin TL, uzman hekimler için asgari 18 bin TL’ye çıkarılmalı.

Çalışma ortamlarımız ve koşullarımız iyileştirilmeli, başta asistanlar olmak üzere bütün hekimlere nöbet ücreti kesilmeden nöbet ertesi izin hakkı tanınmalı, intörn hekim ücretleri en az asgari ücret düzeyine çıkarılmalı.

Covid-19 ‘illiyet bağı’ aranmaksızın meslek hastalığı sayılmalı, pandemide çalışılan her yıl için 120 gün yıpranma payı uygulanmalı, hekimler için ek gösterge 7 bin 200 olmalı.

Sağlık sistemi ve kurumsal sorunlar kaynaklı malpraktis davaları ile hekimleri ödeyemeyecekleri tazminatlara mahkûm eden uygulamaların önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılmalı.

Hekimleri de hastaları da mağdur eden, hekimlere karşı şiddet kaynağı olan, halkın sağlığını tehlikeye atan 5 dakikada muayene dayatmasından vazgeçilmeli, hasta randevuları her hastaya en az 20 dakika ayrılacak şekilde düzenlenmeli.”

Hükümet bu taleplerine karşılık adeta kapıyı gösterip ‘gitmek isteyen gitsin’ resti çekince planladıkları iş bırakma eylemini gerçekleştirmek zorunda kaldılar.

Ama son ana kadar hükümeti uyarmayı da ihmal etmediler;

“Sağlık alanında yaşanan tükenme, hekimlerin bu tükenmişlikle giderek mesleklerini bırakma noktasına gelmesi ya da memleketi terk etmeleri aslında toplumu da sağlıksızlığa yöneltiyor. Hekimini ve sağlık emekçisini korumayan toplumu da korumuyor. Nasıl salgında hekimleri salgınla baş başa bıraktılarsa toplumu da baş başa bırakmış durumdalar ama tehdit etmekten de geri durmuyorlar. Bu hakları talep ederken bilinmelidir ki hepimizin haklarıdır bunlar ve hepimizin talepleridir. Toplumun da bu hak mücadelesine sahip çıkması, sağlık hakkı mücadelesinin bir parçası olması için de bir çağrı aslında bu.

Dünyada ve Türkiye’de, milyarlarca insanın çalışma ve sosyal hayatını etkileyen, sağlığını bedenen ve ruhen sarsan, hepsinden önemlisi milyonlarca kişinin yaşamına mal olan bir pandeminin iki yılını geride bıraktık. Covid-19 pandemisi döneminde yönetme yetkisine sahip olanların yapamadıklarından kaynaklanan önlenebilir ölümler yaşanırken hekimlerin ve sağlık çalışanlarının özverili çalışmaları sonucunda pandeminin daha da yıkıcı olmasının önüne geçildi. Pandemi herkese hekimlerin ve sağlık çalışanlarının ne kadar yaşamsal ve önemli bir iş yaptıklarını gösterdi. Bizler böylesi önemli bir alanda, nitelikli hizmet üretmeye çabalarken pandemi ile birlikte ekonomik krizin derinleşmesi, çalışma koşullarımızda yaşadığımız zorlukları artırmış, ekonomik haklarımız giderek gerilemiştir. İşlemeyen ve sağlıksızlık üreten sağlık sisteminin tüm yükünü bizler çekiyor ve emeğimizin karşılığını alamadan her geçen gün umutsuzluğa sürükleniyoruz ancak yaşadıklarımızın kader olmadığını biliyoruz.

81 ili temsil eden 65 tabip odamız ve 180 bin hekimin meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği olarak sağlık emek- meslek örgütleri ile birlikte uzun süredir sağlık alanında yaşanan, bizi umutsuzluğa sürükleyen bu karanlık tabloya karşı haklarımız için, daha iyi bir sağlık ortamı için mücadele ediyoruz. Beyaz Yürüyüş, Beyaz Forum, Beyaz G(ö)REV, Beyaz Nöbetlerle bizi yok sayanlara, kulaklarını tıkayanlara karşı taleplerimizi dile getirdik. Bir kez daha tabip odalarımızla birlikte başta TBMM olmak üzere etkili, yetkili olan herkese sesleniyoruz: Emeğimizin karşılığını alamadığımız, tüketen çalışma koşullarına, sağlık alanında yaşanan şiddete tek bir gün bile tahammülümüz kalmadı. Emeğimiz için, haklarımız için, acil taleplerimize yönelik adım atılmaz ise 14-15 Mart Pazartesi ve Salı günleri tüm Türkiye’de, bütün sağlık kurumlarında G(ö)REV’de olacağımızı ilan ediyoruz.

Sağlık Bakanlığı’nın görev eylemlerimiz hakkında 81 ile gönderdiği yazı baştan sona talihsiz bir içeriğe sahiptir. Özellikle pandemi döneminde önlenebilir ölümlere sebep olanlar bizlere sağlık hakkının gerekliliklerinden bahsedemez. Görev eylemlerimiz daha sağlıklı bir toplum, halk sağlığının öncelendiği sağlık politikaları içindir. Tek bir meslektaşımız hakkında dahi işlem başlatılmasına göz yummayacağımızın bilinmesini isteriz. Eylemimizin haklılığı da meşruluğu da yasallığı da açıktır. Tıpkı 15 Aralık ve 8 Şubat’ta olduğu gibi G(ö)revimizi en güçlü şekliyle gerçekleştireceğiz.”

Hükümet ve bakanlık, sağlıkçıların uyarı amaçlı Beyaz Yürüyüşüne de pek oralı olmadı. Bakan Koca’nın mektubu da ortamı iyice gerdi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın sağlık çalışanlarına gönderdiği Tıp Bayramı mektubuna tepki gösterdiler;

“Nasıl bayram mektubuysa artık; ‘Haklarımız, taleplerimiz konusunda geliştireceğimiz dilin, tutumdaki üslubun mesleğin doğasıyla örtüşmesi gerekir’ demiş. Haklarımızı nasıl talep etmemiz gerektiğini söyleyivermiş kendince. Hastalarımızı ihmal ettiğimizi ima etmiş, sesimizi duyurma üslubumuzu belli ki beğenmemiş!

Yoksulluk sınırının altına mahkûm ettikleri hekimleri, açlık sınırının altında ücretlerle yaşamak zorunda bıraktıkları emeklileri, kölelik koşullarında çalışmaya zorladıkları gencecik meslektaşlarımızı dilindeki şiddetle ananlar bizleri her gün şiddetle karşı karşıya bıraktılar. Sonra bize mektup yazıp; ‘Sorunların, aşılması zor değil, aşılması kolay sorunlar olduğuna, gerekli emeğin sarf edildiğine inanmanızı istiyorum’ diyenlere soralım o zaman: Zor değilse neden bu zamana kadar tek bir adım atmadınız?

Bu başarısızlığın bedelini ödemesi gereken, 20 yıldır bu ülkeyi yöneten, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından söylenen sözler, hekimler arasında büyük bir kırgınlığa, öfkeye neden olmuştur. Yanıtımız açıktır: Tıbbın tarihi yazılmaya başladığından bu yana burada, bu topraklardaydık. Bugün de buradayız. Biz, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak emeğimizle, bilgimizle, uzun yıllar süren eğitim ve mesleki deneyimlerimize dayanan birikimimizle insanlara hizmet için çalışıyoruz. Biz, yıllar içinde, ‘Doktorları ağaca bağlayın da kaçmasınlar’ diyen devlet başkanlarını da ‘Doktorların gözü doymaz’ diyen kasaba siyasetçilerini de ‘Paracı doktorlar gürültü yapıyor’ diyen sağlık yöneticilerini de gördük/görüyoruz. Hepsi gitti, biz kaldık; mesleğimiz ve meslek onurumuz kaldı. Bugün de hiçbir yere çekip gitmiyoruz. Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için, dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız. Ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz!”

Türk Tabipler Birliği, Bakan Koca’nın bir nevi gözdağı veren mesajına da tepki gösterdi.

Sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunları, taleplerini ve sağlık hakkına erişimin önündeki engelleri toplumla paylaşabilmek için, 14-15 Mart 2022 tarihinde sağlık hizmetlerinin resmî tatillerdeki gibi sunulacağı, bu nedenle acil durumlar dışında sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurulmaması çağrısını yenilediler;

“Sağlık çalışanlarının meslek kuruluşunun aldığı karara dayalı yapacağı bu etkinlik, anayasal haklar arasında yer alan örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımı niteliğindedir. Örgütlenme özgürlüğü önündeki hukuki engeller, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları hem de ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler doğrultusunda yeniden düzenlenerek bu konudaki engeller kaldırılmaya çalışılmıştır.

Sağlık çalışanlarının görevlerini yerine getirirken, yetkili mercilere gerekli kararların aldırılmasında kamuoyu oluşturmak için çaba göstermesi, baskı grubu oluşturması ve bunun için hukuka uygun bütün yöntemleri kullanması demokrasinin gereklerindendir. Anayasa’nın 26. maddesi ile herkesin, düşüncelerini söz, yazı, resim ve başka yollarla tek başına veya toplu olarak yayma hakkında sahip olduğu belirtilerek ifade özgürlüğü teminat altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok sayıda kararında belirtildiği üzere herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu özgürlüklerin kısıtlanabilmesi, öncelikle iki koşula bağlıdır. Bunlardan birincisi, yasa ile söz konusu sınırlamanın kurallarının belirlenmiş olması; diğeri ise, demokratik bir toplum için kabul edilebilir ve gerekli bulunmasıdır. Kuşkusuz her türlü sınırlama, bu koşulların yanı sıra ancak ölçülülük ilkesi de gözetilerek yapılması halinde mümkündür.

14-15 Mart 2022 günlerinde yapılacak eylemde, yürütülen hizmetin sağlık hizmeti olduğu hatırda tutularak gerekli önlemler büyük bir özenle saptanmış ve duyurulmuştur. Hekimlerin belirtilen hususlara dikkate ederek yapacakları bu eylemde, sağlık çalışanlarının talepleri gündeme taşınarak, “düşünceyi yayma hakkı” kullanılacaktır.

Bu tür eylemler, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası uyarınca demokratik hak kullanımı niteliğindedir. Bu eylem sebebiyle sağlık çalışanlarının soruşturmaya uğratılması, ulusal ve uluslararası düzenlemeler ile yargısal kararlara aykırılık oluşturacaktır. Nitekim geçmişte benzer eylemlere katıldıkları gerekçesi ile haklarında hukuka aykırı biçimde soruşturma başlatılan kamu görevlileri hakkında beraat kararları verildiği gibi, idari işlemlerin hukuka aykırı olduğu da yargı mercilerince tespit edilmiştir.

Bütün bunlara rağmen, hekimlerimizin söz konusu meşru hak arayışı ve sonrasında gerçekleşebilecek olası idari soruşturma ve benzeri durumlarda birliğimizin ve odalarımızın hukuk büroları hekimlerimize gerekli hukuksal desteği verecektir.”

Hem eski bir sendikacı hem de sağlık hizmetlerine sağlıklı bir erişim isteyen her vatandaş gibi hekimlerimizin bu G(ö)REV’ini destekliyorum.

Nankörlüğün anlamı yok. Sağlık amasız fakatsız bahanesiz hepimizin hakkı ve bu hak ancak sağlıklı bir sistem ve sağlıklı sağlık çalışanlarıyla mümkündür…