HAVALANI REZALETİ UNUTULMAMALI

Gündem yerinde durmuyor, yetişemiyoruz.

Bir sorunumuz da yenisinin eskisini unutturması…

Tamam, Trabzon’da yaşanan o dramatik olay asıl gündemin üstünü çizdi, örttü ama biz yine de şu İstanbul havaalanı konusunu, en azından tarihe kayıt olması anlamında bir kez daha değerlendirelim bugün.

Malumunuz, İstanbul'a yağan kar sonrası Türkiye iki havalimanını konuştu.

Birisi kapatılan, lağvedilen Atatürk Havaalanı, diğeri gerekli olup olmadığı kadar yer seçimiyle de tartışılan İstanbul Havaalanı…

Biri, kar yağışıyla kullanılamaz duruma gelen, kargo bölümündeki çatısı çöken, binlerce kişinin mahsur kaldığı, kriz sonrası ilk inişin 23 saat sonra gerçekleştiği İstanbul Havaalanı…

Diğeri; 2005 yılında kar yağışına nasıl direndiği arşivlerde duran, İstanbul Havalimanı'nın yapılmasıyla birlikte uçuşa kapatılan, pistleri iptal olan ama geride kalan pistiyle o gece İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu'nun İstanbul'a inmesini sağlayan Atatürk Havalimanı...

Yepyeni havalimanı mahsur kalan yolcularıyla, çöken kargo çatısıyla gündeme gelirken Atatürk Havalimanı yegane pistiyle ayakta kaldı.

Ayakta kalırken de, bir inat ve rant uğruna yeni havaalanı yapanlara, ülkenin milyonlarca dolarını sokağa atanlara önemli bir ders verdi.

İktidarın ders alacağını sanmıyorum ama en azından bu iktidara oy verip yaptıklarını onaylayanların ders almış olmaları gerekti.

Halen bu dersi alamayanlara bir katkımız olsun.

Uzmanların bütün uyarıları ‘biz yaparız onlar konuşur’ anlayışıyla görmezden gelindi.

ÇED raporuna göre; "Yılın 107 günü fırtınalı, 65 günü yoğun bulutlu" olan bu coğrafi bölgeye havaalanı yapılmamalıydı, mesela. Dinlemediler.

‘Dünya bizi kıskanıyor, Avrupa ve hele Almanya bunu yapmamızı istemiyor, buna karşı çıkanlar dış güçlerin içerideki uzantıları’ diyerek karşı çıkanları da ‘hain’ ilan ettiler.

Oraya, o havaalanının yapılmaması gerektiğini iklim şartları gösterdi nihayetinde…

Bu havaalanı ekonomik anlamda da cinayetti.

Az bir harcama ve çok daha düşük maliyetle Atatürk Havaalanı işimizi görüyorken, beton ekonomisinin rantiyecileri yenisinde ısrar ettiler.

Atatürk Havaalanını unutturmak için üzerine hastane yaptılar, pistlerini tahrip ettiler.

Bizzat Bakan itiraf etti ki, uçuş garantisi verilen İstanbul Havalimanı zarar etmesin, yeni havalimanının müteahhitleri kazansın diye pistleri kapatmışlar.

Ama İlahi adalet bir kez daha yüzünü gösterdi, yine o havaalanına inmek zorunda kadılar.

Tüm bilim adamları uyardılar, “Yapmayın, etmeyin!” dediler VE HAKLI ÇIKTILAR.

İstanbul Havalimanı ilk kar yağışında kullanılmaz hale geldi. Sefilleri oynayan yerli ve yabancı binlerce yolcunun perişanlığı, geceyi yerlerde yatarak geçirmeleri yabancı basında bile geniş yer aldı. Kısacası dünyaya rezil olduk!

Güya Almanlar bu havalimanını kıskanıyor, Avrupa ülkeleri “Ah, bizim de böyle bir havalimanımız olsa!” diyormuş! Yerseniz…

İstanbul Havalimanı resmi açıklamaya göre 10 milyar 200 milyon dolara mal oldu.

Ama işin uzmanları, resmi rakamın yanıltıcı olduğunu, gerçek maliyetin bunun en az iki katı olduğunu iddia ettiler yani 20 milyar dolar…

Bu sokağa atılan 20 milyar dolar ile teknolojik yatırımlar yapılabilir, örneğin şu çip krizini rahatlıkla çözebilirdik.

Bakın, son olarak Renault Bursa’daki fabrikasını çip yetersizliği (ve elektrik kısıntısı) nedeniyle kapattı. Dünyada çok fazla çip fabrikası yok. Liderlik Tayvan ve Güney Kore’de. Çin onlara yetişmeye çalışıyor, bu uğurda milyarlarca dolar harcadı. Son olarak Intel, Amerika’nın Ohio eyaletine dünyanın en büyük çip fabrikasını kuracağını açıkladı. Yatırım maliyeti 20 milyar dolar. Evet çok büyük para. Ama Üçüncü Havalimanı’ndan daha çok değil.

Canım müteahhitler havalimanını kendi paralarıyla yaptılar, sana ne diyebilirsiniz.

Hoş, ben de müteahhitlerin cebini düşünmüyorum, ucu bize dokunacak diye uyarıyorum.

Demirören de ‘havuz medyası’ oluşturmak için devlet bankasından kredi çekti meela ama ödemedi. Şimdi o bankanın görev zararı hazineden yani cebinizden karşılanıyor.

Havaalanını yapan müteahhitler de hazine garantili kredi kullandılar.

O günlerin haber arşivine bakarsanız, görürünüz;

3.4 milyar Euro’su Ziraat, Halkbank ve Vakıfbank’tan, 500 milyon Euro’su Denizbank’tan, 300’er milyon Euro’su da Garanti ve Finansbank’tan olmak üzere toplam 4.5 milyar Euro kredi kullandılar. Bu kredi, 16 yıl vadeli, dört yılı ana para ödemesizdi.

Ama bu para da yetmedi, İstanbul Havalimanı’nın müteahhidi beş şirket, yine Hazine garantili 1.4 milyar Euro daha kredi çektiler.

Bu para ödenecek mi sizce? İstanbul Havalimanı kâr edip para kazanırsa, inşallah!

Bizim derdimiz gereksiz yatırım yapılması…

Devlet bu kadar büyük paraya kıyacaktıysa neden çip ya da başka bir teknolojiye değil de havalimanına harcadı, diye sormayalım mı?

‘Ben ekonomistim’ falan diyorlar ama ekonomiden ne kadar anladıklarının onlarca göstergesi var.

Birisi işte bu yeni havaalanı mesela…

Ya Kütahya’da 1 milyon 317 bin 733 yolcu garantisi verilen, 2021’de sadece 22 bin 936 kişinin kullandığı Zafer Havalimanı?

Ekonomiden ne kadar anladıklarının göstergeleri yüzde 90 civarındaki sapmalar, hesap ataları ve hesapsızlıklar…

Maalesef, bir inat ve rant uğruna geleceğimiz betona gömülüyor, derdimiz bu…

İstanbul’a yazık oluyor gerçekten…

Kar yağışının turnusol etkisi göstererek ortaya çıkardığı gerçeklerden bir diğeri de Merkezi Hükümet ile İBB arasındaki gerginliğiydi.

Merkezi Hükümet hatalarını örtmek, adeta krizi değil de algıyı yönetti.

İnat ve rant uğruna onca yeşili, ormanı, börtü böceği yok ettiler. Çin’in daha büyüğünü 8 milyar $’a yaptırdığı havaalanını bunlar 20 milyar $’a yaptırdılar.

O kaynak istihdama ayrılsaydı şimdi yaklaşık 1 milyon gencimizin işi olacaktı.

Ama bütün bunların tartışılmaması ve akla bile gelmemesi için, algı operasyonu ile İmamoğlu’nun nerde ne yediğinin tartışılmasını istediler.

Bu durum hepimizi gelecek adına endişelendiriyor.

Ya beklenen İstanbul depremi yaşansa bu kafayla halimiz ne olur?

İKTİDARIN İSTANBUL AŞKI!!!

Evet, İstanbul’a yazık oluyor.

Hükümet İstanbul’a ‘seni kimseye yar etmem’ diyor adeta…

Sebebini biliyoruz ama bir de Barış Terkoğlu’ndan dinleyelim.

“Karı bırak, yağan kâra bak!” başlıklı yazısı;

AKP milletvekili Fatma Betül Sayan Kaya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni hedefe koydu. Tartışmasız, sosyal medyada en aktif AKP’li oydu. Kaya daha önce de çeşitli fotoğraflarla belediyeyi eleştirmiş, yayımladığı görüntüler AKP döneminden kalma çıkınca, mesajını silmişti.

Peki, Kaya’nın belediye ile hesaplaşmasının bir türlü bitmemesinin nedeni ne?

Sebep kar mı yoksa kâr mı?

Daha önce gazetemizde okudunuz. Bir başka AKP milletvekili Ravza Kavakçı Kan, ABD’deki Howard Üniversitesi’nin doktora bölümüne, 24 Kasım 2008’de kabul edilmişti. Bu kabulden hemen sonra, yani 1 Aralık 2008’de İstanbul Ulaşım AŞ’ye iş başvurusunda bulundu. 16 Aralık 2008’de de şirketin çalışanı oldu. 23 Aralık 2008 tarihinde İstanbul Ulaşım AŞ Howard Üniversitesi’ne sponsorluk mektubu yazdı. Kavakçı’nın ABD’de kaldığı süre içerisindeki giderinin, İBB tarafından karşılanacağı taahhüt edildi. 2019’da gelen yeni İBB yönetimi, bursun peşine düşünce, olan oldu... Ulaşım işinin “Kavakçı’yı okutma işi”ne dönüşmesi günlerce konuşuldu.

15 Ağustos 2019 tarihli yazımın ardından Kavakçı, bir açıklama yaptı. Onu da bu sayfada okudunuz. Kavakçı şunu söylemişti:

2008 yılında İBB bünyesinde çalışan personele İBB yönetimi tarafından çalışanlardan uygun şartları taşıyanlara burslu olarak yurtdışında yüksek lisans ve doktora yapma imkânı verileceği duyurusu yapıldı. (…) Nihayetinde, uygun adaylarla yapılan mülakatın ardından yurtdışı eğitimi için burs almaya hak kazanan 39 kişi arasında bulundum.

İşte bu açıklama meğerse başka gelişmelere sebep olmuş. İBB, Kavakçı’nın açıklamasında geçen, “diğer 38 kişi”nin peşine düşmüş! İBB, bu 38 kişinin, yurtdışı eğitim sözleşmelerine uygun hareket edip etmediklerinin, mecburi hizmet şartlarına uyulup uyulmadığının, taraflara haksız ve yersiz bir ödemede bulunulup bulunulmadığının araştırılması için müfettişlerini görevlendirmiş. Sonucunda, Teftiş Kurulu Başkanı Abbas Yaşar’ın imzasıyla, 30 Kasım 2021 tarih ve İBB-296/11 sayılı rapor hazırlanmış.

Raporda o dönemki soyadıyla “Fatma Betül Sayan Boyacı” da yer alıyor.

Sayan Kaya, 14 Kasım 2008 tarihinde, İSBAK AŞ’de Elektrik/Elektronik Mühendisi olarak işe alındı.

O tarihte, ABD’nin New York şehrinde bulunan NYU-Polytechnic Üniversitesi’nde yüksek lisans için kabul almıştı.

Şirkette işe alındığı gün olan 14 Kasım 2008 tarihinde, İBB şirketinden talep ettiği burs uygun görüldü, yurtdışı eğitim bursu sözleşmesi imzalandı.

Sayan Kaya, eğitimi devam ederken 1 Nisan 2010 tarihinde, İSBAK AŞ Genel Müdürlüğü’ne başvurarak “özel nedenlerden dolayı” ücretsiz izin talep etti. 1 Nisan-21 Mayıs 2010 arası özel izin verildi.

İSBAK AŞ’ye 21 Mayıs 2010 tarihinde verdiği dilekçesinde, “yaşadığı güçlükler ve sağlık sorunları nedeniyle” eğitimini devam ettiremez duruma geldiğini söyledi. Bu durumda, 14 Kasım 2008 tarihli sözleşme hükümlerinin uygulanması gerekiyordu. Ancak 21 Mayıs 2010 tarihinde 9 maddeden oluşan ek sözleşme yapıldı.

İş akdi sözleşmesi bir yıl süreyle askıya alındı. Ek sözleşme ile de yurtdışı eğitim sözleşmesinin süresi de bir yıl uzatıldı.

İBB müfettişleri, İSBAK AŞ İnsan Kaynakları Müdürlüğü’nde şef olarak görev yapan Hüseyin Özdemir ile İştirakler Koordinasyon Müdürü Hasan Özçelik’in, 04 Temmuz 2011 ile 18 Ekim 2011 tarihleri arasında, kurum e-postası aracılığıyla konu üzerine yaptıkları yazışmaları inceledi. Aradan bir yıl geçmişti. Bu yazışmalarda, Sayan Kaya’nın görevine başlamadığı anlatılıyor, ne zaman işbaşı yapacağına ilişkin bilgi talep ediliyor, ancak bir türlü bilgi alınamıyordu.

Bir yazışmayı müfettişler şöyle aktarmış:

Tahmini olarak 7 Haziran 2011 tarihinde babası ile görüşüldü. Kendisi bu konu ile ilgili olarak görüşmeleri olduğunu, bize döneceğini söyledi. Ayrıca kızının doğum yaptığını belirtti. Kendisinden durumu ile ilgili rapor talep edildi.

SGK kayıtlarında, Fatma Betül Sayan’ın (Boyacı-Kaya) İSBAK AŞ’de 14 Kasım 2011 tarihinde tekrar işe alındığı, 1 Nisan 2015 tarihli dilekçe ile istifa talep ettiği, 20 Nisan 2015 tarihinde işten resmen ayrıldığı görülüyordu.

Sayan Kaya’ya, yurtdışı yüksek lisans eğitim sözleşmesi kapsamında, İSBAK AŞ tarafından, toplam 85 bin 791 dolar ve ayrıca 20 bin 289 lira ücret ödendiği hesaplandı.

İBB’nin müfettiş raporu, Sayan’ın burs hikâyesinde, üç temel ihlal tespit etmiş.

İlk olarak, başlangıçta sözleşme yapılırken, İSBAK AŞ Yönetim Kurulu’nun yurtdışı eğitim bursu kararının ihlal edildiği sonucuna varıldı.

İkinci olarak, sunulan sağlık raporlarındaki ihlali şöyle tespit etti:

“ ‘Ölüm ve eğitimin durumuna engel hastalık, sağlık kurulu kararı ile tespiti halinde sözleşme kendiliğinden ortadan kalkar, personel mecburi hizmet ve tazmin yükümünden kurtulur’ hükmü gereği, bursiyer tarafından sunulan sağlık raporlarının Sağlık Kurulu Raporu niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, ilk sözleşmeye göre bursiyerin şirketin kendisi için üstlendiği masrafları tazmin etmesi gerekirken, bursiyer ile ek sözleşme yapılarak eğitim süresinin bir yıl daha uzatılmasının sözleşme hükümlerine aykırı olduğu...

Üçüncü olarak ise daha ilginç. Zira sözleşmeye göre, Sayan Kaya’nın eğitimi bitince, İSBAK AŞ’de çalışması gerekiyordu. Başka bir yerde çalışamazdı. Ancak bunun olmadığı, bizzat Sayan Kaya’nın özgeçmişiyle itiraf ediliyordu:

Yurtdışı eğitim sözleşmesinin 7.5. maddesinde ‘…personelin eğitim sonrası yurda dönüşünde, mecburi hizmet süresinde işverenin işyeri haricinde bir işte hiçbir şekilde ücretli veya ücretsiz olarak çalışamayacağına, danışmanlık hizmeti veremeyeceğine,…’ hükmü yer almasına rağmen ‘https://www.betulsayan.com/ocgecmis’ uzantılı web adresinde Fatma Betül Sayan Boyacı’nın ‘…2009 yılında AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi olarak seçildi. 2010-2012 yılları arasında Adalet ve Kalkınma Partisi Kurucu Genel Başkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yürüttü. 2012 yılında yapılan kongreyle tekrar AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi olarak seçildi ve AK Parti İstanbul Tanıtım Medya’dan sorumlu İl Başkan Yardımcılığına atandı…’ bilgilerine yer verilerek sözleşmenin bu maddesinin açıkça ihlal edildiği…

Sayan Kaya, şirketteyken Erdoğan’a danışmanlık yapıyordu!

Sonuç olarak İBB, dönemin İSBAK AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ali Karahan’ın da aralarında olduğu 13 kamu görevlisi hakkında, 6 Aralık 2021 tarihinde, savcılığa dosya sundu. Söz konusu isimlerin yargılanmasını istedi. Bunun dışında söz konusu memurlarla birlikte, Sayan’dan ve aile üyesi kefillerinden; 20 bin 289 lira ve 85 bin 791 doları ve masrafları, yasal faiziyle birlikte talep etti. Gereğinin yapılması için 7 Aralık 2021’de İSBAK’a yazı yazdı.

Kısacası Fatma Betül Sayan Kaya, İBB mesajları yağdırırken arka planda kendisiyle ilgili kritik bir soruşturma yürütülüyordu. Daha önce, yurtdışı eğitimi için kaynaklarını kullandığı İBB, yönetim değişince kamu zararının peşine düşmüştü. Sayan Kaya, kendisinden “geri öde” talebiyle İBB’ye borçlu hale gelmişti. Bu konuya hiç girmeden, karın yağışını İBB hesaplaşması için fırsata dönüştürmüştü.

İBB bir kamu kuruluşu. Onun başkanı da yöneticileri de “afet varken yemeğin, tatilin sırası mı” diye eleştirilebilir. Bu hangi partiye oy vermiş olursa olsun, kamudan hizmet bekleyen her yurttaşın hakkıdır. Ancak İBB müfettişlerinin hazırladığı rapor gösteriyor ki birilerinin derdi ne yemek ne tatil. Asıl mesele kamu kaynaklarının onlar için nasıl harcanacağı!

Kara bakarken kârı gözden kaçırmayın!

GÜNDEMİN KARİKATÜRÜ