Sevgili okurlar,
İnsan Brüksel’de yaşayınca, elbette “NATO(Kuzey Atlantik Asamblesi), Avrupa Birliği (AB)ve Avrupalı Türkler ile ilgili görüş ve düşünceleri de içeren yazılara öncelik vermemiz” gerekiyor..
Bir kere “Türkiye Cumhuriyeti, NATO üyesi” bir ülke..
Öylesye,”NATO zirvelerine, kararlarına, açıklamalarına” kayıtsız kalabilirmiyiz?
Helede yanıbaşımızda “Ukrayna-Rusya savaşı, tüm yıkımı ve ateşi ile devam ederken, gündemin ilk sırasında yer alırken, Brüksel’de olup bitenlerle ilgili okurumuzu bilgilendirmek, tarihe notlar düşmek” gerekmez mi?
Yıllardır, “Üyelik istemi” ile kapısında bekletildiğimiz Avrupa Birliği’nin Brüksel’deki “camdan saraylarında”, nelerin olup- bittiğini, nelerin konuşulduğunu, Türkiye’ye nasıl bakıldığını, buzdolabına kaldırılan ilişkilerin yeni seyrini öğrenmenin, konuşmanın ne zararı olur ki?
İşte, bu üyelik yolunda, Brüksel’e gidip-geliyoruz ya?
Bu gidiş-gelişlerde, “Brüksel’de neler konuşulur, ne tür temaslar gerçekleştirilir, neler yenir, içilir”, hala merak konusu olmaya devam etmiyor mu?

AVRUPALI TÜRKLER?
Birde Avrupa Birliği ülkelerini mesken tutmuş insanlarımız var!
Onlara hala “gurbetçi” diyenler olduğu gibi, “Avrupalı Türkler”diyenlerin sayısı da giderek artıyor..
Öyle ya, “gurbeti mesken edinmiş”, artık yaşadığı ülkenin “huyunu, suyunu, yaşam biçimini” benimsemiş, anavatanları ile bu yeni vatanları arasında, “gönül yolları, köprüleri” oluşturan ve “ülkemizin sosyal ekonomik, kültürel, sportif gönül elçileri” ile ilgili yazacağımız o kadar çok şey varki, hangi birinden vazgeçelim?

BİZİM SAKARYA’DAN?
En tabiidir ki, Sakarya’nın en saygın gazetesi Bizim Sakarya’dan, “memleketimizdeki olup bitenleri, en ince ayrıntısına kadar” takip ediyoruz!
“Siyasetten, ekonomiye, sosyal hayata, spor faaliyetleri ile diğer gelişmeler kadar, günlük hayatın takibimizde olduğunu” bizi tanıyanlar çok iyi bilir..
Bizim medya mahallesindeki gelişmeler ise, anbean gündemimizde ve ilgi alanlarımızdandır..
Müberak Ramazan ayının bu ikinci gününde, öncelikle “oruçlarınızın tertemiz kabulünü, sofralarınızdan bereketin eksik olmamasını, gününüzün aydın, ceplerinizin dolu, gönüllerinizin hoşgörü ve tolerans yüklü olmasını” Yüce Mevla’mdan dilerim!
Müsade ederseniz, yine Belçika’da yaşayan Türklerin, Ramazan ayını nasıl karşıladıklarını, bu mübarek ay içinde oruçlarını nasıl tuttuklarını, ibadetlerini nasıl geçirdiklerinden söz edeyim..
Zira Sakarya’yı, helede Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce ve diğer belediye başkanlarının icraatlarını, kentte olup bitenleri konuşmaya çok vaktimiz olacak!

BELÇİKA’DA İSLAM?
Uzatmayalım, önceki yazılarımı takip edenler bilirlerler ki, “Belçika, Avrupa Birliği ülkeleri içinde Avusturya’dan sonra İslam Dini’nin resmen tanıyan ikinci ülkedir!”
Diğer Avrupa Birliği ülkelerinde ise,” İslam Dini’ne, yani Müslümanlara karşı bir hoşgörü ve tolerans” gösterilir..
Bu “hoşgörü ve tolerans” anlayışı içinde mesela Almanya’da Türkler, görkemli, kubbeli, minareli camiler inşa etmişlerdir..
Keza Fransa’da, Hollanda, İngiltere ve diğer ülkelerde bu “hoşgörü ve tolerans ışığı altında Müslümanlar, birliktelikleri ile ortaya koydukları işaret taşları dediğimiz camilerde, mescitlerde huşu içinde ibadetlerini” özgürce yapabiliyorlar..
Bu konuda gazeteci dostlarımız, yazarlarımız, çizerlerimiz de çeşitli eserler vererek,” bu dini gelişmeye ışık tutmuş, yaşanılan ve yaşatılan İslam geleneklerini, karşı topluma anlatmayı” görev saymışlardır..

İSLAM’I TEMSİL?
Öyle ya, İslam Dini nedir, ne emreder?
Müslüman kime denir?
Müslüman ülkeler arasında, Türklerin yeri ve rolü nerededir?
“Din adamı, din görevlisi, Hoca, imam, cami, minare, ezan, oruç, dua, temizlik, iman, ahiret, cennet, cehennem, haram, helal, günah, halife “ ile Kuran-ı Kerim hakkında yaşadığınız ülkedeki otoriteleri, insanları  iyi bilgilendirmelisiniz ki, “bu hoşgörü ve tolerans”  anlayışına bir helal gelmesin!
Demek ki, “bir Müslüman’ın, bulunduğu yeni ortamda, hele de bir başka din, bir başka yaşam biçimi,bir başka kültür anlayışı içinde kendi dini inaçlarını, kültür geleneklerini yaşaması ve yaşatması yolunda bir takım adımların atılması” gerekiyor.
Bu adımları, kendilerine meteşekkiriz, gurbette ilklerimiz olanlar, çok emin, çok sağlam atmışlar..
Hatta, dernekleşmeye, kurumsallaşmaya gidilip, yeni kültür abideleri dikmeyi, satın almayı ve oraları camiye dönüştürmeyi bile başarmışlardır..

BELÇİKA’DA 72 TÜRK CAMİSİ?
İşte 1980’li Yıllara kadar, kendi başını kaşıyan, Türkiye’den bir zırnık yardım almayan ilklerimiz, bir araya gelerek, kendi camileri, mescitleri için harekete geçmişlerdir.
Bugün için bu satın alınan ve camiye dönüştürülen ibadethane ve külliyelerin 72’si, “Belçika Diyanet Vakfı vasıtası ile Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı” adına hibe edilmiştir.
Diğer cemaat ve tarikatların camilerinin mevcudiyetide ayrı konu elbette!
Kısacası, vatandaşlarımızın bu birlik ve beraberliğinin eseri olan Belçika’daki bu zenginlik ayrı hikayeye de konu olabilir.
Mesela, Belçika’nın Limburg Bölgesi yerleşim birimlerinden Beringen’de inşa edilen kubbeli ve çift minareli Fatih Camii’nin temelini zamanın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu atmıştır..

KUBBELİ, ÇİFTE MİNARELİ CAMİ?
Halen bölgenin gözbebeği dini eserlerinden biri olarak bilinen Fatih Camii’nin de, ilginç bir yapılış hikeyisi vardır..
Bu eserin meydana gelmesinde, “Beringen Maden Ocakları’na çalışmak için gelen Sakaryalı, Kayserili, Trabzonlu, Yozgatlı ve diğer yörelerimizden ilklerimizin heyecanlarını, birlikteliklerini, hizmetlerini” unutmak olur mu?
Allah hepsinden razı olsun!
Bu milletin vefakar, cefakar evlatları nerede olursa, olsun dini, diyaneti ve milleti, ülkesi ve bayrağı için elini taşın altına kaymoktan hiç çekinmemiştir..

BRÜKSEL’DE NAMAZ VAKTİ!
Yeterki, onlara doğruyu anlatalım,onlara doğru adres ve hedefler gösterelim, onları yapılacaklar yolunda bilgilendirelim!
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel’de bulunduğu bir sırada “Cuma namızını”, benim semtimdeki “Ulu Camii’nde” eda etmiştiir..
Mevcut binaları satın alarak ,camiye dönüştürdüğümüz Brüksel Ulu Camii’ninde, ayrı bir hikayesi vardır..
Allah yapandan, sebep olandan, koruyandan, kollayandan ve içinde dini ibadetlerin yanı sıra diğer sosyal kültürel buluşmalara vesile olanlardan da razı olsun!
Zira bu camiyi bize armağan edenlerin çoğu “berzah alemine” çoktan yürüdüler!..
Onların çocukları şimdi bu kutsal aylarda oruç için, cuma namazı ve diğer beş vakit namazlar için bu camiide buluşuyorlar..

YAŞANILAN ÜLKENİN DERİN HOŞGÖRÜSÜ!
Belçika gibi, bir başka Avrupa ülkesinde “huşu ve huzur içinde ibadetlerimizi yerine getirebiliyorsak”, bunda bulunduğumuz ülkelerin, ”derin bir hoşgörüsü ve toleransı” vardır..
Toplumlar, milletler birbirini anlayarak, anlatarak daha büyük güzelllikleri, insanlık adına savaşlardan uzak, kin ve nefret tohumları ekmeden yaşayabilir, yaşayabilmelidir de?
İşte Belçika’da, “yıllar önce atılan o güzel adımların izinde, meydana getirilen bu camiler doluyor, huşu içinde ibadetlerimizi yapabiliyorsak, bulunduğumuz ülkenin, insanlarının da bunda rolü olduğunu” unutmayalım!..
Hep eleştirilen “Belçika’nın bu yüzü de” var!
Geçtiğimiz yıllarda, bir Faslı Aileye iftar konuğu olan “Belçika Kralı Philippe ile Mathilde’yi” inşallah bir Türk Ailesi ile iftarda görmek bizleri şaşırtmaz!
Temenni bu ya, dileğimiz inşallah gerçekleşir!..
Dilimizde,”bir hırka, bir hurma” tanımı, hep vardır ya?
İftar sofralarında “düşkünü” sakın unutma!
Unutmayınız ki, lokmalar paylaşıldıkça büyür, bereketlenir!
Afiyet olsun!
Yusuf Cinal, 3 Nisan 2022 Brüksel