EY ORUÇ; TUT BENİ!
Yazı günüme denk gelmediği için Ramazan yazılarına anca üçüncü gün başlayabildim.
Allah oruçlarını kabul ve makbul eylesin!
Allah oruç tutanlardan ziyade, orucun tuttuğu kişilerden eylesin.
Malum, oruç tutmak bir şey değil, önemli olan her türlü heva ve hevesine karşılık orucun seni tutması, engellemesi, frenlemesi…
Tıpkı Şair Senai Demirci’nin yazdığı gibi;
Ey Oruç; Tut Beni.
Tut sözünü; Mühürle dudağımı, sesimi tut, lâl eyle çığlıklarımı. Nahoş avazların uçurumlarından çek dilimi.
Yalanların kuyularından çekip çıkar nefeslerimi.
Bakışının menzilinde tut gözlerimi. Dokunuşlarınla delik deşik et kibrimi.
Gör(e)meyip de seni, göster(e)meyip de yanımda yöremde, görür gibi huzurunda tut çaresiz
yetimliğimi.
Tut saçlarımın kakülünden, kaldır yüzümü yerden. Utancımı tebessümünün kıvrımlarına dola, yut.
Pişmanlığımı gül yanağının yamaçlarına sar, uyut.
Dağıt neşemin saçlarını, hüznün tenine yasla umarsızlığımı.
Tut elimi. Avuçlarında tut uzanamadığım uçurum çiçeklerimi. Geri ver uzak dal uçlarına terk ettiğim huzur meyvelerimi. Yırtık gömleklerin kuyusuna zindanına düşürme nefsimi.
Tut, ardında tutulduğum aynalara tut yüzümü…
Gözbebeğinde tut beni. Ayıplamadan, tiksinmeden bakışının ışığından yüz ver bana.
Tut ki resimli el ilanları asılmış bir kayıp çocuğum; duvar diplerine asılı umarsız bakışların kovduğu bir lüzumsuzum.
Tut kolumdan, ardın sıra sürükle, yuvama götür.
Tut ki mürekkebin hiç hatırını sormadığı yırtık bir kâğıt, kalemin hiç içmeyeceği unutulmuş bir sözüm.
Aklında tut beni; diline dola, dudağına değdir, cümlede kullan, tut bir şiire kafiye eyle beni. Tut ki üzerindeki rakamları ciddiye alınmayan kalp parayım.
Elinde tut, say beni, inci mercana sat beni.
Işığa tut yüzümü; sahih kıl beni.
Gözyaşımı yanağında tut, taç yapraklarına taşı ağlayışımı. Şehvetin kirinden sıyır, tenin tozundan ayıkla kalbimi.
Tut kanatlarımdan, rahmete yapıştır teleklerimi, yücelere yükselt bedenimi.
Yağmurları tut sakla hüznümün bulutlarında.
Hoş geldin ey ışıltılı elbisem;
Tut yakamdan, giy beni, giyindir beni, ört bencilliğimi, üşümeye terk etme bedenimi.
Omuzlarıma sarıl şal gibi, rızana razı eyle beni.
Tut (i)ki yakamdan, tutukla beni, yetimlerin yüzüne çalıp pare pare eyle cimriliğimi. Bağla ayağımı yokluklara gitmekten. Bileklerimi kelepçele, yasakla ellerime biriktirmeyi...
Tut ve at sahte doymuşluklarımı, teni üzerimden sıyırıp ruhun semasına savur beni.
Çıplak bırak cümle duyarsızlıklardan. Yırt at yüreğimdeki yalancı tesellileri.
Hoş geldin ey sırdaşım;
Tut beni, sobele. Saklandığım yerde bul beni. Barıştır ki ihanetler yatışsın, nefretler sönsün, yalnızlıklar sussun...
Hoş geldin ey güz yağmurum;
Sağanağına tut bu çorak gönlü. Seline kat yangınlarımı.
Damla damla denize at kanayan yanlarımı.
İçimde uyuyan tohumları uyandır, baharlara taşı/r yüreğimi.
Hüznümün sarı yapraklarını toprağa kat.
Hoş geldin ey orucum;
Acıktım sana, sofrana oturt beni.
Acıttım içimi, göğsünde avut beni.
Aktım sana, damla damla yut beni.
Aldandım sahte ışıklara, beşiğinde uyut beni.
Ağular içtim bal kâselerinden; döşeğinde sağalt beni.
Azaldım nisyanlar içinde, gözlerinde çoğalt beni.
Ağına düştüm isyanların, tut elimi, doğrult beni.
Ağzına düştüm yalanların, tut dilimi, doğruda tut beni.
Ayartısına kandım anlık sevdaların, tut gözlerimi, körelt beni.
Arı duru kalamadım, bulandım, el üstünde tut pişmanlıklarımı, durult beni.
Ey Oruç; Tut beni.
RAMAZAN GÜNLÜĞÜ
Bugün yarı şaka, bir çocuğun Ramazan Günlüğünü paylaşmak istedim.
Bir çocuğun o küçücük dünyasında, bakın bakalım Ramazan neyi ifade ediyormuş!
Ramazan 1;
Bugün evde bir acayiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
Annem 'Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım' dedi.
Kimse yemek yemiyor, su içmiyor. Ablam bile!
Ramazan 5;
Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini.
Akşama doğru hepsi sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar.
Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki.
Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni.
Ama gülmeye cesaretim yok.
Ramazan 9;
'Niye böyle yapıyorlar?' Ablama sordum, 'Büyüyünce anlarsın' dedi. Zaten başka ne der ki…
Anneme sordum, Ramazan dedi.
Babama sordum, Oruç dedi.
Ramazan 11;
Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma'ya sordum.
Onun ailesin de gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.
Ramazan 14;
Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum. Uyandım.
Babama haber vermeye koştum, yatağında yok!
Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum. O da yok!
Korkmadım, Ben bu hırsızların hakkından gelirim!' dedim.
Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar! Vay uyanıklar.
Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.
Birde üstüme gülüyorlar… Korkaklar.
Ramazan 17;
Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikayet etmeyi düşündüm.
Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim.
Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar. O zaman devam.
Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.
Ramazan 19;
Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor. Oturup birlikte Kuran okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar. Sevim teyze de başını örtmüş. Çok da yakışmış
Ramazan 22;
Her şey aynen devam ediyor. Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor.
İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor. Ne hoş.
Ramazan 24;
Oruç'u merak ediyorum. Geçen gün Ayşe teyzem Annemle konuşuyorlardı.
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu? Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi. İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Orucu ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum. Onlarla tanışmaya can atıyorum.
Ramazan 25;
Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor. Şimdiye kadar gecesi olan bir adam göremedim.
Bu Kadir de kim? Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.
Ramazan 26;
İftarı çok sevdim. Akşam yemek yemeye İftar diyorlar.
Gece yemek yemenin adı da Sahur.
İftar sonrası eğlenceler oluyor. Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.
Ramazan 28;
Merak içinde beklerken uyuyakaldım. Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim. Anlayamıyorum.
Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.
Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar. Sinir oluyorum.
Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
'Abim ne zaman geliyor?' diye anneme soruyorum.
'Bayram gelsin, o da gelecek' diyor.
Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdide Bayram!..
Soramıyorum 'Bayram kim?' diye. Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de abimin arkadaşıdır. Çok özledim abimi. Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.
Ramazan 29 / Arefe;
Sonunda bir hanım ismi duydum. Arife diyemiyorlar mı ne? Arefe diyorlar.
Niye Arefe? 'Arife' olması gerekmiyor mu? Yengemin adı gibi yani...
'Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.' diyor Annem. Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar. Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor. Yemekler hazırlanıyor.
Anneme 'Bayram ne zaman gelecek?' dedim, 'Arefe'den sonra' dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil. Akraba da değil.
Kafam karma karışık. Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.
Ve Bayram geldi;
Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü herhalde diye düşündüm.
Abim gece gelmiş. Sevinçten haykırdım. Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım Abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, Ablam kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.
Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.
Abimden söz aldım. Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı.
Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu.
Sendromu anlamadım. Ama olsun, Abime güveniyorum.
Gerçi Ablam'a göre 4 yaşındayım. Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor.
Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor. Abim bu konu beni aşar diyor.
Bayramı çok sevdim.
Ama Ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazan’ın gidişine çok üzüldüm.
Bizim için her gün Ramazan olsa!..
Ne iyi olur…
(İnternetten)
RAMAZAN NEŞESİ
İnançsız bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakarak; “Evrim ne güzellikler yaratıyor!” diye düşünüp mest oluyormuş.
Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış.
Adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama nafile, ayağı yerdeki dala takılmış düşmüş, tabi ayı da adamın üzerinde, tam pençesini sallamak üzere.
Adam can havli ile Allah’ım diye bağırmış.
Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir akmaz olmuş. Orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık hüzmesi adamın üzerine parlamış.
Çok derinden gelen ilahi bir ses adama seslenmiş; “Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun?” demiş.
Adam utanç içinde; “Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki ayıyı dindar yapabilirsiniz?” demiş.
Ses: “Peki” demiş, ışık kaybolmuş. Nehir tekrar akmaya başlamış. Her şey eski haline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş ve ardından iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış:
“Allah’ım, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamdolsun verdiğin nimetlere…”