DEVA PARTİSİ YÜKSEKÖĞRENİM EYLEM PLANI
Yoğun gündem arasında kaynayıp gitti gibi görünse de DEVA Partisi’nin, seçimlerden sonraki 90 ve 360 günde yapacaklarını taahhüt ettiği eylem planlarına bir yenisi daha eklendi. 50 maddeden oluşan Yükseköğretim Eylem Planı’nı açıkladı.
“Yeni üniversite, yükselen Türkiye” sloganıyla hazırlanan yedinci eylem planının ayrıntılarını, kendisi de eğitimci olan DEVA Partisi Adapazarı İlçe Başkanı Ahmet Özkan ile değerlendirdik.
Ahmet Özkan önce ana başlıkları aktardı;
Türkiye dünyaya bilgi ihraç edecek,
Üniversite yükseköğretim sisteminde yapacağımız atılım, önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak. Türkiye, dünyaya bilgi ihraç edecek. En değerli hazineyi, bilgiyi Türkiye’de üreteceğiz.
Öncelikle fırsat eşitliğini sağlayacağız.
Son yıllarda eğitimde fırsat eşitliğini tamamen yitirdik. Öncelikle fırsat eşitliğini sağlayacağız. Sistem, emek verenin arkasında duracak.
YÖK’ü kapatacağız.
Yükseköğretimde aşırı merkeziyetçiliğe son vereceğiz. YÖK’ü kapatacağız. YÖK’ün kapatılması, sadece partimizin programında yer alan bir husus olarak kalmadı. Altı partinin ortak anayasa değişikliği metninde de mutabakat hususu olarak yer aldı.
Rektör seçimlerini mütevelli heyetlerine bırakacağız.
Cumhurbaşkanı’nın üniversitelere kafasına estiği gibi rektör atamasını engelleyeceğiz. Bu sorunu kökünden çözeceğiz. ‘Bunun siyasi görüşü nedir, bize yakın mıdır?’ diye bir şey yok. Rektör seçimlerini, mütevelli heyetlerine bırakacağız. Ayrıca rektörleri de performans denetimine tabi tutacağız.
Rektör bariz bir memnuniyetsizlik yaratıyorsa geri çağrılmalı.
Mütevelli heyetleri kurmak için senatoyu görevlendireceğiz. Senato kurduğu heyeti akademisyenlere onaylatacak. Rektör üniversitenin dokusuna uymuyorsa, akademisyenler ve öğrenciler tarafından çok bariz bir memnuniyetsizlik yaratıyorsa o rektör geri çağrılmalıdır. Mütevelli heyetleri görevleri görevlerini iyi yapmıyorlarsa, demokratik meşruiyet çerçevesinde görevden alınabilmeli.
Üniversitelerin kendi geleneklerini oluşturmasını önemsiyoruz.
Son yıllarda üniversite kapılarında kolluğun cübbeleri ezdiği, kapılara kelepçe vurulduğu çirkin görüntülerle karşılaştık. Başta Boğaziçi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi olmak üzere tüm köklü eğitim kurumlarımız çok yıprandı. Biat beklentisi o kadar kötü etkiliyor ki… Üniversitelerin zaman içinde kendi özgün kimliğini ve geleneklerini oluşturmasını çok önemsiyoruz. Devletin işi üniversiteyle, öğrenciyle, akademisyenle kavga etmek değildir. Biz akademik özgürlüklerin sözcüsü olacağız. Akademisyenlerin ifade özgürlüğü ve siyaset yapmaları önündeki engelleri kaldıracağız.
ARGE teşviklerine ulaşmayı kolaylaştıracağız.
Akademisyenlerin ARGE teşviklerine ulaşmasını kolaylaştıracağız. Bilimsel faaliyetin önünde hiçbir engel bırakmayacağız. Türkiye’yi bilgi üreten kurumlarımızın niteliğini yükselterek kanatlandırabileceğimizi çok iyi biliyoruz.
Eğitim hayatı ile çalışma hayatı arasında uyum şart.
Eğitim alanında yapacağımız atılımın Türkiye’yi orta gelir tuzağından çıkarmak için elzem olduğunu biliyoruz. Eğitim hayatı ile çalışma hayatı arasındaki uyumun şart olduğunun farkındayız. Ülkemizin kalkınma hedefleri ile üniversite sistemini tam uyumlu hale getirmek zorundayız.
Bizim insanlarımız BionTech aşısını Türkiye’de bulamadı.
Bizim insanlarımız BionTech aşısını buldular ama bunu Türkiye’de yapamadılar. Kendilerini özgür gördükleri, kaynaklara daha rahat ulaşabildikleri, üretenin daha çok ödüllendirildiği bir ülkede bu aşıyı geliştirebildiler. Gurur duyarız ama niye Türkiye’de olmadı? Çünkü baskı iklimi buna müsaade etmiyor. Bunu gerçekleştireceğiz, çalışanın önünü açacağız.
Üniversiteleri pek çok alanda geliştirmek için seferber edeceğiz,
Üniversitelerimizi; elektrikli araç, 5G teknolojisi, yeni nesil savunma sanayi ve oyun sektörü gibi pek çok alanda geliştirmek için seferber edeceğiz. Üniversitelerin dijital yetkinliklerini, araştırma ve geliştirme kapasitelerini arttıracağız. Üniversite araştırmalarından çıkacak derin teknolojiler için girişimcilik fonlarının kurulmasına katkı vereceğiz.
Üniversiteye giriş sınav sistemini değiştireceğiz.
Üniversiteye giriş sınav sistemini değiştireceğiz. Yeni sistemde üniversiteye girişi esnek ve stresini azaltan bir hale getireceğiz. Tasarlayacağımız yeni sistemde; çoklu sınav, açık uçlu sorular, öğretmen notu, yetenek ve öğrenci başarısı gibi belirleyici hususları ekleyeceğiz. Üniversite sınavlarını yılda birkaç defa yapacağız.
Öğrencilerin barınma sorunlarını çözeceğiz.
Üniversiteyi kazanan öğrencilerin barınma sorunlarını çözeceğiz. İhtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine devlet yurtlarında ücretsiz veya kredili kalma imkânı sağlayacağız. Devlet yurtlarının sayısını artıracağız. Bağış yoluyla ve yatırım bütçesiyle üniversite içinde yurt yapılmasını kolaylaştıracağız. KYK kredi ve burslarının dağıtım kriterlerini şeffaf hale getireceğiz.
Üniversiteler hayat boyu eğitim verecek.
DEVA Partisi iktidarında üniversiteler, işsiz yetiştiren kurumlar olmayacak. Üniversiteler hayat boyu eğitim verecek. Bu amaçla üniversite bünyesinde yeniden beceri edindirme programları açacağız. Vatandaşlarımız, hayatının hangi evresinde olursa olsun üniversiteye gidip çağın ihtiyacı olan eğitimi alabilecek. Bugün çok geçerli olarak bildiğiniz meslekler 10 sene sonra geçerliliğini yitirebiliyor. İnsanların meslek değiştirmelerinin önünü açmak ve imkânını sunmak zorundayız. Mesleklerinde kendisini geliştirmek isteyen vatandaşlarımız da bu programlardan faydalanacak.
Kampüsler halka açılacak,
Üniversite kampüslerinin kapısını halka açacağız. Ders veren öğretim üyelerinin rızası dahilinde, vatandaşlarımızın üniversitelerde derslere katılmasına izin vereceğiz. İşletmeyse işletme, mühendislikse mühendislik, sosyal bilimse sosyal bilim. Kampüsler halka açılacak.
Eylem planının asıl amacı hızlı koşanın daha hızlı koşabileceği bir üniversite sistemi.
Teknoloji ve girişimcilik temelli dünyaya bizi üniversitelerin etrafında yaratılan ekosistem getiriyor. Bu ekosistem yepyeni bir ekonomiyi beraberinde getiriyor. İstanbul’da 70’ten fazla, Ankara’da 19’dan fazla üniversite var. Doğru bir sistemle bu sinerjiyi yükseltebiliriz.
Üniversitelerde üretilen bilginin ticarileşmesi gerekiyor,
Üniversitelerde üretilen bilginin ticarileşmesi gerekiyor. Üniversite akarsu gibidir. Öğrenci gelir, yetiştirirsiniz ve bilgi öğrenciyle beraber gider. Bunların bir yerde birikmesi gerekiyor. Piyasa şartlarında ticari bir şekilde yer bulabilmesi, ayakta kalabilmesi, pazarlanabilmesi ve büyümesi gerekiyor.
Akademik Hedef, Planlama, Proje ve Finansman Ajansı kurulacak.
Akademik Hedef, Planlama, Proje ve Finansman Ajansı kurmak istiyoruz. Bir yandan ülkenin uzun vadeli vizyonu çerçevesinde akademik projeleri ortaya koyacak, öte yandan üniversitelerin altyapısını ilerletmek için finansman sağlayacak. Bu süreç bize işlevsiz, öğrencisiz ve akademisyensiz üniversite ve bölümlerin doğal yollardan işlevli hale gelmesini veya kapanmasını beraberinde getirecek.
Amacımız, üniversiteden mezun olanların istihdam imkanlarını artıracak yapılanmanın tesis edilmesini sağlamak, üniversitelerinde çalışmalarıyla topluma, ekonomiye, insanlığa katkılarını artırmaktır. Yükseköğretim pahalı ama getirisi yüksek bir yatırımdır.
Bir nevi alt gelir guruplarından üst gelir gurubuna geçişi sağlayan bir fırsat eşitliği aracıdır, bunun için ülkemizde ücretsiz verilmektedir. Bundan dolayı maksimum verim alacak şekilde kurgulamalı ve ötesinde fırsat adaletini hedeflemeliyiz.
Orta gelir tuzağı ekonomik gelişmişlik endeksi olarak Dünya Banka’sına göre kişi başına düşen milli gelir ile düşük, orta ve yüksek gelir gurupları olarak tanımlanıyor.
Orta gelir bandında bir ülkenin kişi başına düşen milli geliri ABD’nin kişi başına düşen milli gelirinin %20’sinden büyük, %40’ından küçüktür. Orta Gelir Tuzağı ise ülkelerin orta gelir bandında takılı kalmasına verilen tabirdir. Bu bir anlamda ülkenin ekonomik atılımdan geri kaldığının göstergesi olarak kullanılmaktadır. Dünya Banka’sına göre 101 orta gelirli ülkeden 15’i bu tuzaktan 1960-2010 arası çıkabilmiştir. Bunlara en son çıkış yapan Kore ve Tayvan dahildir. Çin’in ise uzmanlara göre 2023 yılında çıkması öngörülmektedir. Örneğin Brezilya ve Arjantin örneğin tuzağa takılmış durumdalar. Portekiz ise gelişmiş ülke liginden tekrar orta gelir tuzağına kısa bir süre düşüş yaşadı.
Ülkemiz ise 2013 yılında Genel Başkanımız Ali Babacan’ın ekonomi yönetimindeyken kişi başına düşen milli gelir ile orta gelir tuzağını aşma aşamasına yaklaşmıştı, o zaman kendisinin eğitim ve hukuk noktasında uyarılarını biliyoruz. Maalesef şu anda düşük gelirler gurubuna doğru ilerlemekteyiz.
Üniversiteler bunlara ek bulunduğu şehrin yaşamını iyileştirmiş, toplumsal sorunlara çözüm aramış, güçsüz kesimlerin toplumun bir parçası olması için çalışmalar yapmıştır.
Ülkemizde, üniversite-sanayi iş birliği orta gelir tuzağına takılmış diğer ülkelerde olduğu gibi tam anlamıyla kurulamamıştır. Bunda kısmen savunma sanayi dışında sanayinin üniversiteye ihtiyacının olmayışı etkendir. Ülkemizdeki en tepe sıralamalardaki endüstri kuruluşlarının ARGE ihtiyacını yabancı ortaklıklarından edinmesi üniversitelerin ARGE gücünü ikinci plana atmaktadır.
Genel olarak yerel pazara dönük bir endüstri yapılanması ve siyasetin etkin olması birbirinden farklı sektörlerde şirketleri barındıran bir holding yapısını ortaya çıkarmış ve yabancı şirketlerin pazara girmek için bir nevi aracı olmuştur. Her yeni pazar oluşurken holdingin yeni şirketi hem diğer holding şirketlerini kaldıraç olarak hem de siyasetin getirdiği gücü kullanarak riskini azaltmıştır.
Buna karşın ARGE’ye ihtiyacı olan orta ve alt sıralamadaki sanayi de üniversiteleri motive edememektedir; çünkü akademisyenlerin gelişmiş ülkelerin konularıyla eğitilmiş olmaları araştırmalarını da o yönde devam etmelerini beraberinde getirmiş olup, bu da dünya ölçeğinde araştırma adına akademisyenlerin daha görünür olmalarını sağlamaktadır.
Peki orta gelir tuzağından çıkmak için ne yapmalıyız? Bugün orta gelirdeki ülkelerin bu tuzaktan çıkmasının ilk koşullarından biri üniversite-endüstri sinerjisini tesis etmektir. Lakin, eskisi gibi gelişmiş ülkelerden alınacak bir inovasyon sistemi de bulunmamaktadır; gelişmiş ülkeler de bugün hayatın her alanındaki teknolojik ilerlemelerin yarattığı etkilerin üst üste binmesiyle oluşan dijitalleşme, otomasyon ve ölçeklenme gücüne karşı ulusal inovasyon sistemlerini yenilemek için çalışmaktadır. Bu süreçte dijitalleşme, bilgiyi, girişimciliği ve finansmanı sınırlardan bağımsız hale getirmiş, otomasyon meslek tanımlarını hızla değiştirmiş, ölçeklenme ise kazananın her şeyi aldığı monopol ekonomisinin önünü açmıştır. Dünyada yeni nesil üniversite anlayışı bu devinimin ritmini yakalamak için yenilenmektedir.
Orta gelirdeki ülkelerin tuzaktan çıkması için karşı karşıya olduğu handikapları adreslemeleri gerekmektedir. Yeni teknolojiye adapte olacak insan kapasitesinin eksikliği ilk sıradadır. Bunun yanında ARGE ihtiyacı olan büyük şirketlerin lokomotif eksikliği girişimcilik ve inovasyon ekosisteminin gelişmesinin önünde engeldir. Ötesinde gelişmiş devletlerin fikri haklar yönünden gelişmekte olan ülkelere baskısı teknoloji üretmekte bir bariyerdir. Orta gelir tuzağından çıkabilen (Kore, Tayvan, Çin) ülkeler bu eksiklikleri ve bariyeri gelişmiş ülkelerin odaklarından farklı alanları seçerek aşmıştır. Uzun vadeli teknoloji alanları yerine kısa vadeli teknolojilere odaklanarak oyun planı kurmuştur. Bu doğrultuda ARGE teşviklerini düzenlemiş ve insan kapasitesini yetiştirmiştir. Bunun için orta gelir tuzağından çıkmak için yenilenmiş ve kendimize özgü bir yükseköğretim stratejisi hayatidir.
Yükseköğretim stratejimiz ülkemizin teknoloji dalgalarıyla şekillenen yeni dünyada yerini alması için yeni üniversite modeli ile yapılanmalıdır. Yeni dünyanın anlayışı, sanayi toplumunun katı disiplininden daha çok çeşitliliğe, sübjektif karar vermeye ve insana değer vererek pırıltısını çıkarmaya dönüktür. Yeni üniversite modeli bu anlayışın ülkemizde tesisini hedeflemelidir.
Yeni üniversite modeli, bugünkü genç nüfusun sebep olduğu sayı artışının getirdiği plansızlığa, üniversite eğitiminin ülkelere özgü olmaktan çıkmasının yarattığı dijitalleşme ile ölçeklenerek sınırları aşabilen küreselleşme tehlikesine, yönetimsel olarak aşırı merkeziyetleşmenin getirdiği asgari müştereklerde buluşmanın getirdiği vasatlaşmaya ve diploma kalitesinin istihdam noktasında işlevsizliğine çözüm olmalıdır.
Yeni yapılanma ile üniversiteler, otomasyonun mesleklerin geleceklerini değiştirmesini, yeni ekonominin getirdiği ‘gig’ ekonomisini, yeni teknolojilerin bütün meslekler için kritik hale gelmesinin beraberinde getirdiği geleceğin mesleklerini, temel araştırma ile beraber araştırmaların ticarileşme potansiyelinin dengeli dağılımını dikkate almalıdır.
Üniversitelerin bir vizyonu olmalı. Üniversiteler rasyonel, duygusal ve sübjektif bakış açılarını karar almada tesis edebilmelidir. Üniversiteler araştırmalarını temel araştırma, merak temelli araştırma ve uygulamalı araştırma şeklinde dengeli kurgulayabilmelidir. Üniversiteler diploma ve istihdam başarısı için kısa ve uzun vadeli müfredat ve programları hızla güncelleyebilmelidirler.
Ve her üniversite bu vizyonu tesis ederken kendine özgü değişkenleri dikkate almalıdır. Bu değişkenler ilk olarak üniversitenin akademik kadrosudur, idari yetkinlikleridir, alt yapı imkanlarıdır, bulunduğu bölgedir, öğrencilerinin kalitesidir, mezunlarının başarısıdır… Yani her üniversite vizyonu kurulurken ve yönetimi oluşturulurken üniversitenin değişkenlerini dikkate alan en optimum kurgu yapılmalıdır.
Ülkemizde üniversiteler yönetimsel olarak tekil karar mekanizmasına indirgenmiştir. 1980 yılında Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) kurulması ile başlayan süreçte 29 üniversite için YÖK bir Mütevelli Heyeti olarak tasarlanmış ve bağımsız Cumhurbaşkanı ile de üniversite özerkliği korunmaya çalışılmıştır.
Mütevelli Heyeti bir anlamda kamu adına üniversitenin sahipliğini oluşturan ve üniversite yararına bila-bedel çalışan bir konsey olarak üniversite ve kamu arasında konumlanmıştır. Lakin süreç içinde rektörlerin seçim ile gelmesi “meslektaşlar dayanışması” olarak denenmiş lakin zaman içinde seçim sonuçlarından çok YÖK sıralaması ve Cumhurbaşkanı tercihi öne çıkarak seçim sonuçları ikinci plana itilmiştir. Bir anlamda seçim sürecindeki kaos kalmış, seçim sonucu kadük hale gelmiştir. Bu süreç içinde ise seçilen rektörlerin yetkileri YÖK’e olabildiğince aktarıldığı merkeziyetçi anlayış tesis olmuştur. Daha sonra yapılan değişiklik ile de seçimin yarattığı kaos öne sürülerek seçim kaldırılmış rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atama getirilmiştir. Türkiye’de üniversiteler yönetimsel olarak “meslektaşlar dayanışması” ile seçilme yönetiminden fiili olarak “mütevelli heyet” modeline geçmiştir. Bir nevi bütün üniversitelerin Mütevelli Heyeti ise YÖK’ten Cumhurbaşkanına geçmiş, bir nevi yönetimsel karar bütün üniversiteler için tek ve aynı üyeli heyete, üniversite vizyonu ise cumhurbaşkanlığı süresine indirgenmiştir.
Yeni üniversite modeli bir anlamda bu gerçekleri dikkate almalı ve geleceğe bakan hızlı koşanın daha hızlı koşacağı bir yapıyı tesis edebilmeli, üniversiteleri asgari müştereklerde eşitlemekten kaçınmalı ve uzun vadeli bir vizyonu tesis edebilmelidir.
Bu planı beraber yazmak istiyoruz, wiki.devapartisi.org.tr sayfamızdan katkılarınızı bekliyoruz. Yükseköğretim eylem planı DEVA Partisi olarak eğitim vizyonumuzun ilk parçası, daha geniş 3 yaşından başlayan ve hayat boyu sürecek bir yapılanmayı da eğitim eylem planımız olarak yakında açıklayacağız.