ÜNİVERSİTE SINAV BARAJLARI KALKTI
Bugünlerde barajsız sınav tartışıyoruz.
Üniversite sınavlarında baraj kalktı, bir soruya doğru cevap verebilen de tercihte bulunabilecek!
Bunun bir izahı da üniversite eğitim sistemimiz o kadar dökülüyor ki, sınavdan kaç puan alırsa alsın her öğrencinin yerleşebileceği bir bölüm var…
Neredeyse her ilçeye bir üniversite yüksekokulu açtık malumunuz, çoğu kontenjan dolmuyor, e o zaman önüne gelene sınav kazandı muamelesi yapalım diye düşündüler galiba.
Mesleğim gereği yıllardır üniversite sınavlarına kafa yordum, yorduk.
Bence de üniversite sınavları gereksiz ama ilkokul birinci sınıftan itibaren doğru, gerçekçi ve pedagojik bir eleme yapmak, çocuklarımızı doğru bir şekilde yönlendirmek kaydı şartıyla…
Ama biz ne yapıyoruz? Biz sınıfta kalma olayını bile kaldırıyoruz. Dolayısıyla çocuklarımız birer kağıt parçasından ibaret olan ama neticede geçer akçe bir kuru diploma sahibi oluyor, bununla hak iddia ediyor ve haliyle haksızlıklar yaşanıyor.
Gerçekleştirin adam gibi bir eleme ve yönlendirme sistemi, o zaman üniversite sınavına ile gerek kalmaz.
Ama bu kafa ile mi?
Üniversitelerimiz dökülüyor evet…
Bunun bir göstergesi de uluslararası değerlendirmeler.
Mesela Londra merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Times Higher Education (THE), 2022 yılı alanlara göre üniversite sıralamalarını açıkladı.
Söz konusu sıralama öğrenciler, akademisyenler, üniversite yönetimleri, iş dünyası ve hükümetler tarafından itibar edilen en kapsamlı analizlerden biri olarak görülüyor.
THE, "Dünyanın En İyi Üniversiteleri" listesinde ilk 500'e Türkiye'den Çankaya Üniversitesi girdi.
THE'nin 2022 yılına ilişkin sıralamasında, Koç ve Sabancı Üniversiteleri ise ilk 600'de yer aldı. Sıralamada ilk 800'e giren üniversiteler arasında, Bilkent, Hacettepe, İstanbul Teknik ve Orta Doğu Teknik Üniversiteleri yer aldı.
2021'deki sıralamada ise Çankaya ve Sabancı Üniversiteleri ilk 500'e girmişti.
Sıralamada iletişim, medya, uluslararası ilişkiler, sosyoloji ve coğrafyanın incelendiği sosyal bilimler alanında Türkiye’den 10 üniversite yer aldı.
2022 alan sıralamaları için sosyal bilimler 89 ülke ve bölgeden 870 üniversite, eğitim için 68 ülke ve bölgeden 597 üniversite, İktisadi ve idari bilimler için 72 ülke ve bölgeden 795 üniversite ve hukuk için 39 ülke ve bölgeden 257 kurum incelendi. Sıralamada Koç Üniversitesi’ni 251-300 bandında Sabancı Üniversitesi, 401-500 bandında Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ takip etti.
Bilkent ve İstanbul Üniversiteleri 501-600 bandında yer alırken, Ankara, Dokuz Eylül, Hacettepe ve Marmara Üniversiteleri 600 bandının altında kaldı.
Dünya çapında ise en başarılı üniversite Oxford Üniversitesi oldu. Sıralamada ilk üçte ise; Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve Stanford Üniversiteleri yer aldı.
İktisadi ve idari bilimler alanında listeye 201-250 bandından ilk kez giren Koç Üniversitesi, sosyal bilimler alanında da 201-250 bandında yer alarak en başarılı Türk üniversitesi oldu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ise eğitim bilimleri alanında ilk sırada yer alan Türk üniversitesi olarak geçen yıl bulunduğu 93’üncü sıradan gerileyerek 101-125 bandına geçti. Hukuk alanında ise sıralamada Türkiye’den hiçbir üniversite yer almadı.
Türkiye’den 14 üniversitenin yer aldığı eğitim bilimleri alanında ise ODTÜ’yü 126-150 bandından Boğaziçi Üniversitesi takip etti. Hacettepe Üniversitesi 151-175 bandından 201-250 bandına geriledi. Anadolu, Atatürk, Gazi ve Yıldız Teknik Üniversiteleri ise 401-500 bandında yer aldı. Uludağ ve Necmettin Erbakan Üniversiteleri ise listeye bu yıl ilk kez 501 bandından giren üniversiteler oldu. ABD’den Stanford Ünivesitesi ise eğitim alnında en iyi üniversite olarak sıralandı.
İktisadi ve idari bilimler alanında Türkiye’den 10 üniversite yer aldı. Koç, Sabancı ve Yıldız Teknik Üniversiteleri bu alanda listede ilk kez yer alan üniversiteler oldu. Koç Üniversitesi 201-205 bandında yer alarak en iyi Türk Üniversitesi olurken, ODTÜ, Sabancı, Yıldız Teknik ve Bilkent üniversiteleri 401-500 bandında yer aldı. Boğaziçi, Dokuz Eylül, Hacettepe, İstanbul ve Marmara Üniversiteleri ise 600 bandının altında kalan üniversiteler oldu. Dünya sıralamasında ise en başarılı üniversitelerin ABD ve İngiltere’den olduğu görüldü.
Bilgisayar Bilimleri ve Mühendisliği alanında 85 ülkeden bin 118 üniversite sıralandı. Bilgisayar bilimleri alanında Türkiye’den İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), puanını 14 düzeyinde artırarak, 251 bandına yükselerek Türkiye’de bu alanda ilk sıraya yerleşti. “Mühendislik Bilimi” alanında ise puanını bir önceki yıla göre 16,4 seviyesinde artırarak, 401-500 aralığında yer aldı. Türkiye’den 8 üniversitenin bulunduğu listeye Karadeniz Teknik Üniversitesi bu yıl ilk kez girdi. Bilgisayar mühendisliği alanında ise Koç Üniversitesi geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 201-250 bandında yer aldı. Bilgisayar mühendisliği listesinde Koç Üniversitesi dışında Türkiye’den 35 üniversite daha yer aldı.
Çankaya ve Düzce Üniversiteleri söz konusu listeye bu yıl ilk kez girdi. Bilgisayar bilimleri alanında ilk sırada yer alan İTÜ’yü, geçtiğimiz yıl 401-500 bandında yer alan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) 251-300 bandında ikinci sıradan takip etti. Sabancı Üniversitesi 401-500 bandından Boğaziçi ve Gazi Üniversiteleri ise 501-600 bandından listeye girerken. Bilkent, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi de bilgisayar bilimlerinde dünyanın en iyi bin 118 üniversitesi arasına girdi. Bilgisayar mühendisliği sıralamasında ise Koç Üniversitesi’ni, 251-300 bandından listeye ilk kez giren Çankaya Üniversitesi izledi. Listeye Sabancı ve Düzce Üniversiteleri 301-400 bandından girdi. Ardından İTÜ ve Bilkent Üniversiteleri 401-500 bandında yer aldı.
Sosyal bilimler alanında dünya lideri İngiltere'den Oxford Üniversitesi oldu. Onu ABD'den Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Stanford Üniversitesi takip etti. Eğitim alanındaysa Stanford ilk sırada yer aldı. 13 Ekim'de açıklanan dört listede ABD ve İngiltere üniversiteleri ilk 10'da en fazla temsili elde etmeyi başardı.
Durumumuz bu…
Peki biz neyi tartışıyoruz? Barajı kaldıralım…
Gerek yok baraj kaldırmaya, siz sınavı kaldırın, önüne gelen, parası veya torpili olan istediği üniversiteye girsin, baktınız ki yığılma var, kolay, şu sizin meşhur ‘mülakat’ sistemini devreye sokar, istediğinizi seçer alırsınız!
Bugünlerde, diktatörler üzerine yazılan kitaplar çok satılıyormuş. Hem ruhsal durumları tam olarak bilinmeyen eski diktatörleri anlatan kitaplara, hem de davranış patolojileri gözlenerek ruhsal durumları iyi analiz edilebilen çağımızın diktatörlerine ilgi büyükmüş.
Bunu nereden mi çıkardım?
Diktatörler üzerine yazılan bir kitabı satın almak için gittiğimde kitapçıdan öğrendim…
Ben, bir doktor olarak işin daha çok hastalık yönünü merak ediyorum. Ama bu kitapları satın alanların da neler düşündüğünü az çok tahmin edebiliyorum. Onlar;
İster askeri isterse sivil bir darbe ile ülkesinin başına gelmiş olsun, diktatörlerin nasıl bir süreç sonunda insani duygularını yitirmeye başladıklarını ve bir korku imparatorluğunu nasıl yarattıklarını…
O toplumdaki insanların nasıl olup da, mantıklarını yitirir derecede hipnotize olduklarını ve ruhlarını yaratılan korku atmosferine teslim ettiklerini merak ediyorlardır…
Dedim ya ben ise diktatörleşen seçilmişlerin ‘hastalık’ yanının merakı içindeyim.
DİKTATÖRLERERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ;
Diktatörler, ‘diktatörsü’ olanlar ya da diktatörlük düşü görenler üzerine yazılmış kitapların belki yüz katı makale var.
Bunları okunduğunda, diktatörlerin hemen hepsinde şu ortak özelliklerin var olduğu görülür;
1- Paranoyak (kuşkucu) kişilik bozuklukları vardır…
2- Başlangıçta daha sosyal olmalarına karşın zaman içinde yalnızlaşırlar. Yalnızlaştıkça da çevresine karşı güvensizlikleri artar, paranoyaları derinleşir.
3- Giderek, diktatörleştiklerinin ayrımına varmazlar. Tam tersine kendilerinin, insanların mutluluğu için yeryüzüne Tanrı tarafından gönderildiğine inanmaya başlarlar.
4- Diktatörleşen liderlerde, daha başlangıçta, masum sayılabilecek ya da nereye varacağı kestirilemeyen bir megalomani vardır. Bu megalomani sayesinde başkalarının sırtında adım adım yükselirler. Yükseldikçe destekçileri giderek artar, daha çok insan ona biat etmeye hatta tapınmaya başlar.
5- Paranoyasının orta aşamasındaki diktatör iktidarını güçlendirecek ve yakın çevresini koruyacak güvenlik duvarı örmeye başlar. Ancak giderek bu da ona yetersiz görünür. Her eylem ve söylentiden etkilenmeye başlayınca (suikast ve darbe söylentileri gibi) yakın çevresinde bile düşmanlarının olduğunu düşünür.
Korkuları dayanılmaz boyutlara ulaştığında, yakaladığı bir hareketi fırsata çevirmeye çalışarak –yakın çevresindekiler dahil- bir temizleme operasyonuna girer.
Bir yandan çevresindekileri sık sık değiştirirken bir yandan da, kendisine her an suikast yapılacakmış korkusu içinde yediğinin ve içtiğinin zehirli olmadığından emin olmak ister.
6- Artık geceleri gözüne uyku girmez olan diktatör, düşmanlarını temizlemek için kendine ‘uydurma’ suikastlar düzenletir. Acımasız önlemlerle, sadece kuşku duyduğu kişileri değil, binlerce kişiden oluşan kitleleri de –şöyle ya da böyle- etkisiz hale getirir.
Elbette ne yasa vardır ortalıkta ne de bir muhalif ses. Diktatörün iki dudağı arasından çıkan her söz, Tanrı sözünden daha güçlüdür!
Bunları okurken, eminim herkesin gözünün önüne ilk gelen diktatör Hitler olmuştur.
NE HASTAYMIŞLAR BU DİKTATÖRLER!
Şimdi size, diktatörlerde görülen başka sağlık sorunlarından da söz edeyim de, iyice sıkıntı içinde kalın!
Diktatörler ya da diktatörümsü kişiler, epilepsi gibi nörolojik ve diyabet gibi metabolik hastalıklara da sahip olabilirler.
Ayrıca uzmanlar, tam bir paranoyak olmadan önce diktatörlerin, psikopat karakterin tüm belirtilerine sahip olduklarını söylemektedirler. Narsist (özsever) ve sadist (elezer) karakter bunun bir örneğidir.
Bunlar, kendilerini öylesine güçlü görürler ki, zar atarken bile istedikleri zarı getireceklerine inanırlarmış.
Ve öylesine ‘narsist’tirler ki, ne yasa, ne ahlak ve ne de uzlaşma tanırlar. Korku üzerine kurdukları diktatörlüklerinde tek karar verici kendileridir.
Artık her söylediklerinde bir hikmet arandığını görünce söyledikleri şeylerin gerçek olmasına gerek kalmamıştır. Yalanı, gerçekmiş kadar rahat söylemeye başlarlar. Tıbbi adıyla birer ‘mitoman’ (yalan söyleme hastası) olup çıkarlar.
Söylediği yalanlara hiç kimsenin ses çıkarmadığını gören diktatör veya diktatör özentisi, giderek kendi yalanlarına kendisi de inanmaya başlar ki, bu dönem zaten paranoyaklığın tam olarak oturduğu dönemdir.
BÜTÜN DİKTATÖRLER BİRBİRİNE BENZER
Diktatör veya diktatörümsü olan psikopatları gözünüzün önüne getirin; göreceksiniz ki hepsi birbirine benzer!
Askeri bir darbe ile gelenlerin yanı sıra seçimle işbaşına gelenler de az değildir. Bunlar, iktidar gücünü tam olarak ele geçirinceye kadar kendilerini özenle saklamayı bilen zeki kişilerdir. Toplumdaki her olaya karışırlar ve gözlerini kırpmadan, ülkenin geleceği üzerinde yıkıcı kararlar alabilirler. Yaptıkları her şeyin en doğru olduğuna inandıkları için asla pişmanlık duymazlar…
DİKTATÖRÜN VİCDANI
Uzmanlara göre vicdan, insan evriminin en son ve en önemli aşamasıdır. Psikopat kişilik yapısı ise bu evrimin bozuk olduğu halkadır.
Doğası gereği psikopat olan bir diktatörün vicdanı, onun yapacağı yıkımlara dur demediği gibi yaptıklarından pişmanlık duymasına da engel olur. Vicdanın bile canavarlaştığı kişilik yapısıdır diktatörlük.
Psikopat bir lider diktatörleşmeden önce, iktidarı ele geçirmek için, aldatma, farklı görünme ve acındırma yöntemlerini kullanır. Güç kazandıkça yeni güçler elde etmek için, toplum değerlerine uygun olarak yeni yollar üretir.
Bir bakmışsınız, iktidara ‘demokratik’ yolla gelmiş olan bir kişi artık demokrasinin adının geçmeyeceği bir ülke yaratmıştır ama halkın çoğu uyumaya devam etmektedir!
Böyle bir iktidar sahibinden kimse hesap soramaz!
Artık atı alan Üsküdar’ı geçmiş, o ülkenin nur topu gibi bir diktatörü olmuştur.
Hitler işte böyle doğdu…
İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca kişi işte bu nedenle öldürüldü.
NEREDEN NEREYE
Dedim ya, diktatörlerin hastalıklarını hep merak etmişimdir.
Hitler’in, hem psikopat, hem paranoyak, hem epileptik ve hem de diyabetik olduğunu ve günde 28 ilaç aldığını öğrenince insan her şeyden korkar oluyor.
Hani çok uğursuz bir şeyden söz edildiğinde söylenen bir söz vardır ya, işte akla o geliyor;
“Tü tü tü evlerden ırak!”
(Alıntı) Prof. Dr. Suat Çağlayan’